Necip Fazıl… 25 Mayıs 1993 “ Üstadı “ kaybedişimizin onuncu yılı. Yakın tarihimizde İslam davasını omuzlayan bugün ki “ İslami uyanışının“ temellerini atan nadir insanlardan birisi idi…

Üstad çok şey yaptı, eksiksiz yaptı ve gitti. “ Anadolu kıtası büyüklüğündeki “ İslam davasında çok şeyin eksikliğini hissederek yaşadığı dönemin, insanına, tarihine, gençliğine ve müslümanına şekil verdi, düşüncesiyle, şiiriyle ve bence en önemlisi, yakın tarihimizde karalanmak istenen büyük şahsiyetlerimizi tarih önünde aklayarak, gelecek nesillere çok büyük miras bırakarak gitti…

Rahmetli Osman Yüksel serdengeçti Necip Fazıl için ; “ Necip Fazıl Öldü, ölmeye bilselerdi Peygamberler ölmezdi. Herkes bir beylik lafı ediyor, bıraktığı boşluğu kimse dolduramaz. Boşluk bırakmadı ki doldursunlar. her şeyi doldurdu gitti. Kafaları doldurdu, gönülleri doldurdu ve yaşını doldurdu “ diyordu…

Üstadı tanımak nasip olmadı. Ortaokul yıllarından beri okuduğum, daha doğrusu okumaya çalıştığım o büyük insan, fikir dünyamın hamurkârı olmuştur. Hiç unutmam bir ramazan akşamı misafirlerle birlikte iftar yemeğinden sonra koyu bir sohbete dalmıştık. O zamanlar orta 3. sınıfa gidiyordum. Sohbetin konusu ölüm üzerineydi. Herkes ölüm hakkında düşüncelerini anlatıyor, bende dinliyordum. Sohbet esnasında birden aklıma gelen Üstadın: “ Ölüm güzel şey, budur perde ardında haber. Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber isimli harika şiirini okuyarak sohbete ben de katıldım…

Misafirler bana şiiri birkaç kez okutma ihtiyacı duydular. Ben her okuyuşumda şiiri daha yüksek sesle okuyor anlatmaya çalışıyordum. Hakikaten ben bu şiiri okuduktan sonra ölüm hakkında daha kimsenin söz söyleyecek durumu kalmadı. Şunu belirtmek istiyorum. Necip Fazıl hangi konu olursa olsun onu en güzel ve en veciz bir şekilde anlatmakla erişilmez bir deha idi…

Üstad verdiği mesajlarda evrenseldi. O insanlık tarihinde seyrek gelen değerlerden birisi idi. O nun Anadolu Kıtası büyüklüğündeki İslam davasında tek güvendiği Türk gençliği idi. Bu konuda da şöyle diyor Üstad : “ Ortada başıboş gezen kirliliğe rağmen, Allahın ezelden temiz ve bulaşmaz yarattığı senden başka kimseye güvenimiz yoktur.”

Gençliğe yazdığı hitabesinde de;

“Surda bir gedik açtık mukaddesmi mukaddes, Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es “diyerek Türk Gençliğine olan güvenini belirtmiştir. “Evet, Necip Fazılımızı Rahmeti Rahmana uğurlayışımızın ardından koskoca on yıl geçti, birileri O ‘ nu ve O’nün gibi düşünenleri unutturmak istemişlerdir ama O‘ da Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Mehmet Akif ve Said Nursi gibi milletin kalbinde taht kurmuştur. Onun gibi insanları bizim anlatmamız biraz satıhta kalıyor. Necip Fazıl‘ı, Proflar, yazarlar, şairler, politikacılar anlatacaktır. Ama asıl önemli olan O nu anlatmak gibi onun fikirlerinin hayata geçirilmesi olacaktır.

Yazıma Üstadın vasiyetnamesinin son kısmıyla noktalamak istiyorum. Ruhu şad olsun, ruhuna, tek ümidi Türk gençliğinden binlerce Fatiha…

“ Allahı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız. Hele düşmanlarını! Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız.(Rize Kaçkar Gazetesi 1993)

Dile kolay bu yazıyı kaleme aldığımdan 15 yıl, Üstadın vefatının üzerinden tam 25 yıl geçmiş. Bugün Necip Fazıl’a olan ihtiyacımız doruk noktasındadır. Ülkemiz çok zor bir dönemden geçiyor… Ve ne hazındır ki; Üstadı tanıdığını zanneden siyasi kadrolar tarafından yöneltiliyoruz!

Üzerimizde bir ölü toprağı olduğu muhakkaktır, bu hepimizde olan bir şey maalesef. Bana sorabilirsiniz sen kendini bu durumdan soyutluyor musun diye? Asla diye cevap veririm! Ben oğlumun ismini Necip Fazıl koyarak sorumluluklarımdan elbette kurtulamayacağımın bilincindeyim… Evet, Orhan kardeşim ben sen bu durumun farkındayız öyle değil mi, ne dersin?

Necip Fazıl… Üstadım, seni çok özlüyorum. Yerin mekânın cennet olsun ama özlediğin ve ümit beslediğin Türk Gençliği kayıplarda, bu benim için söylenmesi çok zor bir durum olsa da üzülerek ifade edeceğim bir gerçektir…

Görüşmek dileğiyle Allaha emanet olun…