Ben mezuniyetimden itibaren her bulduğum fırsatta devlet memuru olabilmek için başvururdum… O kadar ki sayısını ben bile unuttum. Bıkmadan usanmadan tam sekiz yıldır imtihanlarla uğraşıyorum! Bir arkadaşım dün yine böyle bir imtihanı haber verdi. Zincirlikuyu’da ki Karayolları 17.bölge müdürlüğüne gittim. Son gündü,lazım olan evrakları hazırladım. Kayıt için sıraya girdim. Sıra bana geldi,içeri girdim. İşte ne olduysa bundan sonra oldu! Memure hanım evrakları aldı,her şey tamamdı. Her şey tamam da, o da ne, diplomanın üzerinde “İmam Hatip Lisesi diploması” yazıyordu!

Memure Hanım evrakları önüme attı. “Ne oldu hanımefendi?” diye sordum, o da,” İmam Hatip mezunlarını imtihana almıyoruz!” dedi.

Her halde bir yanlışlık olacak diye düşündüm,hemen personel şefine gittim. O da bir bayandı. Şef olan bayana “Hanımefendi beni kaydetmiyorlar” diye durumumu anlatmaya çalıştım. Bana “neden,neyin eksik? “ diye sordu. Ben de “eksiğim yok, fazlam var!” diye cevap verdim.

“Nedir o?” diye tekrar sordu, ben de “diplomam” diye cevap verdim. Hazırladığım evrakları eline aldı ve sanki yılan dokunmuş gibi hemen bana geri uzattı ve ekledi “evet sizi almıyoruz!” diye söylendi. Ben, “ neden, bizden bir kötülük mü gördünüz?” diye çıkıştım,o ısrarlı bir şekil de “hayır almıyoruz işte” bunun ötesi yok diye cevap verdi…

Ben,Karayollarının Zincirlikuyu’daki o görkemli binasından çıkarken,kendimi son derece aşağılanmış,bitkin ve boş kafayla hissediyordum! Sadece merhum Necip Fazıl’ın şu mısraları beynimde zonkluyordu ve inanın bana ağlıyordum ve hala titriyordum! Öz yurdunda garipsin/ Öz vatanın da parya! 

Yukarda anlatılan olay,her hangi bir roman-hikaye ve filmden alınmamıştır! Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan bu olayın mağdur kahramanı da Halamın oğludur!

Şimdi bu yazıyı okuyan okuyucularım; bu kadar da olmaz diyeceklerdir! Haklılarda! Hala oğlunu imtihana dahi kabul etmeyen zihniyet de haklı! Geçtiğimiz günlerde Harp okuluna kayıt edilmeyen İmam Hatip mezunu bir talebenin durumunu ele alan bir makale yazan Hekimoğlu İsmail Bey, biliyorsunuz mahkum edilmişti!

15 Aralık 1993 yılında “Kaçkar Gazetesi”nde “Üzülme Halaoğlu” isimli makalemin üzerinden tam tamına yirmi yıl geçti!

Bu yazının devamında halaoğluna verdiğim uzun bir cevap var…Bu cevabımı yazmayacak fakat yirmi sene sonrada olsa o gün yaşanılan sıkıntıların bugün bitmiş olması üzerinden düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım…

Dün bir İmam Hatipli olarak ,“Türk Milliyetçilik İdealine “inanan Ali Yılmaztürk kardeşimin yaşadığı travmadan bu yana tam yirmi yıl geçti. 28 Şubat gibi rezil bir dönemi de yaşadık bu tarihten sonra!

Ben o dönem yazdığım yazılardan dolayı bayağı sıkıntı çektim. Bir bölge gazetesi olmasına rağmen “Kaçkar Gazetesi”nde yazdığım yazılar üzerine üstü açık bir şekil de sivil görünümlü kişiler tarafından uyarıldım! Buna rağmen inandığım yoldan asla taviz vermek aklıma bile gelmedi!...

Bendeniz o buhranlı yıllarda Allah nasıp etti bir kamu kurumunda “imam hatipli(!)” olmadığım için çalışmaya başladım! Yayın hayatı biten gazetemizden sonra değişik siteler de yazdığım yazılarda değil üniversitelerde okumak, kamu kurumlarında da başörtülü kadınlarımızın çalışması gerektiğini defalarca yazdım…

Ben bunları yazıp her yerde ifade ederken, bizim siyasetçilerimiz buyuruyorlardı ki; Başörtüsü üniversitelerde serbest olsun ama kamuda bu yasak devam etsin! Yanı, inancı gereği başını örten kızlarımız; doktor olsun,mühendis olsun,avukat olsun ,öğretmen olsun ama okul bittikten sonra evlensinler çoluk çocuk yetiştirsinler! Bu laik ülke,onlara da kamu hizmetini en güzel şekilde vermesini bilir,biz onları düşünerek böyle bir karar alıyoruz! Dünya üzerinde bundan daha aptalca bir düşünce olabilir mi?!

Bir yazımda şöyle seslenmiştim; “Bir meslek sahibi olan başörtülü kızlarımızın günahı ne? Bir taraftan siyasetçiler bir taraftan da bu ülkenin işverenleri bu kızlarımıza neden çalışma imkanı sunmuyorsunuz? 24 milyon çalışma yaşında kadın var bu ülkede ama sadece 6 milyonu istihdam edilebiliyor, bundan haberiniz var mı? Pekala anayasamızda teminat altına alınan çalışma hürriyeti, başörtülüler için geçerli değil mi?”(Çay Haber/Baş örtüsü dramı devam ediyor-31-10-2010)

Bugün hamd olsun bu haksız uygulama ortadan kalktı… Bu basit ama önemli düzenlemeyi yapan iktidar partisine müteşekkirim…Dün halaoğlum Ali Yılmaztürk, sırf imam hatip mezunu olduğu için bir kamu kurumunun imtihanına dahi giremediği noktadan bu noktaya gelmiş olmak bile başlı başına şükredilecek bir meseledir bu ülkenin insanı için…

CHP’nin kamuda başörtüsünü serbest bırakan düzenlemeyi Danıştay’a götürmüş olmasını bugün ki Türkiye gerçeğinden uzak bir anlayışın tezahürü olduğunu düşündüğümden eleştirmeyeceğim!

Öteden beri sizlerle paylaştığım düşüncelerimi tam anlamıyla harmanlayıp özet halin de bize sunan merhum Nurettin Topçu’ya kulak verelim istedim yazımın sonun da; “İnsanların bir kısmının diğer kısmına köle gibi yaşaması ruhi hürriyeti ortadan kaldırıcıdır. Bir zümreyi esir, öbürünü zalim yapan eşitsizlikten kurtulmak istiyoruz. Eşitlik ahlaki bir idealdir. Eşitlik merhamet davasıdır...”

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…