…Üzerinde anlaştığımız hiçbir ilke yok. Dil perişan, mefhumlar kaypak, kelimeler köksüz.  Politikanın çığlıkları yanında şiirin ve düşüncenin sesi boğuk bir inilti.  Hıristiyanlaşmadık ama içimizde bir ortaçağ keşişi yaşıyor. Elbirliğiyle sarıldığımız tek müessese “aforoz”. Sevginin, anlayışın, dayanışmanın kaybolduğu karanlık devirlerde tenkit susar, hiciv konuşur…

Bu ülkenin vicdanı olan Merhum Cemil MERİÇ böyle diyordu anlaşılamaması karşısında… Bu sözlerin bana ilham ettiği nokta ayrıca değerlendirilmeli ama yazılarımı yazarken bana verdiği cesaret ve öz güveni öncelikle söylemem gerekir…

Ben… Liberallerin, kapitalistlerin, Siyonistlerin, falan partili filan partili kimselerin yönlendirmeleriyle değil, bizzat kendi hayata bakışımın yansımalarını kaleme alarak sizlere düşüncelerimi aktarmaya çabalıyorum… Yazdığım bütün yazılarda kendi bakış açımdan dolayı büyük gerçeklikler içinde barındırdığını düşünmekteyim öyle olmasa zaten yazı yazmamın bir anlamı olmazdı benim için.

İnandıklarımı yazmam ve arkasında durmamın en temel nedeni şudur; fikir ve onun hamleye dönüşme şartlarını oluşturan heyecanım; vicdanıdır, samimidir ve mesuliyet taşımaktadır… Hangi ortam veya hangi siyasi parti hükümet olursa olsun, Müslüman-Türk insanının belki bugün için bir haber olduğu hayatı gerçekleri kendimce yorumlayarak-sorgulayarak, sizlerle paylaşmam benim için ideal olandır…

Yalandan uzak, hakikatlere kendi kabiliyetim çerçevesinde kapı aralamak… Biliyorum ki; yalan merhametsiz kalplerde gelişir, onun kaynağı hırs, haset, kın ve menfaat duygularının bileşkesidir… ve yalan zulmün başlangıcının tetikleyici unsurudur! Ve yalanın insanı yakan ve üzen tarafı, en yakınında ki tanıdığın, bildiğin kişilerden gelmesidir… Hayatı yaşanılmaz ve ümidimizi törpüleyen de budur!

Elbette yazdıklarıma tenkitleriniz olsun, hem de en acımasızca! Ama eğer yazdıklarıma yalan kulpu vuracaksanız bunu da mertçe yapacaksınız! Ben inanıyorum ki, sevgiyle yazmayan kalem, şahsi menfaatini ön planda tutar. Bu durum da belki geçici başarılar elde edebilir ama unutmayalım, er ya da geç çamur atmaya çalıştığı insanların nefret çukurunda boğulmaya mahkûm olur… Bizim niyetimiz sağa sola çamur atmak değil bilakis insanların yüreğini feth ederek onlara dilimizin döndüğünce gerçekleri haykırmaktır…

Uzun zamandır sizlerin yazılarıma yaptığınız yorumlar benim bu düşünceleri yeniden sizlerle paylaşmama vesile olmuştur… Bizleri bu hayatta sürüm sürüm süründüren menfaatlerimiz midir ki; okuduklarımızı anlamadan, aklımızın ve vicdanımızın süzgecinden geçirmeden hakarete varan yorumlar yaptıran!

Sizden ricam olsun… Benim yazılarıma her hangi bir siyasi partinin ya da ideolojik düşüncenin taassubuyla değil de, yüreğinizle okuyup anlamaya ve sonrada tenkitlerinizi yapmaya çalışmanızdır. Bilgi noksanlıklarımı ve yazılarımda ki hataları elbette eleştireceksiniz bunu göze almayan birisi değilim öyle olmasa zaten yazı yazma cesaretim olmazdı takdir ederseniz… Ben ne okuyucuyla didişmek nede onları hizaya getirmek için yazı yazıyorum,  “fikir namusuna” riayet ederek sadece inandığım gerçekleri kaleme almaya çalışıyorum…

Ne yani? Sizin gibi düşünmüyorum, gönül verdiğiniz parti ve onun siyasetçilerini eleştiriyorum diye ben sizin gözünüzde “aforoz” mu edilmeliyim, sorarım size? Yok, öyle değil diyorsanız ben de size sorarım nedir bu dudak bükerek insafsızca ve tahammül sınırlarını aşarak ve üstelik kendinizi gizleyerek yorum yapmanız!... Bir kez daha yazıyorum, ben buradayım ve inandıklarımı yazıyorum işte. Kimseden her hangi bir menfaat beklemeden ve üstelik hiçbir kimseden korkmadan yazıyorum ve yazacağım da!...

Evet, sevgili okuyucularım… Cemil Meriç’in “elbirliğiyle sarıldığımız tek müessese, aforoz” dediği gibi, lütfen “aforoz” müessesesini çalıştırmayalım… Sevgimizin ortak payda olduğu güzelliklerde buluşalım ve benim niyetimin aslında “üzüm yemek olduğu bağcıyı dövmek olmadığını” anlamayanların anlamasını istirham ederek yazımı nihayetlendiriyorum…

Görüşebilmek ümidiyle, Allaha emanet olun…