İki güzide milli kurumumuza, çok daha fazla önem ve değer veririm.  Bunlardan biri; Vatanımızı dış güçlerden koruyan, canımızı, malımızı, namus ve ırzımızı emanet ettiğimiz şanlı ordumuzdur. Bir diğeri ise; Dini alanda bizleri aydınlatması, bizlere yol göstermesi, ALLAH indinde derecemizin artmasıiçin Müslüman milletimize, İslam yolunda en büyük yardımcı ve destekçi olması gereken kurum olarak Diyanet İşleri başkanlığıdır. Görüldüğü gibi biri dünyevi bekamızın,diğeri de uhrevi bekamızın en büyük teminatıdır. Bu sebeple haklı olarak, milletimiz nezdindebu kurumlarımız, çok değerli kuramlardır ve hep öyle kalması lazımdır.
    Kurumların önemi ve üstlendikleri milli misyonlarının değeri artıkça, onlardan daha mükemmel, mümkün mertebe sıfır sorunsuz ve asgari kusursuz olmalarını beklemekte milletimizin hakkıdır. Bu sebeple; Bu iki teşkilatımızdan her zaman hep çok mükemmel olmalarını, görevlerini en iyi şekilde yapmalarını beklemişimdir, haklı olarak.  Bugün bu kurumlarımızdan, Diyanet İşleri Başkanlığı’ ni ele alamaya, incelemeye ve yapıcı tenkitlerde bulunmaya çalışacağım. Şunu baştan belirtmek isterim. Yapacağım tenkit veya yorumlar, bu güzide teşkilatımızı yıpratmak değil asla, tam tersi daha başarılı ve daha mükemmel olmasını sağlamak içindir.
    Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın kuruluş ve görevlerini tanzım eden 633 sayılı yasanın 1. Maddesi aynen şöyledir:
Madde 1- İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
     En başta; Türkiye’ deki tek ve en büyük resmi, İslam dini otoritesi olan bu kurumun; Başbakanlık ta olsa devlet idaresine bağlı olması çokyanlıştır.  Doğrusu şu; Anayasal güvence altında, hiçbir makama bağlı olmayan, son derece özerk kuruluş olmalıydı. Kendi idare heyetini (şurasını) oluşturabilmeli, devletten alacağı mecburi bütçe payı dışında, yine kendi gelir kalemleri olup bunlarla kendi bütçesini yapabilmeliydi. Her şeyden önemlisi, çok geniş bir dini yetki ve sorumluluğa sahip olmalıydı. Böylece geniş yetki ve güçlü malı yapısıyla daha etkili ve daha geniş kapsamlı hizmetler yapabilmeliydi. Maalesef bugüne kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı böyle güçlü bir yapıya kavuşturulamadı. Yeni anayasada bu durum muhakkak gerçekleştirilmelidir.
     Peki tamam, Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok geniş yetkileri ve güçlü malı yapısı yok. Ama mevcut yapısıyla da yapılabilecekler, bu günekadar bu kurumu idare edenler tarafından yapılabildi mi? Bana göre bu soruya, evet diyebilmek çok zor.
     Ramazan ayı gelir; ne gelmeden önce nede ramazan başladıktan sonra, milyonlarca Müslüman vatandaşımız özellikle büyük şehirlerde alenen yemek yerlerken; bir defa bir diyanet işleri başkanı medyanın önüne çıkıp, Ayet ve hadislerle, oruç tutmanın faraziyesinin, önem ve ehemmiyetini anlatmışımdır? Yine aynı şekilde; Diyanet işleri Başkanları, başkan yardımcıları, özellikle büyük şehir müftülerimiz medyayı etkin şekilde kullanarak gittikçe artan:
-    Namaz kılmamak, Zekât vermemek gibi ibadetlerin terki konusunda.
-    Zina, fuhuş, içki kumar, eş cinsellik-livata, özellikte gençlerde artan uyuşturucu kullanımı gibi büyük günah ve kötülüklerin artması hususunda.
-    Tesettüre uyulmaması, tesettür giydiğini sanan bazı hanımların yanlış örtünme içinde oldukları, açık saçıklığın artması gibi konularda.
-    Aile yapısının gittikçe bozulduğu, eşler arasında saygı ve sevginin azaldığı gibi sosyal yara olan konularda.
Kısacası dinimizin bildirdiği; emirlerin terki ve yasakların yaygın biçimde işlenmeye çalışıldığı her bir konuda Diyanet; kurum olarak gerekli bilgilendirici, aydınlatıcı uyarılarını yapmalıdır. Şuanda ki mevcut kanunlar da buna müsaittir.  Yukarda da belirttiğim, Teşkilatın görevlerini anlatan 1. Maddedeki 3. Hüküm, “din konusunda toplumu aydınlatmak” olduğuna göre bu hususta bir kanuni sorun olmamalıdır.
     Fakat buna rağmen bu güne kadar maalesef, ne kurum olarak nede Diyanet işleri Başkan veya başkan yardımcıları olarak, yetkilerini kullanıp; medya yoluyla rahatlıkla milyonlara ulaşabilecekleri bir biçimde toplumumuzu aydınlatamadılar.  
     Mesela birkaç gün önce; bir yılbaşı rezaleti yaşadık. Milyonlarca bazı vatandaşımız çok büyük günahlara girdi. Yazık günah değil mi? Böyle olacağı da bilinen ve beklenen bir gerçek iken, Diyanet işleri başkanı,bütün TVlerde yayınlatacağı; bir basın bildirisi, açık oturum veya basın toplantısı yaparak, “yılbaşı kutlama ve eğlencelerinin dinimizde yeri yok ve çok büyük günahtır” diyerek, bu konudaki bilinçsiz olan vatandaşlarımızı bilgilendirip aydınlatamaz mıydı?
Pekâlâ,yapabilirdirler ama yapmadılar. Keşan Müftüsünün “Noel baba” hakkındaki,bana göre çok pasif ve anlamını tam ifade edemeyen bir eleştirisine bile sahip çıkamadılar. Şimdi bunlara ne demeli? Kızmakta, ağır sayılabilecek bir eleştiride bulunmakta haklı değil miyiz?
     Bütün kurumlar, değerlidir ve bütün kurumlar kuruluş amaçlarına göre, görevlerini en iyi şekilde yapmalıdırlar. Mesela Merkez Bankası, yanlış para politikaları izlerse, onlarıeleştirmiyormuyuz? Aynen öyle, en değerli iki Kurumumuzdan biri olan; Diyanet İşleri Başkanlığımızda işini mevcut kısıtlı imkânlarına rağmen en iyi şekilde yapmalıdır.  Unutmayalım ki bu teşkilatımızın; hata, eksiklik veya yanlışlıkları sonu olmayan ahiret hayatımızı etkiler. Bu sebeple Oradaki;  Başkan, Başkan yardımcıları, Daire başkanları, il ve ilçe müftülerinin hatta cami imamlarının bile çok büyük uhrevi sorumlulukları vardır. Temennimiz hepsinin istinasız bu sorumluluğun bilincinde olmalarıdır.
     Selam, dua ve saygılarımla... ALLAH’ a emanet olun.