Bizi milletçe bir arada tutan, milli birlik ve beraberliğimizi sağlayan en önemli olgulardan biride hiç kuşkusuz ortak dilimiz olan, Türkçedir. Elbette ki vatandaşlarımız arasında bulunan değişik etnik kökendeki kardeşlerimiz, ana dilleriyle her ortamda konuşabilmeli, bu konuda hiçbir kısıtlayıcı ve engelleyici, yasaklar konmamalıdır.  Fakat Dil birliğini korumak adına,  Kamuda işlem yaparken muamele dili ve eğitim dili muhakkak Türkçe olmalıdır.

Bu hususta, dost ve müttefikimiz olan veya en azından görünen bazı ülkelerin, özellikle ABD ve AB’ lığının aksine telkinlerine kanmayalım. Veya onların gizli servislerinin medyada ki adamlarının propagandalarından etkilenip Dil birliğimizi bozacak yanlış adımlar atmayalım.  Bu sebeple tekrar ediyorum, Anayasada ki resmi dilimiz sadece Türkçe olmalıdır.

Cumhuriyet’ in ilk yıllarında, bize ait milli olan her şeyimizi bozmaya çalıştıkları gibi; güzel dilimiz Türkçemizi de “Dilde sadeleştirme” adı altında bozmaya çalıştılar. Bin yıla yakın, ecdadımızın kullandığı ve bize kadar gelen, toplumumuzun her kesimine mal olmuş; Akil, kelam, cevap gibi kelimeler, sırf asılları Arapça veya Farsçadır diye dilimizden çıkartılıp yerlerine, Türkçe ile uzaktan yakından alakası olmayan uydurukça kelimeler yerleştirilmeye çalışılışmış.

Bu konuda milletimizin yaşayan Türkçemize sahip çıkması sonucu, dilimize büyük zararlar verecek bu kötü emellerine pek Muaffak olamadılar. Fakat yine de güzel Türkçemize telafisi pek kolay olamayan çeşitli tahrifatlar yaptılar.

Aslı yabancı bir dilden de olsa, yüzlerce yıldır kullandığımız kelimelerin yerine yeni bir kelime türetme alışkanlığından artık vaz geçmeliyiz. Diller milletlerin aynı zamanda tarihleri, milli hafızaları ve nesiller arası oluşturdukları güçlü bir bağdır.  Eğer biz ecdadımızın kullandığı kelimeleri kaldırıp atarsak, yarın ki nesiller, atalarımızın yazdığı kitapları nasıl okuyup anlayabileceklerdir?  Böyle yaparsak nesiller arası köprüleri havaya uçurmuş olmaz mıyız?

Gerçekten dilimiz; hem bizi biz yapan en önemli özelliklerimizden biri, hem de nesiller arası bağlarımızı kopmadan devam ettiren en önemeli amillerdendir. Bu sebeple dilimiz olan güzel Türkçemize gerek, kelime üretiminde, gerekse en yaygın kullanımında gereken önemi vermeliyiz. Bu konuda yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

1- YENİ YABANCI KELİMELER YERİNE TÜRKÇE KARŞILIKLARINI ÜRETMELİYİZ: Dilimize yabancı dillerden giren ve daha çok, bilgisayar ve aksamları gibi yeni bir teknoloji ürünü olan araç, gereç ve cihazlar için; onların kullanım amaçlarını tam izah edebilecek, Türkçenin dil yapısına da uygun kelimeleri hemen hiç zaman kaybetmeden üretip, kullanmalıyız. Bu Konuda; Computer yerine Bilgisayar,  Printer yerine Yazıcı sözcüklerini üretmemiz çok doğru üretilmiş iki önemli örnektir.

2- DİLİMİZE YERLEŞEN ESKİ YABANCI KELİMLER OLDUĞU GİBİ KALMALIDIRLAR: En az 30- 40 sene önce hayatımıza girdiği halde, onca zamandır orijinal diliyle kullandığımız,  yerine Türkçe bir sözcük üretemediğimiz kelimeler, artık o haliyle kalmaları lazımdır.  Mesela; Motor, Radyo, Televizyon gibi kelimeler. Bunların anlamlarını dağdaki yaşlı kadınlar bile bildiğine göre, bu kelimelerin menşei hangi dilden olursa olsun, artık aynı zamanda Türkçe kelimeler olarak sayılmalıdırlar. Bu sepele bu tür kelimeler için, Türkçe karşılıklar bulmak çok anlamsız olur. Hatta nesiller arası bağı kopartacağı için, dilimize fayda yerine zarar verir.

3- TÜRKÇE KARŞILIĞI OLAN YABANCI KELİMELERİ YASAKLAMALIYIZ: Son zamanlarda araç ve gereçlerin dışında ifade ve kullanım şekli olarak hayatımıza giren bazı yabancı sosyal kavramların, tam Türkçe karşılıkları oldukları halde onları hala orijinal haliyle yabancı dilde telaffuz etmemiz, dilimiz adına çok esef verici bir durumdur. Mesela Özgeçmiş yerine cv, geçmiş yerine kariyer, çifte standart yerine dabul standart,  zamanlama hatası yerine taymık hatası gibi.

4- TÜRKÇENİN DİL YAPISINA VE RUHUNA UYGUN KELİMLER ÜRETMELİYİZ: Teknik veya sosyal hangi içerikte olursa olsun, Hayatımıza yeni giren yabancı sözcükler yerine Türkçelerini yerleştirebilmemiz için, Türkçenin dil ve anlam yapısına, yanı dilimizin ruhuna uymasına çok önem vermeliyiz. Mesela tayyare yerine icat ettiğimiz “uçak” sözcüğünün Türkçe anlam yapısıyla pek bir ilgisi var mı? ALLAH aşkına. Bu kelimenin tam Türkçe karşılığı; Uçan veya Uçar olmalıydı. Uçan balon gibi. Biri yanımıza “Uçan veya uçar“ dediği zaman, havada bir şeylerin uçtuğunu veya uçabilecek kabiliyette olduğunu anlarız değil mi? Bu uçak kelimesini ilk defa duysak, sadece Türkçe dil bilgimizle ona bir anlam yüklemeye çalışsak, Aklımıza ne gelirdi acaba? Bence koca bir hiç… İşte bunu için Uçak sözcüğü Türkçe niyetiyle icat edilmiş olsa da, bence hedefini bulmayan büyük bir hatadır.

Bu olaya Türkçe üretmek değil, Türkçe uydurmak denir.  İşte dilimizde yeni kelimeler icat ederken bu tür, Türkçe anlam ifade etmeyen kelimeler, uydurmamalıyız.

5- YABANCI MÜESSESE İSİMLERİNİN KULLANILMASINI YASAKLAMALIYIZ:  Türkçemizin, yaşayan tek milli dil olma özelliğini devem ettirmesi için, Son günlerde yaygınlaşan yabancı müessese isimlerinin kullanılmasını yasaklamamız lazımdır. Hastaneye Hospıtal, merkeze Canter denmesi gibi.

Daha çok yabancı hayranlığından doğan bu çirkin alışkanlığın dilimize yaptığı tahribatın belki bugün farkında değiliz. Ama yarın bu müessese isimlerinin büyük oranda yabancı isimlerden kullandığını gördüğümüzde, iş işten geçmiş olacaktır. Bu sebeple şimdiden tedbirimizi almamız lazımdır.

6- YABANCI MÜESSESELERİN ÖZEL İSİMLERİNİN DE KULLANILMASINI YASAKLAMALIYIZ:  Sadece müessese isimlerini değil, Yabancı firmaların Türkiye’ deki 1 milyar TL altındaki yatırımlarını gerçekleştiren şirketlerinin ismi de Türkçe olmalıdır. Böylece, Hospitalium Medical Group  gibi hem ismi hem sıfatı yabancı dilde olan müesseselerin oluşturduğu gayrı Türkçe isimlerden kurtulmuş oluruz.

Bütün dünyada tanınan büyük markaların ülkemizde de aynı lisans ve aynı isim altında ticari faaliyetlerde bulunmaları normaldir.  Fakat bakıyorsunuz, Küçük bir işletme dahı, sırf batı hayranlığını tezahürü olarak işletmelerinde veya ürünlerindeki yabancı ismi aynen devam ettirmektedirler. Bu durumda özellikle iktisadi hayatımız, yabancı kelimelerin istilasına uğramış oluyor.

İşte güzel dilimiz Türkçemizi, tam bir yaşayan Milli dil haline getirmek için; yukarda 6 madde halinde açıklamaya çalıştığımız hususları kanuni düzenlemeyle koruma altına almalıyız. Böylece İslam dininden sonra, milli birlik ve beraberliğimizin en büyük öğelerinden biri olan Türkçemizi korumuş ve ondan gerektiği istifadeyi yapmış oluruz.

Şunu asla unutmamamız lazım: Dinimizi ve dilimizi, Müslümanlığımızı ve Türkçemizi asla kayıp etmemeliyiz. Bu iki değerimizi; ALLAH korusun kayıp ettiğimiz gün, millet olarak kendimizi de kayıp ederiz.