Yeni bir yılın başlangıcını yaşadığımız bu günlerde ülkemizde halinden memnun insanlara rastlamanın giderek zorlaştığı, geride kalan yılın karanlığının ülkemizin üzerine çöktüğü, milletimizin bin yıllık birlik ve beraberliğinin sarsıldığı, Türk Milletinin Bekaasının ağır tehditler altında bulunduğu bir atmosferi ne yazık ki solumak zorunda kalmaktayız. AKP Hükümetinin yurdumuzu getirdiği uçurumun eşiğinde ve onca toz bulutu tarumarlık arasında değinmek istediğim bu ara Rize’de yoğun bir şekilde gündemde bulunan Çay Kanunu Taslağı belki pek çokları tarafından küçük bir ayrıntı olarak değerlendirilebilinir. Ancak Türk Çayının bu yokediliş planını gerek hazırlayanların sergilediği tavır gerekse işin başında bulunan Çay ithalatçısı Vekilin sarf ettiği sözler ülkemizin içerisine sürüklenmek istendiği açmazın adeta başka bir modeli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türk Milletinin otuz altıya bölünmesini ön gören İmralı canisi patentli, Kandil koordineli, ABD ve AB eşgüdümlü Planı kaçırılmaması gereken bir tarihi fırsat olarak sunan üstlerine methiyeler düzerek kendi Çay Kanunu Taslağını bununla kıyaslayan Vekile göre sözde demokratik açılım Türkiye için ne ise içerisinde adları bile geçmeyen Rizeli Müstahsiller için de bu Çay Kanunu Taslağı odur. Ancak burada boynuz kulağı geçer misali AKP Hükümeti ve Kandil Koordinatörü bir türlü bu açılımın altını dolduramaz, içeriğini açıklayamazken Rizeli Çay İthalatçısı Vekil kendi taslağında bunları başarmış hatta bu konuda bir kitapçık bile yayınlamıştır. Yani Türk Milleti nasıl otuz altıya bölüneceğinin yol haritasından bir türlü bilgi sahibi olamazken Rizeli Çay Müstahsilleri çaylarının ortadan kaldırılma açılımını anlatan bir esere kavuşmuşlardır. Türk Milletini önce ortak dilini ortadan kaldırarak yol almayı amaçlayan bölme planlarını nasıl takdir edeceğini şaşıran bu Vekil büyük bir gururla takdim ettiği Çay Kanunu Tasarısında artık kendileri için bir şey ifade etmeyen Atatürk’ün İnkilap Yasalarını ve Anayasayı ihlal ederek Taslağın Birinci, İkinci ve Onuncu Bölümlerinin Bentlerinde başlık olarak Türk Alfabesinde yer almayan q), w) ve x) harflerine yer vererek Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek onca Kurum ve Kuruluşun görüşüne sunulan bir Kanun Tasarısında 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında ki Kanunu, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliği çiğnemekte bir sakınca görmemektedir.  Belki de iki Başbakanı ve onca Bakan ve Milletvekilleri ile Türk Siyasetinde öncü olan Rize’den açılıma böyle bir destek vermekten ayrıca da gurur duymaktadır. Neticede parçalanacak olan Türk Milleti, ortadan kaldırılacak olan Türk Çayıdır, arada bağlantı kurulmasından daha doğal ne olabilir? Diğer yandan bu girişimi futbolla o denli içi içe olan Başbakan’ın Memleketi Rize’den İmralı ve Kandil’e Çay İthalatçısı Vekilin bir gollük pası olarak da görebiliriz. Zira Rize’de hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek bir Kanun Tasarısında yer alan ancak Türk Alfabesinde olmayan harfleri bundan böyle kullanacak açılımcılara artık bir ihlal iddiasında bulunmak mümkün olmayacaktır.

2006 Yılında özelleştirme kapsamına alınan Rizeli Yaş Çay Üreticilerinin Teminatı ÇAYKUR’u gelen tepkiler üzerine başka bir yoldan ortadan kaldırmayı amaçlayan Vekil ve Oluşumunun bu sinsi planı kendini hazırladıkları taslakta açık etmektedir. Bu taslak ile ÇAYKUR tamamen etkisiz bir konuma getirilmekte ve bu şekilde yok edilmesinin önü açılmaktadır. Zaten Çay İthalatçısı Vekil hiçbir zaman gerçekleşmeyecek AB Rüyasının arkasına sığınarak Uyum Yasaları Kapsamında ÇAYKUR’a artık yer olmadığını açık açık dile getirmekte bir sakınca görmemektedir. Ancak bu arada örneğin AB’nin Lokomotif Ülkesi Almanya’nın yıllık 50 Milyar Avroyu aşan zirai desteklemelerinde tarımsal üretim yapan özel sektöre bile kaynak aktarması gerçeği hiç işine gelmemektedir. Çünkü onların amacı önce ÇAYKUR’u ortadan kaldırmak sonrada yabancı ortakları ile dünya en büyüğü Türk Çay Pazarını ele geçirmektir. Yandaşlarının ucuz ithal çay ile sağlayacağı tatlı karın yanı sıra bu şekilde büyük kentlerin varoşlarına göç ederek makarna, pirinç, kömür yardımına muhtaç hale gelen Doğu Karadeniz İnsanının bu durumu AKP için adeta yeni bir oy deposu potansiyelini oluşturmakta, açılımla sağlanan çifte ekmek kadayıflı kazanımın ikinci ayağını teşkil etmektedir.

Çay Kanunu Tasarının tanımlar ve içeriğinde birçok yerden alıntılarla ve özensizce uygulanan “copy-paste” metodu ile oluşan birbiriyle uyumlu olmayan ifadeler, çelişkili ibareler yer almaktadır. İşin bütün cefasını ve eziyetini çeken Yaş Çay Müstahsilleri ile adeta alay edercesine “Üretici” ibaresi benzersiz bir şekilde fabrika sahipleri için öngörülmüş bulunmaktadır. Bu tanımlama aslında fikrin zikirde ifade edilmesi ile taslağın kimlerin menfaati doğrultusunda hazırlandığını açık eden önemli bir bulgudur. Kanun taslağında gerçekte amaçlananın ne olduğunun şifresi her biri için ayrı ayrı yasal düzenleme gereken üç konunun bir birinin içerisine karıştırılarak konun karmaşık hale getirilmesi ve metne dâhil edilen kuru çay satışının zorunlu olacağı Çay İhtisas Borsasının kurularak ÇAYKUR’un önce Pazarlamasının sonra da kendinin ortadan kaldırılmasında gizlidir. İlgili Madde şu şekildedir;

 

Borsanın Kuruluşu

MADDE 12; (1) Ekonomik gereklilikler gözetilerek güven,  serbest rekabet ve istikrar içinde çay ürününün arz ve talebini buluşturmak; yürürlükteki ürün standartlarına göre tasnif edilmiş kuru çay ürünlerinin fiziki veya elektronik mekânlarda alım-satımına aracılık etmek, kuru çayın gerek fiziki, gerekse Kurul tarafından yapılacak düzenlemeler doğrultusunda alım-satım işlerini yürütmek; işlemlere ilişkin güvenilir kayıt ve saklama imkânları oluşturmak; oluşan fiyatları, ürettiği bilgileri, diğer benzer ve alternatif piyasaları izlemek ve duyurmak için gerekli bilgi işlem, teknik ve elektronik donanım, kurumsal ve mali altyapıyı kurmak suretiyle ulusal alanda faaliyet göstermek üzere ‘Çay İhtisas Borsası’ kurulur.

         Borsanın faaliyetleri, kurulacak anonim şirket aracılığıyla yürütülür. Bu şirketin sermaye, ortaklık, ortakların nitelikleri ve ortaklıklardaki değişiklik, şirketin yönetimi, görevlilerinin nitelik, görev ve sorumlulukları Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

(2) Borsada kuru çay satışı, yalnızca Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikle nitelikleri belirlenen ve kendilerine lisans verilen Brokerler aracılığıyla yapılır.

(3) Borsadan çay alımı, Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikle nitelikleri belirlenen ve kendilerine lisans verilen akredite alıcılar tarafından yapılır.

(4) Akredite alıcılardan kuru çay satın alarak harmanlama ve paketleme işlemi yapan gerçek ve tüzel kişiler, Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelik hükümlerine uygun olarak faaliyetlerini sürdürür.

(5) Üreticiler ürettikleri kuru çayın tamamını borsada satmak zorundadırlar.

(6) Genel Müdürlük dâhil olmak üzere, sektör içerisinde bulunan üretici firmalar, talep edilen evrakları tamamlaması halinde broker ve akredite alıcı firma olarak faaliyet gösterebilir.

(7)  Borsa kanalıyla yapılan bütün satışlar ve fiyat mekanizmaları her ay periyodik ve düzenli olarak kamuoyuna duyurulur.

Burada en dikkat çekici husus  ‘’üreticilere” (yani çay fabrikalarına) ürettikleri kuru çayın tamamını borsada satmak zorunluluğu getirmesidir. Burada sorulması gereken soru acaba bu Kanunu hazırlayanların Anayasanın ilgili Maddelerinden, Türk Ticaret Kanunundan bir haber mi oldukları veya Türkiye’de geçerli olduğunu düşündüğümüz Serbest Piyasa Ekonomisini hiç mi duymadıklarıdır. Rizeli Başbakanımızın ekonomik platformlarda dile getirdiği “biz liberal ekonomi politikası uyguluyoruz” söylemi ve kendi sürekli dile getirdikleri AB Süreci ile acaba dünyada aslında Kuzey Kore ile tek örneği kalmış kapalı sosyalist düzeni çağrıştırırcasına fabrika sahiplerine siz ürününüzü paketleyip satamazsınız, borsaya koyacaksınız dayatması nasıl açıklanabilecektir? Bu Madde ile hedef aslında açıktır. ÇAYKUR’un tüm marka ve pazarlama faaliyetlerine kendi ürettiği kuru çayı borsaya koyarak akabinde KDV ve broker komisyonu, depo kirası vesair ödeyerek gene kendi satın alması dayatması ile son verilecektir. Yaş Çay Üreticisinin sırtına kurulan sistemin tüm giderleri yüklenecek, mağduriyet daha da artırılacaktır. Amaçlanan bellidir ve maske düşmüştür. Ayrıca sektörün başarıya ulaşmış birkaç özel fabrikası da kendi oluşturdukları markalarını ve paketleme ile pazarlama birimlerini bir tarafa bırakarak borsada kuru dökme çay satmaya zorlanacaklar, ithal çaya kapının açılması daha da kolaylaşacaktır.

Diğer taraftan taslakta kurulacak emtia borsanın faaliyetleri bir anonim şirket üzerinden yürütmesi öngörülmektedir. Bu şirketin ortakları, sermaye yapısı, ortaklık oran ve nitelikleri ile ortaklıklardaki değişiklik, şirketin yönetimi, görevlileri ve sorumlulukları Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir denmektedir.       Türk Ticaret Kanunu uyarınca ticari şirketler tacir niteliğindedir ve bunun gereği olarak ticari faaliyetleri yürütmek, ortaklarına kazanç sağlamak zorundadırlar. Ayrıca Ülkemizde Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yasal Düzenlemeler ve Yönetmelikler bulunmakta, Borsalar kendi başlarına bir Kanunla kurulmaktadırlar. Acaba Rize’nin öncü yapısından esinlenerek kendine özgü ve örneği olmayan bir şekilde yaş çay üreticilerinin sırtından kar etmesi planlanan ticari şirket statüsünde ki bu borsanın ortaklarının, brookerlarının ve haklarında borsa ekonomik modellemesinin bir gereği olarak ilgi analizi yapılmayan akredite alıcıların isimleri ve kimlikleri için bu Kanun Taslağını hazırlayanların veya olumlu görüş belirtenlerin listesine mi bakmak gerekmektedir?

Ayrıca Türkiye’de uzman kalmamış gibi daha dün sömürge olan bugün ise ucuz işçilikleri sayesinde yok pahasına çay üreten az gelişmiş ülkelerden getirilen uzmanların da katkısıyla hazırlanan taslakla Türk Çayının üretim şartları ile en ufak bir ortak paydası bulunmayan bu devletlerin uluslararası şirketlere mahkum ihracat borsaları sanki çözümmüş gibi, kaçırılmayacak fırsatmış gibi sunulmakta ve tek çıkış yolu olarak takdim edilmektedir. Bu borsalarda ki ürün fiyatları maksatlı ve aldatıcı bir şekilde şişirilmekte, işlemler abartılmakta ve böylelikle müstahsiller kandırılmak istenmektedir. Unutulmaması gerekir ki Doğu Karadeniz insanının günde bir dolara işçi çalıştırılan yılda on sürgün veren bu ülkelerin çaylıkları ile baş etme imkânı bulunmamaktadır.

Türkiye dünyada kişi başı 2,80 kg çay tüketimi ile ikinci (İrlanda birincidir, kişi başı tüketim 3,00 kg), toplam nüfus dikkate alındığında ise tüketim rakamı olan yaklaşık 230.000 Ton ile açık ara dünya şampiyonudur.  Tüm AB Ülkeleri’nin geçen yıl ithal ettiği çay miktarı, bitki çayları, Çin menşeli yeşil çay vesair de dâhil olmak üzere sadece 200.000 Ton düzeyindedir. Türkiye’nin İç Çay Piyasasının ulaştığı değer 1 Milyar Doların üzerindedir ve bu rakam ihtiyacın %90 oranında yerli üretim ile karşılandığı ve korunduğu ortamda özellikle kendi çay üretimleri olmamasına rağmen dünya ticaretini elinde tutan başta İngilizler olmak üzere çok uluslu şirketlerin iştahını kabartmaktadır. Diğer taraftan şu anda kontrolde ve dengede tutulan başta Sri Lanka, Hindistan ve Kenya’nın üretimlerinin ağırlıklı olduğu dünya çay pazarı Vietnam ve Endonezya gibi başka az gelişmiş yeni üretici ülkeler tarafından zorlanmaktadır. Buralarda da çay ihracat borsaları faaliyete geçmiştir. Söz konusu dünya çay piyasasına yeni giren ülkelerde ki üretim Dev Türkiye Pazarı Perspektifi ile artırılacak, çay fiyatları daha da aşağıya çekilecektir. Buna paralel olarak kurulacak ve tamamen spekülatif oluşumlara açık, ÇAYKUR’un ortadan kaldırılırlığı bir emtia borsası temelinde Dünya Ticaret Örgütüne verilen gümrük indirimi taahhütleri ve AB Uyum Süreci öne sürülerek Türk Çayında ki Koruma kaldırılacak ve Rize Çayı tarih olacaktır. Damak tadı değiştirilen Türk İnsanı ise artık ithal çaya mahkûm olacak, ülkenin bağımlılığı daha da artacak, uluslararası şirketler ve yerli işbirlikçileri, sözde harman yapan ithalatçılar Türk İnsanı sayesinde yıllık en az 500-600 Milyon Dolarlık bir tatlı kara kavuşacaktır. Zaten taslakta yer alan çay ithalatı, harmanlama, katkı maddeleri düzenlemeleri ile buna yol verilmek istenmektedir.

Bu Çay kanunu taslağı tanıtımlarında gözlemlenen diğer önemli bir olay da Türkiye’de yedi yıldır yaşadığımız göz boyama, kandırma ve alıştıra alıştıra kabul ettirme metotlarının uygulanmasıdır.‘’Çay İhtisas Borsasının’’ faydaları Sarp’dan Giresun’a kadar tüm çay müstahsillerine anlatılmakta, açılım kitapçıkları yayınlanmaktadır. Oysa kuru çay ihtisas borsasının yaş çay üretimi ile doğrudan hukuki ve ticari hiçbir bağı bulunmamaktadır. Bir tarafta müstahsil diğer tarafta ise bu hammadde ile imalat yaparak üçüncü kişilere satan tüzel kişilik söz konusudur. ‘’Bakın borsa sayesinde yaş çay üreticilerinin alacağını garanti altına aldık’’ söylemi tamamen aldatmacadır. Uyulmadığı takdirde şimdi olduğu gibi başvurulacak İcra Dairesinden başka bir alternatifi olmayan alacaklar konusunda “kotalara göre on iki de birini yaş çay üreticisinin on beş günde tahsilât yapılacağı düzenlemesi ticari gerçeklerden uzaktır ve geçerliliği yoktur. Eğer bu Madde Kanunlarla uyumsuzluğu ve uygulama imkânsızlığı yüzünden TBMM veya Anayasa Mahkemesi tarafından metinden çıkarılacak olursa ya da işlevsiz kalırsa suç muhalefetin üzerine atılacak, bakın biz ne güzel tedbir almıştık, onlar bozdu denilecektir.

Anlaşmalı üretici düzenlemesinde elde kalan çayın ne olacağı belli değildir, müstahsillere tuzak kurulmakta, verilemeyen çaylarla üreticinin bıktırılması amaçlanmaktadır. Tasarıda fabrikalara uygulanacak denetim konusunda ki düzenleme ile Anayasanın 20. ve 21. Maddeleri açıkça ihlal edilmekte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 119. Madde 1. Fıkrası yok sayılarak Hâkim kararı olmaksızın arama konusunda yetkilendirme yapılmaktadır. Hukuki anlamda bu aykırılık örneklerini artırmak mümkündür. Şu ana kadar Çaya ilişkin TBMM tarafından çıkarılmış on iki Kanun vardır, hiçbir zirai ürün için bu denli yoğun bir yasal düzenleme yapılmamış, bir milyonu aşkın insanın ekmeği bu denli koruma altına alınmamıştır. Ancak kendi alanında on üçüncü olan bu tasarı ise Türk Çayını yok etme uğursuzluğunun adeta timsali olmuş bulunmaktadır.

Bütün bunlardan elde edilen somut bulgu şu olmuştur. Hazırlayıcısı Vekil tarafından Türk Milletine düzenlenen demokratik açılım adlı yok etme planı ile özdeşleştirilen bu tasarı ışığında otuz altıya bölünmek istemeyen Yüce Türk Milletinin diğer seçmenlerinin de yapacağı gibi iki yüz dört bin yaş çay üreticisi ve ekmekleri çaya bağlı olan bir milyonu aşkın başta Rizeli hemşerilerim olmak üzere Doğu Karadenizli Türk İnsanı bir dahaki seçimlerde AKP’ye değil Türk Milletinin Değerlerini Koruyanlara oy vererek Milli Bir Hükümetin yolunu açacaklardır.

O. Cem Kazmaz