“Sözlerin ve düşüncelerin anlamını yitirdiği günleri yaşıyoruz!

Maalesef; çıkmaz bir sokağa girmiş bilinmeyen bir meçhule doğru gidilirken oluşturulan mizansenler etrafında gerçeklere teğet geçirilerek hayat bulan gündemlerin tutsağı olduk!” diye bir beylik lafı etmiştim önce ki yazılarımdan birinde…

 Bu durum, insan ve cemiyet için ne korkunç bir şey!

Bu sıradanlık kuyusuna her birimiz su taşıyoruz ama hiç birimizin bundan haberi bile yok!

Ülkemizde bir boğuşmadır gidiyor son yıllarda…

Ve bu durumu engellemekte mümkün görünmüyor!

Özellikle aynada kendisini hiç seyretmeyen bu milletin seçilmişleri ve atanmışları; kendi aynasından hep başkalarını seyreden, onlar üzerinden hayatını anlamlı kıldığını zanneden bu ülkenin insanına derdimizi nasıl anlatacağız!

Son dakika haberleri tv kanallarının ekranına düşe düşe insanın kendi inandıklarını  savunma iradesi de elinden alınıyor!

Sosyal medyanın hayatımıza kast eden tarafı işte tam burası!

Eskiden insanlar bir araya gelir (en azından büyük bir kısım) eğer eleştirileri varsa rahatça taraf olduğu partiye ve onun liderine sesini duyurmaya çalışırdı!

Ya şimdi öyle mi?

Ülkemiz her geçen gün; tam demokrasi getireceğiz diye yola çıkanların eliyle kutuplaştıkça kutuplaşmıştır!

Devletimizin birliğine dinamit koyanların sağda solda arzı endam ettiği bir sürece girmiştir!

Elbette bu güzel ülke kutuplaşmanın merkezi haline gelmişse bunun müsebbibi sokakta ki vatandaştır demiyorum; ama buna yol açanlara hiçbir eleştiri ve sorgulama getirmeden biat eden vatandaşımızın da kendisine artık çeki düzen vermesi gerektiği söylüyorum!

Şunu da ifade edeyim ki; eğer bugün ülkemiz maddi ve manevi olarak iki kutba ayrılmışsa, bu sadece iktidarın suçu da değildir!

Hangi siyasi partiye yakınsak; o partinin yukardan aşağıya dizayn ettiği görüşlere “biat” etmek sanki olmazsa olmazı oldu ülkemiz insanının!

Bir tarafta; işsizlikten, yoksulluktan, terörden, gelecek kaygısından yorulmuş milletin ekseri çoğunluğu…

Diğer tarafta ise; bu milletin milli refleksleriyle oynayan siyasetçi, yazar-çizer ve bunlara prim veren geniş halk yığınları…

Çeşitli “siyasi angaryalarla” millete rağmen kriz çıkaranlara dur demek devletimizin bekası için hayat memat meselesi olmuştur bugün için!

Bütün bu olayları çözeceği yerde ateşe benzinle gidenler, bütün bu olup bitenleri her defasında millete yedirebilmektedir de!

Sürekli vurguladığım ve inandığım düşünce mi bir kez daha ifade etmek istiyorum…

Elbette, ben ve benim gibi düşünenler; insanımızın tüm özgürlüklerden eşit şartlarda istifade edebilmelerini, cehaletten, sefaletten, birilerine kul köle olmaktan kurtularak, hür vicdanlı vatandaşlar olmalarını istiyoruz…

Yeri gelmişken, siyasi partilerin duruşu ve insanımızın bu duruş karşısında ki tutumu ilgili bir hatırlatma yapayım…

Bakın, tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı içinden çıktığı partiye “darbe” yaparak seçilmiş Başbakanı görevden aldı. Dün elleri patlarcasına alkışlanan görevden alınan Başbakan, birden gözden düştü; öncesine de sonrasına da Ak Partililer rıza gösterdi; gıgını bile çıkarmadı!

CHP’de, iğrenç bir kaset komplosuyla, adaletsiz bir şekilde genel başkanlığa gelen kişiyi sorgulama yerine, “adalet” yürüyüşü yaptı diye onu baş tacı eden anlayıştan ne bekleyebiliriz ki!

 

Ya MHP için ne demeli!

Her seçimde iktidar partisi karşısında başarısız sonuçlar alan ama bunu esaslı bir tahlile tabi bile tutmayan; bu başarısızlıklara dur demek için karşısına çıkan adayları bertaraf etmek için olmadık hokkabazlık yapanlara prim veren anlayıştan bir şey beklemek ne kadar doğru olur ki!

Demokrasilerin olmazsa olmazı olan siyasi partiler ve bunlara oy veren insanımızın tavrı böyle olunca varın gerisini siz düşünün!

Ve bu liderlerin; “dediğim dedik, çaldığım düdük” tavırlarıyla ülkeye demokrasi gelmeyeceğini, ancak koltuklarını sağlama almak için “kutuplaştırmayı” derinleştirmekten başka bir yolları olmadığını, meselelere biraz şuurla bakan herkesin görmesi gerekmez mi?

Son sözüm şu olsun; bizi mesuliyet duygusundan mahrum bırakan “menfaatlerimizi!” bir kenara bırakarak; aklı başında, vicdan duygusunu kaybetmeden düşünüp sorgulayarak bu durumdan kurtulabileceğimizi; aksi takdirde; ”devletlülerin”  belirlediği gündemlerin tutsağı olarak “kutuplaşmanın” dibini göreceğimizi ve bu durumun ülkemizin geleceği için hiç de hayırlı sonuçlar doğurmayacağını söylemek isterim!

 

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…