Bir yazımda yaşadığımız döneme “Fetret Devri” benzetmesi yapmış ve demiştim ki; ”Bu fetret devrinin kolay kolay bitmesini de düşünmüyorum… Zira, etrafındaki olup bitenlerden ders çıkaracak, teşhis ve tedaviyi uygulayacak olanların, bana bugüne kadar hiçbir ümit ışığı verdiklerini söyleyemem doğrusu… Umarım yanılırım ve temenni ederim ki, yangın tüm ülkeye yayılmadan akıl ve feraset üstün gelerek en kısa zamanda “fetret devrinden” çıkabiliriz…”(2008-11-07 Çay Haber)
Yazdığım yazının üzerinden dört seneden fazla bir süre geçti…
Hükümetin demokratik açılım yapıyorum dediğinden bu yana geçen süre içerisinde olup bitenler, kimimizi hayrete, kimimizi infiale, kimimizi de ümitsizlikle karışık bir çıkmaza soktuğu muhakkaktır! 
Her ne kadar kamuoyu anketleri vatandaşın görüşlerini manipüle edecek tarzda ve ustaca sordukları sorularla açılımın Türk toplumu tarafından yüksek bir oranda kabul gördüğünü söylese de benim gözlemlerim bu algının tamamen yanlış olduğu noktasındadır!...

En başından beri yazdığım yazılarla açılımın neye hizmet ettiği konusunda ki şüphe ve itirazlarımı sizlerle paylaşıyorum…
Açılım adı altında demokratikleştiğimizi söyleyenlerin önce kendi vicdanlarını bağımsızlığa kavuşturması gerekmektedir! Bu açılım süreci içerisinde bir kez daha bu kendine Müslümanları tespit etme imkanım da oldu!… 
Bu ülkede hemen hemen her alanda yapılan icraatlar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Söylenen sözler ve onun arkasından gelen icraatların bugün ki Türkiye’de olanların resmidir de aynı zamanda!
Ülkemizde bugün itibariyle; her Allah’ın günü demokrasi getireceğiz diyenlerin, devletimizin birliğine dinamit koyanların cirit attığı bir arenaya dönüşmüş ve Türk Milletinin tedirgin olmasına yol açan ümitsiz bir sürecin içine girmiştir!...
Bu güzel ülke kutuplaşmanın merkezi haline gelmişse bunun müsebbibi sokaktaki vatandaş değildir her halde? Açılım safsatasından bu yana geçen sürede ülkemizde ki kutuplaşmanın kronik hale geldiğini ben değil bilimsel araştırmalar yapan sosyal bilimciler ve araştırmacılar söylüyor… 
Sürekli vurguladığım ve inandığım düşüncemi bir kez daha ifade etmiş olayım...
Elbette ben ve benim gibi düşünenler; insanımızın tüm hürriyetlerden istifade edebilmelerini, cehaletten, sefaletten, birilerine kul köle olmaktan kurtularak hür vicdanlı insanlar olmalarının önünde ki engellerin kaldırılmasını ve daha mutlu, ekonomik yönden sorunsuz bir ülke olmamız gerektiğini düşünmekteyiz… 
Bugün ülkemiz maddi ve manevi olarak iki kutba ayrılmıştır…Marksistler, liberaller, İslamcılar, büyük sermaye sahipleri ve siyasal Kürtçüler, adeta kol kola girmiş ülkeye açılım adı altında sözde demokrasi getirmenin mücadelesi içine girmişlerdir! 
Yukardan dizayn edilen bu görüşlere karşın halkımız kendisini hangi siyası partiye yakın hissediyorsa, düşünmeden, sorgulamadan o partinin icraat ve söylemlerine katıksız rıza göstererek kabul etmektedir… Bence işin en vahim tarafı da budur. Önyargısız bir şekilde sohbet ettiğim insanlardan edindiğim intiba maalesef bu yönde… 
Bir düşünce niçin kabul edilir, nedir ne değildir daha bunun farkında olmayan insanlarla ”demokratik açılım”yapmanın bizi getireceği nokta bugün ki Türkiye’nin verdiği içler acısı tabloda saklıdır!...

 Birileri ham hayal peşine koşarken bu ülkenin sade vatandaşını da sonu olmayan bir maceraya sürüklemesine benim vicdanım doğrusu rıza göstermemektedir!… 

Maalesef bu süreç devam ederken yanılmak isterdim. Ama gördüğümüz gibi ülkemiz ham hayal peşinde koşanların sesinin daha çok çıktığı bir ülkeye döndü! Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz değil terörün hiç uğramadığı, uğramaya cesaret dahi edemediği Karadeniz’e bile sızmaya çalışmakta bugünler de terör örgütü!
Şimdi de kutuplaşmayı daha da derinleştirecek bir “görüşme trafiği sürecine” girdik! Devletin adaletinin ölüm cezasına çarptırdığı caniden medet umar duruma getirildik! Gözümüzün içine baka baka; devletimize ve milletimize çekidüzen vermeyi kendine hak gören bir cani ve bütün bu olup bitenleri de “her şey yolunda” diye milletimize yutturmaya çalışan hükümet ve hükümet yandaşı olan medya ile karşı karşıyayız!

Sahip olduğumuz onca değerimiz, uydurulan ya da dayatılan “açılım safsatasına “ kurban edildi bu memlekette! Türkiye Cumhuriyeti Devleti İmralı’da yatan cani ile pazarlık yapma noktasına gelmişse burada hepimizin durup düşünmesi gerekmez mi? Bu cani, demek ki Kürt vatandaşlarımızın temsilcisiymiş de haberimiz yokmuş! 

Bugün ki sıkıntılarımızı bir sayfaya sığdırmak mümkün değil. Ama bu ülkenin tv ve gazetelerine göz ucuyla da olsa bakabilen insanımız sanırım ne demek istediğimi çok iyi anlayabilmektedir!...
Dört yıl önce yazmıştım, bir kez daha üzülerek ifade etmek istiyorum; Anadolu Coğrafyasında “Fetret Devri” maalesef devam ediyor!...

 Görüşmek üzere ,Allah’a emanet olunuz…