Kazakistan semaları ve Aral gölünün üstünden uçarken atalarımızın at sırtında yıllarca göçebe olarak geldiği yerlerin üstünden uçarak Çin’e doğru gitmek içimde farklı bir his uyandırıyor.

İki bin yedi yılının ocak ayı içinde Çin Dış İşleri Bakanlığı’nın resmi davetlisi olarak Çin’e gitme fırsatım oldu. Birçok açıdan beni heyecanlandıran bir seyahat başlangıcında ilk olarak Çin hakkında tarihi ve coğrafi ne bulduysam okumaya koyuldum. Bu arada Çince çalışmayı da ihmal etmedim. Zira biliyorduk ki Çinliler en ufak bir sıcakkanlı davranışa daha da samimi yaklaşmaktaydılar. O kadar kalabalığın içinde kaybolursam nasıl yolumu bulurum diye ilk önce “kayboldum bana yardım ediniz” gibi cümlelere çalıştım…

Ankara’dan İstanbul’a ve oradan da Çin’e gitmek için açıldık kuş misali semaya. Karadeniz üzerinden Rusya Federasyonu hava sahasına giren uçağımız Kafkas Dağlarını geçerken sarsılmaya başladı. Çeçenistan’ın başkenti Grozni üstünden geçip Hazar denizi semalarına girdik ve bütün bir Türk Tarihine dair ne varsa canlanmaya başladı hafızamda. Kazakistan semaları ve Aral gölünün üstünden uçarken atalarımızın at sırtında yıllarca göçebe olarak geldiği yerlerin üstünden uçarak Çin’e doğru gitmek içimde farklı bir his uyandırıyor. Moğolistan’a gelmeden hemen önce Taklamakan Çölü’nden geçtik. Bir an Cengizhan aklıma geldi: bu çöl diyarından doğan bir fırtına misali. Ve Everest’in serin ve dik başı…

Çin yolculuğu uçak ile on saati geçmekteydi ayrıca dönüşte ise bu uçak yolculuğu iki saat daha uzamaktaydı. Bu da dünyanın dönüş yörüngesinin etkisiyle olmaktaydı. Ayrıca Çin ile ülkemiz arasında ki 5 saatlik zaman farklılığa da alışmamız gerekecekti.  Çin’e ilk vardığımızda Çin Propaganda yetkilileri tarafınsan karşılandık. Artık Başkent Pekin’deydik.  Sekiz kişilik bir ekip ile hareket etmiştik. Ekibimizin içinde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ile birlikte Milletvekilleri ve Genel Merkez Gençlik ve Kadın Kolları temsilcileri bulunmaktaydı.

Otellerimize yerleştikten sonra ilk hareketimiz Pekin şehrinin tarihi bir lokantasına 1856 yılından kalma ve sadece Pekin Ördeği servisi edilen, ahşap oymalarıyla dikkat çeken lokantaya geldik. Sonradan anladık ki Çinliler Çin’e gelmiş birisi için, pekin ördeği yemezse Çin’e gittiğini kabul etmezmiş. Lokantada ve sonraki bütün ikramlarda genel bir özellik var Çin’de. Sürekli sizi bekleyen bir görevli bayan var;yöresel giysileri içinde. Sokaktaki lokanta ya da işyeri ile bakanlıkların en üst düzey salonlarında bile vazgeçmemişler yöresel kıyafetlerinden.

Yemek yeme adabına gelince, yuvarlak masa etrafında -toplantılar da aynı şekilde- göz göze gelinerek oturulmaktadır. Herkese servis yapıldıktan sonra sofradaki misafir ilk lokmayı alır ve sonra diğerleri de yemeye başlayabilir. Bu arada çubuklarınız da hazırdır. Çinliler bu yemek çubuklarına Kuai Zi demekteler. Hiçte görüldüğü gibi kolay değil kullanması. Hele filimlerde ne kadar kolay gözüküyordu... Aslında biz pratik yapmıştık. Çin’e gitmeden iki akşam önce Ankara’da Çin Büyük Elçiliği bizi davet etmişti. İlk orada denedim Kuai Zi’leri, ama olmayınca olmuyor. Hem bizim de Kuai Zi’lerimiz var: parmaklarımız…

Çay ve su bardağınız asla boş kalmaz yemek masasında ya da toplantılarda. Eğer ikram edilen çayı ya da suyu, Türk Kültürümüzde ki gibi israf olmasın diye doldurmayın derseniz, görevli bayan büyük bir yanlış yaptığını ve sizin onu cezalandırdığınızı düşünmektedir. Eğer hala bardağınızın boş kalmasını istiyorsanız yetkililer tarafından başka bir görevli ile değişir sizinle ilgilenenler. Son bir şey daha, eğer gerçekten içemeyecek ya da yiyemeyecek kadar dolduysa mideniz o zaman tabağınızı ve bardağınızı dolu bırakın.  Bu davranış orada “tamam” anlamına geliyor.

Yemeklerde ve toplantılarda ayrıca gezilerde sürekli birlikte hareket edilir. Sanırım bu komünist sistemin orada bıraktığı bir davranış kalıbı olmalıdır. Lokantadan çıkınca sırasıyla Çin Propaganda Bakanlığı, Çin Diş İşleri Bakanlığı, Çin Kadın Federasyonu, Çin Gençlik Federasyonu yetkilileri ile son olarak da Çin Devlet Başkan yardımcısı ile Başkanlık Sarayında resmi görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerin siyasi tahlilini ikinci yazımda detaylı olarak ele alacağımdan burada pek değinmeyeceğim.

Pekinde yer alan Tianenmen Meydanı görülmeye değer bir yer. Özellikle 90’lı yılların başında meydan öğrenci hareketlerinin şiddet ile bastırıldığı bir yer olarak hatıralarda kaldığından daha da bir önemi artmaktadır. Meydanın büyüklüğü on futbol sahasına bedel, her yer de askerler resmi yürüyüşteler. Hemen karşıda da Yasak Kent bulunmaktadır.

Yasak Kent, 1406 yılında hüküm süren Ming hanedanının ikinci imparatoru Zhu Ding’in emriyle inşa edilmeye başlanan Yasak Kent, 14 yılda tamamlandı. Yaklaşık 700 bin metrekare alanı kaplayan Yasak Kent, güneyden kuzeye yaklaşık bin metre uzunluğunda, doğudan batıya yaklaşık 800 metre genişliğindedir. Yasak Kent’in dört tarafı, 10 metreyi aşkın yükseklikteki duvarlarla çevrilidir ve sarayda kullanılan ahşap mimari özelliği nedeniyle 1987’den beri dünya mirasları topluluğuna alınmıştır. Yine fazla detaya girmeyeceğim, zira sadece Çin için Yasak Kent’i yazmak demek bir kitap ile dahi bitirilemeyecek kadar zengin bir ifadeyi içermektedir.

Bugünlük toparlayacak olursam, toplam altı gün kaldığımız Çin’de o kadar çok şey gürdük ki bunları günden güne yazmak daha kolay olacak diye düşünüyorum. Hem önümüzde aşılacak bir Çin Seddi varken nefesimizi birden harcamayalım…