Bu yıl İstanbul’ da ki Cumhuriyet bayramı törenlerinde, CHP İstanbul İl başkanı Salıcı, 1. Ordu komutanı Orgeneral Yalçın Ataman’ a ve yanındaki Askerlere “sizin koruyamadığınız Cumhuriyete biz sahip çıkıyoruz” diye seslenmiş. Daha sonra kamuoyundan gelen haklı aşırı tepkiler sonucunda, “Ben askerlere değil oradaki sivil bürokratlara dedim” diyerek çark etiyse de kimse buna inanmadı.  Zira orda olaya şahit olan, medya mensupları dahil herkes o sözün; Askerlere Söylendiğini gözleriyle gördüler.

CHP İl başkanının askere karşı böyle bir çıkışta bulunması, Bana göre af edilmez büyük bir skandaldır. CHP yönetimi, gerçekten Cumhuriyetçi ve Demokrat olabilselerdi; Bir yandan Parti olarak kamuoyundan ciddi bir şekilde özür dilerdiler, bir yandan da O sözleri sarf eden il başkanlarına kamu vicdanını tatmin edecek şekilde ağır bir ceza verirlerdi. Maalesef hiç biri olmadı, istisnayı bir iki cılız eleştiri dışında. İstisnalarda kaideyi bozmayacağına göre, bu çıkış; aslında CHP nin zihni derinliklerinde var olan, gizli kodların açığa çıkarmıştır.

Bazen büyük gerçekler küçük ayrıntıda gizlidir. CHP il başkanının bu skandal çıkışı; 21. Yüzyılın ilk 10 yılını geride bıraktığımız bu günlerde, Türk Demokrasisi açısından çok vahim ve kara bir lekedir. Ama bana göre daha vahim olanı; CHP yönetiminin, CHP tabanının ve bazı medya mensuplarının bu olaya gerekli tepkiyi göstermeyerek, adeta dolaylı bir destek vermeleridir.

Yukarıda da söylediğim gibi, İl Başkanlarının bu skandal sözlerine, CHP yönetimi ve tabanı gerekli tepkiyi göstermedikleri için; Bu ifade aslında CHP’ nın Cumhuriyet’ ten ne anladığını, Demokrasi konusunda nasıl bir gizli ajandası olduğunu, çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP, kuruluşunun 89 yılını kutladığımız bu günlerde bile hala “cumhuriyetin ne olduğunu” anlamış değildir. Bu ifadem belki bazılarına çelişkili gelebilir. Öyle ya bir parti kurduğu “Cumhuriyetin” ne olduğunu nasıl anlamaz diye sitem bile edebilirsiniz. O zaman, bu çelişkinin nerden ve nasıl kaynaklandığını arz edeyim.

Evet, doğrudur. 29 Ekim 1923 de TBMM’ inde CHP’ lı milletvekillerinin reyleriyle, Cumhuriyet kuruldu. Böylece CHP’ nin Cumhuriyeti biz kurduk veya biz Cumhuriyeti kuran partiyiz demeleri son derece haklıdır.

Fakat burada gözden kaçan belki küçük ama çok önemli bir ayrıntı var. Evet, CHP cumhuriyeti kurdu, ama nasıl bir Cumhuriyeti kurdu. Hatta 27 yıldır tek başına iktidarda iken nasıl bir Cumhuriyet idare ettiler? İşte ışın puf noktası ve halkımızdan gizledikleri çok önemli ayrıntı budur.  Cumhuriyet ama nasıl bir Cumhuriyet?

Önce Cumhuriyetin ne anlama geldiğini ve nasıl bir yönetim şekli olduğunu dost doğru bir şekilde ortaya koyalım. Cumhuriyetin her şeyden önce kelime anlamı; Cumhurun yönetim şekli demektir. Cumhur nedir? Cumhur; halk ve büyük halk çoğunluğu demektir. Yanı en basit ifadesiyle, bir Ülke Cumhuriyet ile yönetiliyorsa; O ülkede, halkın büyük çoğunluğunun dediği oluyor demektir. Peki, bu nasıl olacaktır? Halkın çoğunluğu devlet yönetiminde, iradesini nasıl ortaya koyacaktır? Bunun cevabı bütün dünyada bezer şekilleriyle aynıdır ve çok ta basittir. Yanı öyle anlaşılmayacak kadar karışık ve çetrefilli değildir.

Cumhuriyet idaresinde; Halk, millet yanı vatandaşlar, İradelerini Yetkili organlar eliyle kullanır. Bu yetkili organlar yasama ve yürütmedir. Yasama bizde TBMM, yürütme ise Türkiye cumhuriyeti hükümetleridir. Halk, millet yanı vatandaşlar; kendileri adına ülkeyi yönetecek bu yetkili organları, Bağımsız yargının denetimindeki çok partili, çok adaylı, Demokratik seçimler le gerçekleştirir. Demek ki işin en can alıcı noktası, demokrattık Seçimler dir. Bu seçimlerin gerçekleşmesi için bağımsız yargıya da ihtiyaç olduğuna göre:

Cumhuriyet yönetiminin olmasa olmaz iki temel özelliği ortaya çıkmaktadır. Bunlar, Demokrasi ve Bağımsız yargıdır. Bu da gösteriyor ki; Demokrasi ve bağımsız yargının olmadığı bir ülkede gerçek bir cumhuriyetten söz etmek imkânsızdır. Böyle bir cumhuriyet, günümüzün moda tabiriyle özde değil, sözde bir Cumhuriyet olur.

Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak şu soruyu soralım: Cumhuriyeti kurduğunu her vesileyle, haklı olarak övünerek anlatan CHP, 1946 yılına kadar; Halkımıza-Milletimize;  iradesini yansıtan yekli organları, demokratik seçim yoluyla seçmesine izin verdimi? 1923 den 1946 ya kadar yapılan seçimlerin hiç birinde dahi, demokratik seçimlerin vazgeçilmezleri, olmasa olmaz şu kuralları işletildi mi?

1-   Seçimlere; birden fazla veya en az iki Siyasi parti girdimi?

2-   Ülkemizde bağımsız yargı varmaydı?

3-   Seçimler, en az iki partinin katılmasıyla; Bağımsız yargının kontrolünde yapıldı mı?

4-   Seçimler en az iki partinin katılımıyla, bağımsız yargının denetiminde; Gizli oy, açık tasnif ile yapıldı mı?

Yukarıdaki bu sorulara; CHP’ nin 1923 – 1950 arası 27 yıllık iktidarı boyunca 1946 dan önce yapılan seçimlerin hiç biri için “evet” cevabı verebilir miyiz? Maalesef bu sorulara evet dememiz mümkün değil.

1946 seçimlerinde ise; 2. Dünya savaşını kazanan demokratik batı duyasının baskılarıyla çok partili seçime geçilmiştir.  Yanı 2. Cihan savaşını Hitlerin Almanya’sı kazansaydı Ülkemiz, CHP nın antidemokratik faşizan yönetimi altında inim inim inlemeye hala devam edecekti. Böyle yazdım diye sakın, bazı hastalıklı kafalar beni batı hayranı sanmasınlar. Unutmayalım ki, güzel ülkemize batı hayranlığı mikrobunu da CHP yaymıştır. Benim anlatmak istediğim, ikide bir her fırsatta “Bu ülkeye Demokrasiyi de biz getirdik” diyen CHP yandaşlarının halkımızı nasıl kandırmaya çalıştıklarının bilinmesidir.

Mustafa Kemal ve arkadaşları, Cumhuriyeti kurduktan sonra her fırsatta; ”Hâkimiyetin kayıtsız şartsız Milletin olduğu” ve kendilerinin, devlet idaresindeki hakimiyeti, Padişahlardan alıp millete verdiklerini söyleyip durdular. Hatta sanki bu ülkede daha önce “Meclis-i Mebusan” adında hiçbir meclis kurulmamış gibi, TBMM’ nı ilk kurulmuş parlamento gibi ilan etiler. Ve TBMM’ nin duvarına “Hakimiyet Kayıtsız şartsız Milletindir” yazarak hem yeni parlamentomuzu hem de getirdiklerini iddia ettikleri halkın hakimiyetini adeta kutsadılar. Gerçekten öylemi oldu? Bu zaman zarfında, “Hakimiyet” hiç  Milletimizin oldu mu?

Cumhuriyet döneminde ilk seçimlerin yapıldığı, 2. Dönem TBMM üyelerini seçen genel seçim de dahil, 1946 yılına kadar yapılan 5 genel seçimlerin hiç birinde yukarıda belirtiğim, 4 şarttan hiç biri yerine getirilmemiştir. Yanı bu seçimlerin hepsi antidemokratiktir. Daha da açıkçası, Bu zaman zarfında; 11 Ağustos 1923 yılında oluşturulan 2 dönem den, 3., 4., 5. ve 6 dönemin sonu olan  Ağustos 1946 yılına kadar:

Yaklaşık 23 yılda TBMM’ de Hâkimiyet hiçbir zaman milletin olmadı. Bu dönem zarfında “hâkimiyet” her zaman; yapılan seçimlere tek başına giren, Kendinden başka hiçbir partiye izin vermeyen CHP’ nin olmuştur. 1946 seçimleriyle oluşan Mayıs 1950 yılına kadar devam eden 7. Dönem TBMM’ inde de kusurlu ve şaibeli bir seçimler sonucunda; Hakimiyet kor topal ancak milletin olmuştur.

Cumhuriyetin Kuruluşundan 27 Yıl sonra, 14 Mayıs 1950 yılında yapılan ilk eksiksiz tam demokratik seçimler sonunda; TBMM’ inde, “Hakimiyet kayıtsız şartsız” ancak bu seçimiyle, “Milletin” olabilmiştir.

Bu müthiş ibretlik tarihi vaka (olay) gösteriyor ki, Milletimiz; Hâkimiyet, kendisine teslim edilip, iradesi eline verildiği ilk fırsatta CHP’ nı ülkemiz yönetiminden uzaklaştırmıştır.  Hem de ne uzaklaştırmak… O günden bu yana, 2011 yılında yapılan son seçimlere kadar 61 yılda 2-3 defa kısa dönemli koalisyonların dışında bu partiye iktidar yüzü göstermemiştir. Demek ki 1950 yılına kadar, Halkın siyası hakimiyetini kutsarcasına önemsemesine rağmen, onu yerine getirmeyen CHP ve liderleri, Gerçek cumhuriyeti değil, kağıt üzerinde sözde kalan bir cumhuriyet yönetmişleridir.

Kendileri tarafından cumhuriyeti kurdukları halde, bu yönetim şeklinin en büyük özelliği ve 1 numaralı ilkesi olan, “Halkın-Milletin hakimiyetini” 23 yıl sonra; Dış ülkelerin, harcı güçlerin dayatmasıyla, 1946 yılında, oda ali cengiz oyunlarıyla yaptıkları bir hileli seçimle, “millete vermeye”  ancak yanaşan bir partinin hakkında:

CHP hala “Cumhuriyetin ne olduğunu” anlamış değildir” demek yanlış olmazsa gerek. Daha açıkçası:

Zor kalmadıkça hakkı olan siyasi hâkimiyeti, Milletimize vermeye yanaşmayan CHP’ nın; İktidarı ele geçirmek için Askerlerden destek istemesi, Bu desteği vermeyen Askerlere de sitem etmesi, O kafa ve o zihniyet için gayet normaldir. Çünkü CHP’ nin Cumhuriyetten anladığı; Halkın hâkimiyeti değil, kendilerinin hangi yolla da olsa iktidara gelmesidir.  Bu sebeple bana göre CHP gerçek bir cumhuriyetçi parti değildir.

Yukardan beri anlatmaya çalıştığımız tüm bu gerekçelerden dolayı: Cumhuriyetten, cumhurun yanı halk çoğunluğunun hâkimiyetini anlayan Demokratik dindar vatandaşlarımız; sadece sözde Cumhuriyetçi olan CHP’ den, bin kat daha fazla Cumhuriyetçidir.

İl başkanlarının askere karşı yaptıkları bu çıkışlarıyla zaten çoğumuzun bildiği; Malumun, (yarı gizli gerçeğin) ilanını yapmıştır ve suçüstü yakalanmıştır CHP. Bundan böyle bir daha utanmadan sıkılmadan hele hele gözümüzün içine bakarak “Cumhuriyetten” bahsetmesinler bize. Çünkü halkın hâkimiyetine dayalı, O ulvi yönetim şekli; CHP’ lı lerin ağızına yakışmıyor.