Nazım Hikmet’ten sonra, şimdi de,  Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya methiyesi almış başını gidiyor bu ülkede!...

Asıl meseleye geçmeden önce, konuyla alakalı bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum…

Atatürk Üniversitesinde okurken, kaldığım yurtta oda arkadaşlarımdan biriside Diyarbakırlıydı.  Ben memleketten okula geldiğimde,  Necip Fazıl kitaplarıyla birlikte değişik yazarlarında kitaplarını da peşime almış ve onları elbise dolabımın bir gözüne koymuştum. Diyarbakırlı olan arkadaşımın zaman içerisinde bu kitaplar dikkatini çekmiş ve aramızda fikri manada sohbet etme imkanımız doğmuştu. Kısa bir süre sonra, arkadaşımın güvenini kazanmıştım sanırım ki, bana dolabında ki kitapları gösterme gereği duymuştu!

Oda da yalnız olduğumuz bir sırada, bana  kitaplarını göstermek için dolabın kapağını açınca, kara kalem çalışması bir portre resmin,dolabın kapağını içten, boydan boya kapladığını görmüştüm…Kim diye? sorunca,bana dönerek kısık bir sesle,Ahmet Kaya, protes müzik yapıyor,ezilmiş,horlanmış,dışlanmış insanların ve  Kürt halkının savunucusu,dinlemek istersen kasetini sana verebilirim demişti!...

Bu arkadaşla zaman zaman tartışmalarımız olurdu, hakkını teslim etmek isterim doğrusu, çok saygılı ve terbiyeliydi… Bir gün öğrenci yurtları sivil polisler tarafından tabiri caizse baskına uğramış ve ben, Diyarbakırlı arkadaşımın (bir ayağı aksaktı) dolabında ki o gün için yasak olan dergi,kitap ve kasetleri ,yurdun camından dışarıya atlayarak kar yığınları içinde saklamıştım!…

Şimdi Milletimizde bir karşılığı olduğuna inanmadığım bu sığ düşünce sahiplerini bir kahraman olarak yeniden gündeme getirmek neyin nesi oluyor anlamak mümkün değil!

Daha önce “Lafımın Dostusunuz, Çilemin Yabancısı… Bence Şimdi Sizde Her Kes Gibisiniz!” başlıklı yazımda, siyası iktidarın Nazım Hikmet’le ilgili tasarruflarını eleştirdiğim bir yazı kaleme almıştım hatırlarsanız…

Şimdi de başka bir sahtekarlıkla karşı karşıyayız!

Son günlerde, gazetelerin ve televizyon kanallarının hararetli bir şekilde bu insanların propagandasını yapmasını ve içi boş mefhumlara sarılarak bir yerlere mesaj verme kaygısını anlayabiliyorum…Ama Sayın Başbakanın ve Ak Partili dostlarımızın Ahmet Kaya’ya karşı bu müspet duruşu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum!...

Neden anlamakta güçlük çektiğimi anlatacağım elbette…

Evet, Ahmet Kaya bu ülkede ideolojisi ve inandıkları noktasında sıkıntı çekmiştir. Ama aynı Ahmet Kaya, sıradan yaşayan hiç bir Türk vatandaşına nasıp olmayan paralar, şan ve şöhret de kazanmıştır bu ülkede… O, protes kişiliği sayesinde, kitleleri peşinden sürükleyebilmiştir de. Özellikle, Ulusalcı, liberal, sosyalist, siyası Kürtçü ve PKK sempatizanları tarafından sevilmiş ve taktirde edilmiştir!

Bugün bu yelpaze daha da genişlemiştir!

Milli duruşu olan insanlara tahammül edemeyen ama insan hak ve hürriyetlerine de sıkı sıkı bağlı olduğunu her defasında dile getiren yeni bir jenerasyon var artık!

Adını koyalım elbette bu yeni durumun. Kendisini İslamcı diye yaftalayan bu yeni gurup, Marksist ve liberallerle o kadar içli dışlı olmuşlardır ki, onları gazetelerinde ve televizyonlarında ağırlayarak bir nevi kendilerini meşrulaştırma gayretinin içine de girmişlerdir!

CHP Genel Başkanı Kemal  Kılıçdaroğlu hangi nedenle Fransa’da mezarları bulunan Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’yı ziyaret etmişse,bilmeliyiz ki; AKP ve DTP de aynı bakış açısıyla,sanatçı Ahmet Kaya’nın onuncu ölüm yıl dönemi törenlerine katılmışlardır!...

Ben, ifade etmeye çalıştığım bu durumda haklı haksız aramıyorum! Ama haklı olanların hangi tarafta olduğunu bu ülkenin vicdanlı insanlarının bildiğine inanıyorum!

Evet, bu ittifak sahiplerine göre;

Ülkemizin yetiştirdiği en büyük şair, Nazım Hikmet’tir!

Gine bu ülkenin en büyük sinemacısı, Yılmaz Güney’dir!

Ve nihayetinde, bu ülkenin en büyük özgürlük savaşçısı olan sanatçısının adı, Ahmet Kaya’dır!

Zaten her üçünün de kaderi de aynıdır! Her biri bu  güzel ülkeden kaçtıktan sonra ,yabancı ülke topraklarında vefat etmeleri nedeniylede, ne gariptir ki yoları da kesişmiştir!

Bu ittifakı akıl ve vicdan sahibi herkes tanımalı ve teşhis etmelidir de! Arada ki farklar, bakış açılarından kaynaklanan ufak tefek nüanslardır! Gözümüzün önün de cereyan eden bu ittifakı göremiyorsak eğer, en hafif tabirle “şuurumuzu kaybetme” diye niteleyeceğim fikir felaketinin tam ortasındayız demektir!

Bir köşe yazısı çerçevesi içinde bu mesele ile ilgili meramımı ifade ettiğime inanıyorum… Sonuç olarak şunu bir kez daha ifade etmek isterim…

Yukarda izah etmeye çalıştığım “ittifak” hiçbir ispata gerek kalmayacak şekilde ayan beyan ortadadır! Beni hayrete düşüren şey, “Türk Milletinin” bütün bu olup bitenleri görmesine rağmen, her nedense,kendisine yabancılaşan kişilere karşı hoşgörülerini bu meselede de abartmış olmalarıdır!....

Görüşmek üzere, Allah emanet olunuz…