Bir işte başarılı olabilmek için herkes ve her kuruluş kuşkusuz, karşısında bulunan kişileri ve yaşadığı cemiyeti tanımak zorundadır.

Bu bağlam da, başarılı olabilmek için ”insanı tanımak” şarttır…

Zaman bize öğretmiştir ki, en haklı ve en doğru fikirler “ehliyetsiz ellerde” başarısız duruma düşmüşlerdir. Bugün inandığını ve inandıklarını hayata geçirdiğini zannedenler, ne insanı tanımaktadır ne de anlama noktasındadırlar. Bu ülkenin yöneticileri ne kendilerinin ne de yaşadığı cemiyetin meselelerine vakıftırlar, suçlayarak çözmeye çalıştıkları olumsuzlukları kendi açmazlarının girdabında debelenip durmaktadırlar.

Bu millet “öz yurdun da garip, öz vatanında parya” psikolojisi içindedir ve bu durumu tersine çevirme iddiasında olanlar bugün, bu psikolojiyi daha da derinleştirmişlerdir… Yıllar yılı gözlemlediğim bu durumun bugün değişik bir versiyonu ile karşı karşıya olmak, şüphe yoktur ki; inancımıza ve geleceğe olan ümidimize halel getirmektedir. Bu milletin ihtiyacı olan ne varsa istismara uğramaktadır. Gafil ve art niyetli kişilerin elinde milletin, yukarda bahsettiğim psikolojiden kurtulmasının gittikçe zorlaştığı üzüntü veren bir durumdur…

En vahimi de nedir biliyor musunuz? Kendilerini nasıl taktım ederlerse etsinler, gerçekte bunlar değerlerimizi tahrip gayreti içinde bulunan kişilerdir…

Bu kişileri çok iyi tanıyor ve değerlendiriyor muyuz orada şüphelerim var! Ya da işimize geldiğinden midir nedir, sesimiz çıkmamaktadır…

Ne olursa olsun, insan, insanca yaşamak ve muamele görmek istiyor… İçimizde endişeler taşıyoruz ve bu normaldir. Hayatımızı yaşanmaz kılan bir sürü olaylar yaşıyoruz buda doğrudur… Ama insanda “insan gibi yaşamak” zorunda ve ihtiyacında değimlidir? Bugün insani açmazları olanların, idareci sınıfında bulunmaları sonucu, idare edilenlerin gelecek endişesi ile sessiz, silik kalmalarının altında “insanca yaşamanın” çetin sorumluluğundan kaçması yatmaktadır…

Makam ve mevkileri kendi yandaşlarına birer arpalık tarzında dağıtan politikacılar bilmelidir ki, onlar birer yetki belgesi olmaktan öte bir değer ifade etmemektedir…

İnsana bir lokma bir ekmek vererek onun ruhunu esir almak bu gün ki geldiğimiz noktanın kısa bir özetidir… Biz biliyoruz ki insan maddesi ile önemsiz olabilir fakat taşıdığı “ruhu” ile mükemmeldir… O halde insanın maddesiyle ve ruhuyla teslim alınabilmesini nasıl izah edeceğiz!...

Geldiğimiz noktada, insanın ideal nizamına olan ihtiyacı daha fazla kendini hissettirmektedir… İkiyüzlülük, adam kayırma, ben yaptım oldu mantığı ile ters yüz edilen gerçeklerimiz gözümüzün önünde cereyan ederken “ideal insan nizamı” da ne oluyormuş değil mi?

“Emaneti ehline vermeseniz kıyameti bekleyin”,”Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyen Sevgili Peygamberime selam olsun… ve bu gidişe baş kaldıran “Bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykıranlardan olalım inşallah….

Allaha emanet olun,görüşmek üzere….