İsterdim ki, güzel olumlu şeyler yazabileyim ama maalesef bu mümkün olmuyor!

İnsanın gece başını yastığa koyduğunda düşündüğü güzel şeyler gün boyu gelen içimizi karartan haberlerle yerini karamsarlığa bırakıyor!

Daha önce bir vesile ile ifade ettiğim gibi;

İnsanımızın düşüncesine ve şuuruna kast edilmeye özenle devam edilmekte bu ülkede!

Dış dünyanın etkileri müspet olmayınca iç dünyasını zenginleştiremeyen insanımıza kabahat bulmakta benim takatimin dışında kalıyor!

Oysa ne güzel, kıştan sonra bahar, sonra yaz gelmiş, yazdan sonra benim en sevdiğim mevsim olan sonbahar gelmiş; memleketimin dört bir tarafında insanımız köyünde tarlasında, yaşadığı şehrin çarşı pazarında ekmek parası için çalışıyor.

Böyle düşünüyoruz ama gerçek bambaşka tezahür ediyor ülkemizde.

Sabah işine gücüne giden bir vatandaşın akşam evine döndüğünde karşılaştığı manzara o kişinin bütün umutlarını berhava etmeye yetiyor!

İnsanımız, ya tv seyretmeyecek ya gazete okumayacak, yani kulakları duymayacak gözleri görmeyecek ki bu ülkede olup biten olumsuzluklar onu hayattan ve gelecek umudundan soğutmasın!

“Umuda dair düşüncelerim” adlı bir makalem de;  Üstat Necip Fazıl’dan bir alıntı yapmıştım.

Üstat  diyordu ki;

“Mazisi ve tarihiyle dünyanın en ışıklı ve şahsiyetli hali ve yeni manzarasıyla dünyanın en sönük ve taklitçi iki misalini temsil eder bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir!

İçerde herkesin her an gerçek kurtarıcıyı beklediği fakat onun bu işte kendisini vazifeli görmediği;

Olursa mesut olacağı, olmazsa da rahatını bozmayacağı bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir! 

Şimdi geldiğimiz nokta Üstadı haklı çıkardığı gibi geleceğe dair umutlarımızı da “Kaf Dağının” arkasında bıraktı!

Burada, bana  en üzüntü veren nokta şudur ki;

Ülkemiz ve insanımız bu başıbozukluğu ve sıradanlığı asla hak etmiyor olduğudur. Doğrusunu isterseniz, hangi meselemize başımızı çevirirsek çevirelim, hayatın her alanında paramparça bir durumla karşı karşıyayız.

Birileri alınsa da, gücense de söylemek boynumuzun borcudur!

Bu durumun müsebbiplerinin en başında gelenler kuşkusuz bu ülkeyi yöneten irade olduğunu söylemeliyiz!

Bunun böyle olduğunu sağır sultan bile bilmektedir!

Fakat gelin görün ki;

En yakınımız da olan kişinin sıradan bir hatasını af etmemek için bahaneler üreten bu ülkenin insanı maalesef ülke idare edenlerle ilgili değerlendirmelerinde çok bonkör davranabilmektedir!

Bu durum sadece bağlı olduğu siyasi partiyle ilgili değil aynı zamanda okuduğu gazete, gönül bağı olduğu cemaat ve hatta tuttuğu takım da bu değerlendirmeden bağımsız değildir! 

Farkındaysanız, ben “dolar yükselmiş, inmiş, çıkmış!” muhabbeti yapmıyorum!

Çünkü biz ne eleştiriye, ne açık sözlülüğe, ne de bu ülkeyi her birimizin bir diğerimizden daha fazla sevdiğine inanmayan, nalıncı keseri gibi hep kendimize yontan sığ düşüncenin sahipleri olduk!

Çeşitli vesilelerle dostlarımızla, yakın çevremizle ve elbette sosyal medya vasıtasıyla bu konularla ilgili görüş ve düşüncelerimi ifade ettim bende sizler gibi.

Ama bir arpa boyu yol alamadığımı görüp üzüldüm!

Ben üretmeden tüketiyoruz derken; gardını çok önceden alan muhatabım; “dış güçlerin oyununu nasıl olur görmezsin” sıradanlığına hemen sarılıyor!

Elbette “dış güçlerin” oyunu olacak tarih boyunca olduğu gibi. Önemli olan biz bu oyunlara nasıl, ne şekil de karşı duruş sergiliyoruz ona bakmalıyız.

Kolaya kaçmamızın sebebi gayet basittir aslında.

İnsan yetersiz oldu mu çok laf üretir ve her zaman bahanelere sığınır!

Bu durum sade vatandaş için de gücü elinde bulunduran iktidar için de “dün olduğu gibi bugün de böyledir!”

Sonuç olarak şunu ifade edebilirim.

Hepimizin fert fert vazifesi ve sorumluluğu vardır.

Bu hayatı bize değerli kılan her neyimiz varsa, onu ifade etmekten bıkmadan usanmadan geri durmayacak ve hayatımızı, dolayısıyla ülkemizi daha anlamlı ve değerli kılacak davranışlara yelken açacağız.

Artık bilmeliyiz ki; dünya bilim çağında ve biz ancak buna ayak uydurabilirsek var olabiliriz bu topraklarda. Yoksa her an bir kurtarıcının bizi gelip kurtarmasını beklersek çok daha bekleriz!

Bunun dışında ki her düşünce ise “sen ben kavgasından” öteye geçmeyen kısır düşüncelerdir!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…