Günlerimiz nasıl geçiyor? Mübarek Ramazan ayını yaşıyoruz. Hayat durmuyor ve akıp gidiyor. Dünyanın heva ve hevesleri içinden çıkılmaz bir hal almış, fiziksel anlamda belki de Ramazanı yaşıyoruz ama mahiyetinin manevi dünyamızda bir anlamı var mı diye de düşünüyorum. Ben kitaplarda anlatılan mahiyetten bahsetmiyorum yada menkıbe olmuş eski Ramazanlardan…

 

Zamanla anladım ki; Ramazan ve insan arasındaki ilişki “bir ibadet” olmaktan çıkıp sanki zamanı doldurduğumuz öylesine, alelade bir serüvene dönüştü! Görsel anlamda zirve yapan günümüz Ramazanları sanki manevi dünyamızdaki anlamını yitiriyor gibi geliyor bana…

 

Burada yaman bir çelişki var. Televizyon kanalları, gazeteler, şehirlerimizde yaşanan Ramazanlar ile neyi dağıtacağımızı değil de sanki neyi pay edeceğimiz üzerine etkinliklerle oruç ibadetini konuşuyor olduk. Ramazan üzerine yazılan, konuşulan, seyredilen hemen hemen her etkinliğe bakmaya çalışıyorum. (Her sene olduğu gibi senelik iznimi gene Ramazan ayında kullanıyorum.) Okurken yada seyrederken geçmiş Ramazanları düşünüyorum. O güzel günleri sade ama samimi günleri… Eski Ramazanları içimizdeki taş mahzenlerden çıkarıp düşündüğüm oluyor zaman zaman… ama ne üstümdeki gök genişliyor “ah o eski Ramazanlar” demekten, ne de bugünkü Ramazanların eksikliğimizi gideren yanını keşfediyorum.

 

Bu tespitleri yaparken bugünkü çabaları da göz ardı etmemeye gayret ediyorum. Evet, Ramazanı gaye edinen, o çerçevede hizmet etmeye çalışan, günlük düşünmeyen insanımız var hala… Bu durumu tv programlarında da, cemiyet içinde de gözlemleyebiliyoruz.

 

Ramazanın manevi havasını berhava eden siyasal çekişmelerin de bu olumsuz düşüncelerimin oluşmasında belki etkisi olmuştur. Hakikaten öyle şeyler yaşıyoruz ki, ağzımızın tadı bozulduğu gibi manevi dünyamızda da bu durum tahribata yol açıyor.

 

Cumhurbaşkanımızın “dün dündür bugün bugündür” mantığıyla hareketle Ermenistan’a gitmesi, Başbakanımızın bir basın patronuyla girdiği polemik, Deniz Feneri Derneği davası, şehit haberlerinin her gün yüreğimize indirdiği darbeler… bu düşüncelerimi perçinleyen birkaç haber sadece…

 

Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ediyor bu mukaddes oruç ayında. Olup bitenler keyfimizi kaçırmakta, sevincin yerine hüzün ve ümitsizlik maddi ve manevi dünyamızı kuşatmakta.

 

Oruç ibadeti, namaz ibadeti gibi ferdi olmakla beraber içtimai bir ibadet şuuruyla eda edilirse, inanıyorum ki daha da güzelleşir ve etkili olur. Ülkemizdeki bütün bu olumsuz görüntüler oruç ibadetinin cemiyetçi karakterini ihmal ettiğimizden dolayı sade vatandaşımız da oruçtan gerektiği şuurla istifade edememektedir.

 

Şimdi ağzımızın tadı kaçmış bir vaziyette, bayramı bekliyoruz! Sonuç olarak sadece Türk Milleti değil bütün İslam Dünyası el ele, gönül gönüle verip büyük bir aşkla ayağa kalkmadığı müddetçe, korkarım Ramazanlarımızın her yıl biraz daha içi boşalacak ve bayramlarımız da bayram olmaktan çıkacaktır…

 

Görüşmek üzere, Allaha emanet olun…