Bundan takriben on beş gün önce yazdan kalma bir Ekim Günü okul açılış törenine katılmak üzere Kıbrıs'a hareket ettik. Türk Eğitim Derneği ilk defa yurt dışında bir okul açmaktaydı ve belki de konuya verilen önem gereği Ankara'da bulunan görsel ve yazılı basının temsilcilerinin neredeyse tamamı davet edilmiş, listede  yer verilmeyen Ortadoğu Gazetesi'ni de bir yerde gönüllü olarak temsil etme görevi bana düşmüştü. Hayata geçirilecek olan proje aslında başlı başına ilginç gelişmelere sahne olmuştu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ki yatırımları destekleyen Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti'nin başında o zaman için bulunan değerli Büyükelçi'nin öngörüsü sonucu sağlanan kaynakla işe başlanmış, ancak AB'nin kadim dostu önce ki Hükümetin ayak sürümesi sonucu arsa tahsisi geciktirilmiş, daha sonra  iş başına gelen UBP Hükümeti'nin ise işin önünü açması ile okul inşaatı tamamlanabilmişti.

Peki Kıbrıs'ta Eğitim Alanında neler oluyordu? Aslında bu sorunun özü Hasan Sabbah'ın bu yüzyıla yansıması olan bir sahte şeyh ile şürekasının Eğitim ve Eğitim Kurumları aracılığı ile küçücük Türk Beyinlerini zehirleyerek  nasıl işler başardığını görüp ondan feyiz alan AB ve Rum Kesiminin benzeri uygulamalara  Kıbrıs'ta geçmesinde yatmaktadır. Türk Milletini yenemeyenler Lozan'ın, Kıbrıs Barış Harekatının rövanşını almak için yeni bir silaha başvurmuşlar ve Türk Çocuklarının Benliği'nin içini kemiren bir silahı eğitim şemsiyesi altında cepheye sürmüşlerdir. Bu şekilde yetişen Türk Çocukları Türklük Şuurundan uzak, Atatürk İlke ve İnkılaplarında arınmış halde bir ümmetin bireyleri ve kulluk toplumuna giden yolun sadık hizmetkarları haline getirilmektedirler.

İşte tüm bunları gören ve çok iyi değerlendiren AB, Kıbrıs Türkünün önce çocuklarında ki Türklük Bilincini ortadan kaldırmaya yönelik projelerle işe başlamış ve teslimiyetçi Talat ile onun işbirlikçi Hükümetinin de desteği ile gerekli fonlar sağlanmış, başta tarih kitapları olmak üzere Türklük ve İslamiyet Kıbrıs Türk Eğitiminin içeriğinden çıkarılmıştır. Böylelikle Türk Çocukları sahte bir Kıbrıslılık Aidiyeti içerisinde yetiştirilmeye başlanmış,gençler kurtuluşu Ana Vatanla olan Tarihi bağlar, Türk Milletinin ortak kader  bilinci dışında Avrupa Ülkelerinde ve AB Hülyaları içerisinde aramaya başlamışlardır. Ancak AB ve Rum Tarafı destekli  bu zihniyetin foyalarının ortaya çıkması ve mumlarının yatsıya kadar bile yanmaması neticesinde Kıbrıs Türk Halkı gerçeği görmüş ve işbirlikçi, teslimiyetçi ekip önce Hükümetten sonra da Cumhurbaşkanlığından uzaklaştırılmıştır. Ancak  devir alınan enkaz tüyler ürpertecek boyutlardadır, Kuzey Kıbrıs ekonomisinin temel direklerinden biri olan tarım ve hayvancılık  yok edilmiş, devlet üretme çiftlikleri yağmalanmış, hatta Avrupa'da insanlık dışı ambargolara rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Bayrağını şan ve şerefle göklerde taşıyan Havayolu Şirketi bile batırılmıştır. Şu an KKTC Hükümeti bu enkazı ortadan kaldırmak için olağan üstü bir çaba sarf etmekte, ama ne yazık ki tüm bu emekler AKP Hükümetinin Kıbrıs'ı gözden çıkarmış politikaları ile örselenmektedir. Eğitim kitaplarının değiştirilmiş bulunmasına, öze dönülmüş olmasına rağmen asıl büyük tehlike Kıbrıs'ta şu anda görev yapan bazı öğretmenlerin dünya görüşünde yatmaktadır. AB fonları sayesinde Avrupa'da "eğitime" alınan ve "ikna edilen" bu öğretmenler bugün ne yazık ki Kıbrıslı Türk Öğrencilere AB ve Rum Görüşlerini empoze etmekte, onların kurtuluşu ve refahı Türk Milleti dışında Avrupa Coğrafyasında veya azınlık konumunda Rum'un kanatları altında aramasına sebebiyet vermektedirler. Eğitim Yılının hemen başında öğretmenlik görevinin kutsallığını hiçe sayarak grev yapan, Hükümeti zora sokan bu zihniyetin sebebiyet vereceği tahribatın ileride tamir edilmez yaralar açacağı açıktır. Anavatanda sahte şeyhlere kul yetiştiren AB ile ABD kaynaklı projeler Kıbrıs'ta şekil değiştirererek Resmi Devlet Okullarında AB ve Rum Hayranı Türklük bilincinden yoksun gençlerin sayısının giderek artmasına, Kıbrıs Türklük Çınarının içten çökertilmesine sebebiyet vermektedir.

Tüm bu politikalara ilaveten Anavatan ile Kıbrıs Türkünün arasına Azerbaycan benzeri nifak tohumları serpilmekte, burada Kıbrıslı Soydaşlarımız çalışmayan, üretmeyen, Devlet Hazinesinden sürekli para çekenler olarak gösterilerek, Kıbrıs sürekli para yiyen bir dipsiz kuyu olarak empoze edilerek verip kurtulalım, önümüz açılsın, AB'ye girelim  senaryoları ile zihinler zehirlenmektedir. Diğer yandan soydaşlarımızın bu söylemler ile onurları kırılmakta, Anadolu'dan size artık medet yok savları ile denize düşen yılana sarılır misali Rum'un kucağına itilmektedirler. Girit'te olup bitenler, Girit Türklerinin yaşadıkları tarih sayfalarından buram buram tüterken bu acı geçmiş unutulmakta ve yalanların dünyasına koşulmaktadır. Değerli bir Kıbrıslı Türk Siyasetçinin dediği gibi Erzurum'da ki önemsiz bir Kış Olimpiyatı için harcanan paranın bile çok altında olan kaynağın lafı edilmekte, Anadolu Türkünün insanlık dışı ambargolar altında ezilen Kıbrıslı Kardeşleri için boynunun borcu olan bu yardımlar başa kakılarak, küstürme ve itme politikaları sahneye konmaktadır.

Kıbrıs Türk Gençliği elden gitmektedir, Kıbrıslı Anne ve Babalar  bundan dolayı büyük bir üzüntü içerisindedirler. Bu bakımdan Yardım Heyetince bu işe başka açıdan da ivedilikle el atılmalı ve Kıbrıs'ta seve seve görev yapacak binlerce Türk Öğretmeninin bulunduğu ortamda bu Atatürk Gençliği ile Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi ivedilikle desteklenmeli, eksikler giderilmelidir. Yoksa yarın çok geç olacak, Kuzey Kıbrıs'ta açılan yeni okul çölde kurumakta olan ağaca düşen bir damladan öteye geçemeyecektir. Diğer yandan YÖK'ün imza attığı olumsuz ve maksatlı uygulamadan vazgeçilerek Kıbrıslı Türk Gençlerinin Anadolu'da ki Devlet Üniversitelerine girmeleri kolaylaştırılmalı, hatta teşvik edilmelidir. Aksi durumda kalanlar AB'ye, Rum'a yönelmekte ve geleceklerini olmayacak ezik rüyalarda aramaktadırlar. Atılması gereken diğer bir adım da anavatanla öğrenci değiş tokuş programlarının yoğunlaştırılması ve bu şekilde gençliğin bağlarının daha da güçlendirilmesine önem verilmesidir. Unutulmamaktadır ki çağımızda bir Milleti içten vurmanın en yeni  yolu eğitim sisteminin sabote edilmesinden geçmektedir.

Yukarıda işaret etmeye çalıştığım tehlikenin aslında tüm senaryoları 2004 yılında Annan Planının oylandığı referandum öncesi sergilenmiştir. Tarihlerinden ders almayan Milletler yok olmaya mahkumdurlar söylemini adeta ispat edecesine "Evet" oyu ile Rum'un ve AB'nin kucağına koşan Kıbrıslı Türkler acaba bu konuma nasıl getirilmişlerdir? Aslında bu gelişmeler içersinden birkaç siyaset bilimi doktora konusu çıkarılabilecek düzeydedir. AB uyguladığı politika ile Kıbrıslı Türkleri ve özellikle gençliği uğruna onca kan dökülen davadan vazgeçme noktasına getirmiş, ancak çok şükür ki proje Rumların hesap edilemeyen aşırı aç gözlülüğüne takılmıştır. Kıbrıs Türk Halkının direnci önce eğitim sistemine vurulan darbeler ile kırılmış, işbirlikçi gazetelerde topraklarından edilecek göçmenlere verilecek arsası bulunmayan sözde evlere ait sahte fotoğrafların boy boy yayınlanması ile kandırma üst noktaya taşınmıştır. AB'nin akıttığı oluk oluk paralar ile kurulan sayısız dernek ve vakıf ortalıkta cirit atmış, "Kıbrıslı Türklerin aslında sadece Kıbrıslı ve Rumlarla ortak geçmişe sahip bir azınlık oldukları" başlıklı  projeler herhalde hiç bir zaman bu kadar kolay AB'den kaynak alabilme noktasında olmamıştır.

O. Cem Kazmaz