Orta yaş insanımızın belleğinde kara bir lekedir 90'lı yıllar. Bir yandan adı konulan terörün, bir yandan da  faili meçhullerin tavan yaptığı yıllar. Köprü altında cesetleri köpeklerin bulduğu yıllar. Çetin Emeç'ler Bahriye Üçok'lar Uğur Mumcu'lar katledilerek suçu İslamcılara yüklemek, daha sonraki yıllarda Gaffar Okan'ın şehit edilişinin Hizbullah’a yüklendiği yıllar.

Hele de Madımak Oteli ve Başbağlar katliamları.
2 Temmuz'da Pir Sultan Abdal şenlikleri için Sivas’taki etkinliğe gelen o zamanki ifadeyle Aydın Güruh!un  kaldığı Otel ateşe veriliyor, 35 kişi hayatını kaybediyordu.
Orada dolduruşa gelen halkın protestocuları güya katliamın failleriymiş. Zamanında hep inandık tabi. O süreçte Sivas şehrine ve insanına lanetler okunuyordu. Yıllar geçtikçe şüpheler artıyor, kafalardaki sorular cevap arıyordu. Yandı denilen insanların bazıları kurşunlanarak öldürüldüğü tespitlerden kaçmıyordu. Derken üç gün sonra Erzincan Kemaliye’den yeni bir katliam haberi yürekleri dağlıyordu.
Başbağlarda 33 Sünni Müslüman akşam namazını kıldığı esnada baskın yiyor ve  şehadet şerbetini içiyordu. Akla gelen ilk düşünce Sivas'ın öcü alındı şeklinde idi. Oysa karanlık ellerin planı olma şüphesi biraz düşünüldüğünde ve diğer olaylarla karşılaştırıldığında gittikçe artıyordu.
 Sivas’ta öldürülenler Alevi, Bektaşi mensubu Başbağlar şehitleri Sünni. Mesele Alevi-Sünni çatışmasına zemin hazırlayıp kaos çıkarmak ihtimalden de öte bir gerçeklik arz ediyordu.

Yine iki sokak ötede güvenlik birimlerinin olduğu bir mekanda atılan yüzlerce mermi ve suikast alanında bulunan yirmi civarında silah yüzlerce boş kovan. 
Orada gazi polislerin ifadesi suikastın Hizbullah’ın gücünün üstünde birimlerin olabileceği ihtimaline dikkat çekiliyordu. Aslında bunlar hepsi derin ellerin planıydı ve kozmik oda denilen derin beyinlerin arşivinin raflarında sıradan bilgilerdi.

Belki daha niceleri var. İhtilallere zemin hazırlayan olaylar, muhtıraların uydurma nedenleri 28 Şubat'ın filmleri aratmayan senaryoları.. Hepsi orada mevcut.
Onun için  oraya eli uzananın eli kesiliyor. Bana kalırsa Fetö'nün başını yiyen de bu uzun elliği olmuştur.  Belki şu sıralarda bazi icraatlar " ya devlet başa ya kuzgun leşe" diyen anlayışın hakimiyetinin halen devam ettiğini göstermektedir.

Ülkemizde gerçek demokrasilerde marjinal diye kabul edilebilecek üç reaksiyon kitlelerin liderlerinin istifa etme özgürlükleri bile yok.
Bir hakikat, ki gerçek demokrasilerde devlet millet için vardır. Bizim ülkemizde tam anlamıyla bunu söylemek, bu konuda epey mesafe alsak ta, halen mümkün değil. 

Bizde daha ziyade millet devletin hizmetkârıdır anlayışı hakimdir. Devlet güçlü olursa "devletlu" ler güçlenir. Devlet milletin  hizmetkârı olursa sosyal adalet, hukuk, eğitim ve sağlık bugünlerden daha iyi olacağı kesin.
Ümitvarız... Eminim yarınlar bugünlerden daha güzel olacak.
Sürçülisan ettiysek affola. 
Kalın sağlıcakla...