Bazı insanları görmeden tanımak, tanışmadan bilmek, ancak onu anlayarak okumaktan geçtiğini uzun zamandır düşünmekteyim…

Bu duygum sadece okuduğum düşünce adamları, şairler, siyasetçilerle ilgilide değildir. Mesela, tanımadığım, meydan yerinde olmayan eski insanlarla ilgili onları tanıyanların anlattıkları üzerine de, sanki o kişiyi “ezelden” beri tanıyorum duygusuna kapılırım!

Yazımın konusuna tam girmeden şunu ilk önce belirtmeyi vazife bilirim. Zaman zaman bu köşe vasıtasıyla sizlere değer verdiğim, önemsediğim “düşünce adamlarımızla” ilgili sayfanın izin verdiği kadar değerlendirmeler yapıyorum. İnancımızda, insanları fazla övmek, onları aşırı methetmek “putlaştırmak” olduğuna inandığım için, bahsi geçen kişiyi yazarken bu duruma riayet göstererek “hataları ve sevaplarıyla” birlikte değerlendirmek benim için olmazsa olmazdır!

Türk’ün ve Türk Dünyasının meselelerini dert eden bir insanın hayatı ve mücadelesini tarih içerisinde okuya okuya onun Türklük konusunda tanıdığım en samimi, imanlı ve mefkûre adamı olduğuna kanaat getirdim!

Hüseyin Nihal Atsız’dan bahsediyorum!

Bugün ki Türkiye’de, devletin en üst makamından başlayarak aşağıya doğru hemen hemen her kesimin “kendisini tanımayan!” ama sözlerini sosyal medya marifetiyle bol bol paylaştığı “Atsız” tanınmayı ve anlaşılmayı hak eden bir değerimizdir.

Orta Asya Türk Devleti geleneğine bir gönderme yaparak soyadını “Atsız” olarak seçen Hüseyin Nihal; “Göktürk Devleti” çağına duyduğu hayranlıktan dolayı, soyadı kanunu çıktığı dönemde birçok insanın, değmediği halde “tantanalı” soy isimler aldığına tepki olarak bu soyadı kendisine uygun görmüştür!

Türkler kendine verilen görevi yerine getirmemiş ve kendini kanıtlamamış insanlara “Atsız” derlermiş! Hüseyin Nihal’in bu soyadı kendisine seçmesinin temelinde, eski çağlara ve geleneklere duyduğu özlemi ifade etmesinin yanında; henüz kendi görevini yerine getirmediğine de müthiş bir gönderme yatmaktadır!

Hüseyin Nihal Atsız; Gümüşhane kökenli bir ailenin evladı olarak “12 Ocak 1905” de İstanbul’da doğmuş ve yine bu şehirde “11 Aralık 1975 “ vefat etmiştir.

Atsız hayatı boyunca neye inandıysa tüm zorluklara göğüs gererek, hapse bile girmeyi göze alarak inandıklarını savunmuş ve korkusuzca kalem oynatmıştır. Mücadeleci kimliğinin yanında, ilim adamı ve büyük bir edebiyatçıdır da Nihal Atsız.

Hüseyin Nihal Atsız katıksız bir “Türkçü” dür!

Osmanlı Devleti’nin yıkılış aşamasını birebir gözlemlemiş, kimin, neden Türk’e hücum ettiğini, Türk’ü bu coğrafyada istemediğini çok iyi tahlil ve analiz etmiştir. Osmanlı Devleti yıkılırken, İmparatorluk bünyesinde ki herkes bir parça koparırken, kurucu unsur bu toprakları kendisine vatan kılan Türklerin ıstırabını yüreğinde hissetmiş ve kendisini “Türk Milletine” adamıştır.

Türk Milletinin bu coğrafyada var olabilmesi için, tarihini doğru okuması; fikrini, ilmini, edebiyatını bilip geliştirmesi için mücadele vermiş olan Atsız; onun için katıksız bir “Türkçü” dür!

Merhum Niyazı Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bir tespitini ve Atsız üzerine olan hatırasını çok önemsiyorum…

Diyor ki merhum; “tarihimizin bazı safhalarında milleti selamete çıkarmakta sessizce rol oynayan, adsız dervişlere benzetiyorum Nihal Atsız’ı. O, asrı bir derviştir!”

1975 yılında Nihal Atsız’ın ölüm haberini almış, İstanbul’a gelmiştim. Kadıköy’de ki Osmanağa Camii’nin avlusu mahşer gibiydi. Öğlen namazından sonra, cenaze namazının başlayacağı sırada, İmam; “Er kişi niyetine…” deyince, ön saftan; “Hoca hoca… bu musallaya bundan daha er bir kişi konulmamıştır, ona göre…” diye bir ses duyuldu. Bu sesin sahibi Fethi Gemuhluoğlu Ağabeydi. Bu hatırayı hiç unutmam.

Nihal Atsız; “Atsız, Atlı, Selim Pusat, Bozkurt, Namık Kemal” imzalarını kullanarak onlarca esere ve yazıya hayat verdi. Yayımladığı “Atsız, Orhun ve Ötüken Dergilerinde” Turancı görüşleri savunduğu için 1944 yılında içlerinde merhum Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 22 arkadaşıyla birlikte “Irkçılık/ Turancılık Davasında” yargılandı. 1973 yılında ceza yasasının 143/3 maddesinde öngörülen “anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazasıyla kaldırmayı hedef tutma” suçundan hüküm giydi. Yaşlılığı nedeniyle cezası zamanın Cumhurbaşkanı tarafından bağışlandı!

Bu yazımın anlaşılacağını, üzerine de tefekkür edileceğine inanmak istiyorum!

Sizleri de Atsız okumaya davet ediyorum. Türk’e dair yazdığı bütün eserlerinin içinde önemsiz ve değersiz olan hiçbir şeyin olmadığını okudukça sizde göreceksiniz!

Bir gün ülkede milliyetçi geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiçbir çıkar kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır”

“Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavuk bulunmasın”

“Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir.”

“Biz Türk’üz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak Türk’üz der ve bundan haklı bir iftihar duyarız” diyen Atsız, tüm ruhuyla “Türk’e” yanı bize hitap eder. Onu okudukça Atsız’ı tanır, yazdıklarının tadına varırız.

…Ve böylece sosyal medyada ki “Atsız” paylaşımlarımızın içini de doldurmuş oluruz!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…