Toplumsal yardımlaşma ve dayanışma bizi ayakta tutan, nesillerdir aktarılan örneklerle ortaya konan davranışlardır. Düşünelim bilerek ya da bilmeyerek birbirimiz için neler yapıyoruz? Düşünürken yardımlaşma diye gösterip kendimizi gösterme çabasında olduğumuz davranışları ya da bunları yapanları bir kenara bırakalım.

Bugünlerde aşure yapma heyecanı sardı evleri, vakıfları, dernekleri, kurumları. Alışveriş yaparken bile aşure için özel reyonlar yapıldığını görüyoruz. Tarifler paylaşılıyor, kase kase aşureler paylaşılıyor. Aşureyi sevenler için keyifli günler. Komşulara dağıtan belki de çocuklar. Böylece çocuklar da aşurenin yapılıp, dağıtıldığını öğrenmiş oluyor. Evde bulunan gıdalarla yapılacak aşureyi, biraz da süsleyip abartabiliyoruz. Sevdiği halde yapamayanlar, yiyemeyenler, sosyal medyadan paylaşımları görüp üzülenler perde arkasında canımızı sıkanlar. Onlar; “Keşke birer kase uzatabilsek” dediklerimiz.

Aşure pişirirken çocuklarımıza bu geleneği nasıl anlatıyoruz? Aşure yapmak kadar anlattıklarımız da ailemizin düşüncelerini aktarıyor gelecek kuşaklara. Dini inançlarına göre pişirenler olduğu gibi, toplumsal yardımlaşma ve dayanışma için pişirenler de var.

Aşurenin tarihçesine bakalım. Aşure günü desek de aslında aşure, âşûrâ gününde pişiriliyor. Nedir âşûrâ? İslam Ansiklopedisine göre âşûrâ iki anlamda kullanılır. Bunlar: “1. Âşûrâ, Hz. Mûsâ ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu bir gündür. Daha çok müsteşriklerin benimsediği bu görüşe göre müslümanların mübarek bir gün olarak kabul edip oruç tuttukları âşûrâ yahudi geleneğine dayanmaktadır. 2. Âşûrâ, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde mevcut olan ve Câhiliye Arapları arasında da Hz. İbrâhim’den beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür.” Tanımı bu şekilde olan âşûrâ için pek çok rivayetler de vardır. Müslümanların tarihçesinde ise acıyla, yasla anılan bir gündür. Kerbela dendiğinde, yürekler yanar. Öncesinde ise pek çok olaya tanıklık eden bir gün olduğu anlatılır. Yine İslam Ansiklopedisi bu rivayetleri şu şekilde aktarır: “Bu günü Hz. Âdem’in tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yûnus’un balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Mûsâ ve Îsâ’nın doğduğu, Hz. Süleyman’a mülkün verildiği, Hz. Dâvûd’un tövbesinin kabul edildiği, Hz. Peygamber’in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat verildiği ve Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak tavsif ederler (Diyarbekrî, I, 360). Ne var ki bunları ilmen doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır. Meselâ Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de değil 12 Rebîülevvel’de gerçekleşmiştir.”

Geçmişinde acıların, sevinçlerin olduğu bir gün. Ailenizden size aktarılanlarla, belki özel tariflerle, belki pişirmek için bir araya geldiklerinizle, belki yemek için bir araya geldiklerinizle yaşattığınız bir gün. Tatlıyla, tuzluyu bir araya getiren, evde bulduklarımızla pişirebildiğimiz, ister tatlı ister tuzlu yiyebildiğimiz, birlik ve beraberliği anlatabildiğimiz aşureyi, sadece yerken aldığımız hazla sınırlamayalım. Özellikle bireyselleşmeye doğru gittiğimiz bugünlerde birlik ve beraberliğimizi unutmayalım. Bu yıl koronavirüs tedbirleri dolayısıyla birlikte yiyemeyeceğiz, toplu etkinlikler yapamayacağız ama gelecek yıllar için umudumuzu kaybetmeyelim.

Birlik, beraberlik içinde paylaşacağımız aşuremiz, acılarımızın, sevinçlerimizin olacağı nice günlerimiz olsun.