Üstat Necip Fazıl’ın “Gençliğe Hitabesi”nde ki bir ifadesinden yola çıkarak sosyal medya da paylaştığım “Güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarının paçalarından “pislik” akıyor “ ifadesi bazı dostlarımı derinden üzmüş!

Bu cümleyi öyle durup dururken ifade etmedim!

Uzun zaman yazdığım yazlarımda ki; ”asıl meramımı” ifade eden bu cümle sizi temin ederim ki; benim için bir patlama noktasıydı!

Evet; benim yazılarımı takip edenler şunu biliyorlar ki; iktidar eleştirimi sadece “iktidar karşıtlığı” üzerine bina etmemiş bilakis doğrularla yanlışları tahlil ederek vicdanlı bir bakış açısıyla olup bitenleri değerlendirmişimdir!

Özellikle 17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra gelişen olaylar her vicdan sahibi insanı hayretle karışık bir hayal kırıklığına uğratmıştır!

Sizi bilmem, ama benim gördüğüm gerçek şudur; düne kadar kol kola sisteme çekidüzen verdiğini gururlu bir şekil de meydan yerin de haykıran sözde “İslamcı geleneğin” temsilcileri meğer “özde” güç kavgası yapıyorlarmış!

Şunu hemen itiraf edeyim ki; bu olup bitenler karşısın da bu ülkenin insanı yerel seçimlerde “bu sıradanlıklara” elinin tersiyle bir şamar atarak hak ettikleri cevabı verecektir diye düşünmüştüm ve geçmiş yazılarımda da bunu deklare etmiştim!Yanıldığımı itiraf ederken bu işin nedenleri ve sonuçları üzerine de elbette kafa yormuşumdur…

Şu bir gerçek artık… Bunca sıradanlığa kurban edilen değerlerimize rağmen iktidarın hala güç kaybetmemsinin altında yatan asıl sebebin; muhalefet edenlerin beceriksizliği olduğu inkar edilemeyecek bir hakikattir artık!

Ana muhalefet partisi liderinin; “ben seçimlerde %31 oy alacağımı düşünüyordum ama hayal kırıklığına uğradım” demesinin altın da yatan gerçek “yenişmişliğinin ve beceriksizliğinin” adeta itirafı olmuştur!

Şu bir gerçek ki; dünya ölçeğinde olduğu gibi ülkemizde de bir “akıl tutulmasıyla” karşı karşıyayız! Bu kısır döngüyü tersine çevirecek yine bu ülkenin insanıdır…

Maalesef biz hala sorularımıza, açmazlarımıza çareler bulmak için türlü şaklabanlıklar yaparak asıl olandan uzaklaşmayı kendimize yakıştırabiliyoruz!

Birilerinin bize dayattığı yalanlardan kurtulmak için ne yapabilirimin derin ıstırabını duymuyor ve “sahte kahramanlarımızın(!)” şuurumuza zerk ettiği şahsiyetsiz ve taklitten öteye geçmeyen yalanlarına ram oluyoruz!

17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra sus pus olan ama nihayet “vicdana” gelen Anayasa Mahkemesi Başkanının çıkışı ve onun üzerinden kopartılan fırtınalar bize bir kez daha şunu hatırlatmıştır;” Kim kahraman? Kim hain? Bunu yetişen yeni nesil’e en iyi şekil de anlatmak bizim gibi sağduyu sahibi bu ülkenin insanının en önemli görevlerindendir artık!”

Eğer aklımız ve vicdanımız bize hala doğruyu söyle ve yaz diyorsa bunun tek ve geçerli bir sebebi vardır; o da şudur; Allah rızası ve bu millete olan sevdamız…

Ben giriş cümlemde ki ifademi kullanırken; O’nun için buğz etmek; sevgimizde de, nefretimizde de O’nun emrettiği ile mükellef olduğumuz şuuruyla hareket etmeye çalışmamdan dolayıdır. Yoksa ayağı yere basmayan eleştirilerin ne yazana nede muhataplarına bir fayda sağlamayacağını bugüne kadar ki edindiğim tecrübelerimden öğrenmiş bulunmaktayım…

Daha önce bir yazımda ifade ettiğim gibi; Allah adına yola çıkanların istismarına kapı aralayan vicdanlara bizim yazdıklarımızın tesir etmesi de imkansız görünüyor!..

Gerçekten de yazdıklarıma kulak verecek ve beni şaşırtarak; “bugün yaşadıklarımız zulmün ta kendisidir” onun için “biz hakikatten güneşi ceketinin astarı için de kaybetmiş marka Müslümanlarıyız” ve maalesef “paçalarımızdan pislik akıyor” diyecek insan bulmak zordur!

Bana gönül koyan dost ve arkadaşlara son mesajım şu olsun; kendisini günlük menfaatleri için ”haksızlığa siper edenler” yarın “ben nerde hata ettim” deme sıradanlığına duçar olması kaçınılmazdır! Ben temenni ediyorum ki; insanımız etrafında ki olup bitenleri anlamasında ki zaafı kangren haline dönüşmeden kendisine gelmesi ve neleri kaybettiğimizin tecrübesini bir kez daha yaşamamasıdır…

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…