Bugün sizlerle adımız , davamız ve manamız üzerine dilimin döndüğünce hakikatlerimize bir pencere açmaya çalışacağım…

Çocukluğumda , yalnız ve yalnız yaşadığım çevredeki olup bitenleri algılama ve gözümün görebildiği , Senoz vadisinden ibaret bir dünyanın varlığından öteye bir dünyadan haberdar olamadan ilkokul çağına geldim…

O güne kadar hep o çevrede kişiliğimiz oluşma aşamasındaydı ama rahmetli dedeme gelip giden insanlarla da başka bir dünyanın da varlığını , dedemin misafirleriyle yapmış olduğu sohbetlerden algılamaya başlamıştım. Çayeli 9 Mart İlkokulunda 1. sınıfta okumaya başladıktan sonra başka bir dünyanın varlığına da şahit olmuş ve Senozlu olmanın yanında , Çayelilik aidiyetiyle de yüzyüze gelmiştim… Artık ben biliyordum ki , Senozun Başköyünden ve Rizenin Çayeli İlçesindendim… Ve Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşıyordum. Artık adımı öğrenmiştim .

Çayelinde okurken 70 li yılların atmosferi ile benim fikir dünyamın oluşmasında çok önemli bir kilometre taşı olan Ülkü Ocağıyla tanıştım ve bir davamızın olduğunu orada görerek ve yaşayarak öğrendim… Tam bu yıllarda Necip Fazıl KISAKÜREK Üstadımla tanıştım. Necip Fazıl ‘ ın Büyük Doğu idealinde belirttiği gibi ;

…” Menbaından mansabına kadar, bütün Türk tarihi, mazisini ve istikbalini kucaklayan, o aziz varlığı topyekün cihan tarihinin en aziz fikir çileleri içinde yetişmiş bir ehliyette kainat çapında bir mizan ve murakebeye tabi tutan, yarasa gözlü asri yobazlara gerici görünecek derecede ileri bir istikbalden haber veren, bazı memleket içi insan müsveddelerine mürteci görünürken, bazı Avrupalılara bütün insanlığın beklediği ideolocyayı belirtici bir derinlik ve mükemmellik hissi veren; ve ilerinin ilerisi son ileriyi, ne olsa dediği olacak olan Allah ve Peygamberinin isim mihrakına bağlayan; ve dün bugün ve yarın arasındaki daireyi kırmadan tamamlayan eksiksiz ve tezatsız kurtuluş sistemi … “ diye manalandırdığı hayat düstürümün kilometre taşarlını oluşturmuştum.

Dündar TAŞER ‘ le milli şuurumuzun en doruk noktalarında dolaştım… Milli şuur , Horasan ‘dan İzmit ‘e kadar her yerdeki Türk ‘ ü Ertuğrul oğlunun açtığı mukaddes sancağın altına çektiği … Biz dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş ; hakimiyetini eski dünyanın bilinen her köşesinde yürütmüş bir milletiz… Bu yürüyüş macerasınada … Bazılarının sandığı gibi , talan ve istismar koşusu değil bu koşu … Musabaha , huzur ve adalet tesisi için göze alınan bir cihat …

Bu ülkenin vicdanı olan Cemil MERİÇ ‘ in “Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak bir köprü olmak isterim “ düşüncesine bağlı kalmayı kendime ideal edindim…

“Bizim isyanımız, Allah’ın insanda isyanı diye ifade edilebilir… Aşkımızın kaynağı olan metafizik, isyanımızın da başlangıcı olacaktır” diyen Nurettin TOPÇU’dan “isyan ahlakını” öğrendim …

Hakperest yabancılardan milletimle ilgili güzel sözlere şahit oldum . “Türkler yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Huyları temiz ve yücedir. Yiğitlikleri bozulmaz bir kudret halindedir. Tarihleri bunun şahitleridir. ( Lamartine )

Şimdi geldiğimiz noktadaki trajedimizi bir başka yazımda konu ederim ama şunu da söylemeden geçemiyeceğim . Adımızı , davamızı , manamızı unutmamızda ki en can alıcı nokta nedir bilirmisiniz dostlarım “ Büyük Türk milletinin aile nizamının elinden alınmış olmasıdır” Türk milleti sağlam aile yapıları kurarak dört kıtaya hükmedebilmişlerdir. Sağlam ailelerden , kolayca sarsılmaz güçlü milletler doğar , düsturu etrafında yeniden ayağa kalkabileceğimizi iç ve dış düşmanlarımızın oyunlarını bozabileceğimize inanıyorum .

S. Ahmet ARVASI… “Türk milliyetçileri, dağılmamak, yanılmamak ve güçlenmek için “ tez” ve antitezlerini çok iyi bilmek ve ona göre davranmak zorundadır” der….

Bütün bunları öğrenirken, elbette ki antitezlerimizi de, bu vatana ihanet içinde olanları da öğrenmek ve bilmek konusunda ki ferasetimizi hiç kaybetmedik.Evet bir milletin varlığını vücuda getiren unsurlar o milletin mazisidir. Benim mazimde, Başköy’ den başlayarak bugün İzmir’ de devam eden ve hayatımın anlam noktaları olan düşüncelerim, özetle bu minval üzeredir…