Dr.Ali Rıza SAKLI

ABD eski Dışişleri Bakanı Condolesa Rice’ın “Ortadoğu’da 23 ülkenin rejimi değişecek” şeklinde ilân ettiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ABD’nin Mısır’da darbeyi desteklemesiyle fiilen sona erdi. Türkiye’nin de destek verdiği BOP, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da demokratik rejimlerin kurulmasını öngörmekteydi.

BOP ilan edilmeden önce ABD’nin fiilen işgal ettiği iki ülkede demokrasiye geçildi. Bunlar Afganistan ve Irak’tır. Ancak her iki ülkede de ABD’nin istediği ortam tam olarak oluşmamıştır.

Afganistan’da kurulan Karzai idaresi ülkeye hâkim olamadı. Taliban giderek denetim alanını genişletti ve ABD Taliban ile doğrudan görüşerek anlaşma yolları aramak zorunda kaldı.

Irak’ta demokrasiye geçildiğinde Şii çoğunluk iktidara geldi. Üstelik de azınlıkta kalan Sünni Araplara karşı baskı politikası geliştirdi ve Sünni lider Haşimi’ye idam cezası veren rejim giderek otoriterleşmeye başladı. Ayrıca bu olay İran’ın etki alanını genişletti; oluşan İran-Irak-Suriye-Lübnan şii çizgisi herkesi rahatsız etmeye başladı.

2010 yılında Tunus’ta başlayan halk hareketleri demokratik devrimle sonuçlandı. Arap Baharı olarak adlandırılan bu hareketler; pek çok ülkede halk hareketlerine yol açtıysa da, Tunus yanında Libya ve Mısır’da rejim değişikliğine sebep oldu. Tunus ve Mısır’da seçimleri kazanan İslamcılar iktidara geldi.

BOP ile ilgili bir soruya cevap veren Abdullah Gül, “Ortadoğu’da demokratikleşmeyi destekliyoruz” diye bir açıklama yapmıştı. Bir ülkeyi totaliter bir iktidarın yönetmesi temelde, o ülkede halkın iradesinin hâkim olmadığı anlamına gelmektedir. Halkın iradesinin hâkim olmadığı yerde,  kişisel iktidarını sürdürebilmek için güçlü devletlere boyun eğen ve gayri milli politikalar uygulayan diktatörler hakim olmaktadır.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde halkın temsilcilerinin iktidarda olması, dış güçlerin bu ülkeler üzerindeki tahakkümünü ve etkisini azaltacaktır. Peki, ABD’nin BOP’u ilan ederken, bu coğrafyadaki demokratikleşmeden milli iktidarlar çıkacağını ve kendisinin etki kaybedeceğini görememesi mümkün müdür?

ABD, BOP’u ortaya atıp uygulama çabasına girişirken şu iki gerekçeye dayanmış olmalıdır: Birincisi; diktatörlerin kişisel yaklaşımları ile ortaya çıkan istikrarsızlığın, demokratik rejimlerde ortadan kalkacağını ve istikrarlı yönetimlerin geleceğini hesaplamış olabilir. İkincisi; demokratik rejim içerisinde bu ülkeleri kontrol edecek mekanizmaları oluşturmanın mümkün olduğunu varsayıp, güç ve etki kaybetmeyeceğini düşünmüş olabilir.

Gelinen noktada, ABD’nin bu iki varsayımının da yanlışlanmamış olduğunu kabul etmek gerekir. Mısır’da ortaya çıkan çiçeği burnunda demokrasinin istikrar getirmeyeceğini kimse söyleyemezdi. Yine gelişen Mısır demokrasisinde, ABD’nin etkisini sürdürmesini sağlayacak araçları bulamayacağını söylemek de fiilen denenmemiş bir sav olacaktır.

Mısır’daki darbeye karşı, ABD ve Batı dünyasından gelişen desteğin, ABD’den ziyade İsrail merkezli bir yaklaşımın ürünü olduğu hissedilmektedir. Mursi yönetiminin Hamas ile iyi ilişkiler geliştirmesi, Mübarek yönetiminin Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kaldırması ve darbe yönetiminin ilk iş olarak Hamas’ın kullandığı tünelleri kapatması, konunun ne kadar İsrail merkezli bir yaklaşımı içerdiğini göstermektedir.

Mısır’da Hamas’a destek veren bir Müslüman Kardeşler iktidarı varken, Suriye’de Esed’in devrilmesiyle oluşacak yönetimde en iyi seçenek olarak yine Müslüman Kardeşler’in belirmesi, İsrail için tam bir kâbus anlamına gelmekteydi. Suriye’deki diğer güçlerden El- Kaide ve benzeri seçenekler en kötü senaryo anlamına gelmektedir. Ancak, Müslüman Kardeşler seçeneğinin ‘iyi’liği, aynı kesimin Mısır’da da iktidarda olmasıyla İsrail üzerinde çok olumsuz etkiler meydana getirmiştir.

Suriye’deki rejim kavgasının uzamasında, İsrail’in yaptığı değerlendirmeler ve ABD’yi yönlendirmesi etkili olmuştur. İsrail’in konuyu değerlendirdiğinde kendisi için en iyi seçeneğin Suriye’de iç savaşın uzaması olduğunu ve en iyi ikinci seçeneğin ise Esed rejiminin devam etmesi şeklinde belirdiğini düşünebiliriz. Diğer seçenekler İsrail’e kâbus gibi geliyor olmalıdır.

Mısır’da yapılan darbe sonrası, askeri yönetimin Gazze’ye ambargo uygulamaya başlaması ve tünelleri derhal iş makineleri ile kapatmaya girişmesi, Hamas için bir hayal kırıklığı olduğu gibi, İsrail için bir bayram olmuştur. Nitekim Hamas’ın ve Filistin’in köşeye sıkıştığını varsayan İsrail, görüşme masasına hemen dönme kararı almış ve girişimlere başlamıştır.

Gelinen noktada ABD ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını belirleme gücünü (Yahudi lobisi sayesinde) elinde bulunduran İsrail, bu bölgede kurulan demokratik yönetimlerin kendi politikalarına uygun olmadığını değerlendirmektedirler. Bu yüzden Arap rejimlerinin demokratikleştirilmesini öngören BOP artık fiilen rafa kaldırılmıştır.