FETÖ, bu ülkenin en büyük yalanlarından biriydi. Adına “Gülen Cemaati” dendi, “Hizmet hareketi” dendi; sivil toplum kuruluşu yakıştırması yapıldı, sosyal bir dayanışma grubu olarak gösterildi. 

FETÖ’yü anlatanların, tarif edenlerin, övenler veya sövenlerin hepsinin aynı film ekibinin parçası olduğu yerde gerçekler silinir ve aldanış kaçınılmaz olur. 

Dün koltuk için Fetö ile alakalı en üst desibelden destek nağaraları atanlar, salya sümük ağlayanlar, bugün de aynı desibelden küfürlerle koltuk koruma yarışına girmişlerdir. Meşhur fotoğraf karesinde sürahi elinde ayakta bekleyip boşalan bardakları gözleyen garibim hariç, MaşaAllah herkes işinde gücünde koltuğun nimetlerinden faydalanmaya devam ediyor.

Taksim-Sarıyer minibüs hattı gibi Pensilvanya yolllarını aşındıran, CIA kuklası, Kestanepazarı vaazı ile bir kare olsun el pençe fotoğraf çektirip caka satanlar, Abant toplantılarında yeni vahy! ile gelen “ılımlı islam” dinini yayma mükellefiyetine haiz kelli felli adamlar, Gülen Cemaati'ne Anadolu insanının sesi diye övgüler yağdıran anlı şanlı! gazeteciler, Olimpiyat ateşi hasreti ile yanıp tutuşan ince ruhlu siyasiler vs. adım adım alan hakimiyetini Fetö’ye terkedenlerin bugün hala siyasi, hukuki, adli sorumluluğu olmayacak mı?

Fetö'yü övenin Fetö'ye söveni ''fetöcü'' diye hedef gösterdiği, gözaltına aldırmaya çalıştığı bu gri günler için Ziya Paşanın ''Ne günlere kaldık ey gazi hünkar, katır defterdar oldu, eşek mühürdar” sözü nasıl da gediğine oturuyor. Gerçek demokrasilerde ve hukuk devletlerinde bu yapılan rezilliklerin mutlaka sorumluluğu olacak, olmak zorunda. Bugün demokrasiyi, keser misali fazlaca kendine yontup yorumlayanlar belki sorumluluktan kurtulacaklarını sanıyor olabilirler ama Türkiye tarihi boyunca demokrasi çizgisinde kırılmalar yaşasa bile güçlü bir demokrasiyi kurma potansiyeline sahiptir. O süreçte er yada geç, elinde sürahi tutan kader mahkumunun dışındakiler de bunun hesabını vereceklerdir. Belki o zaman bu uğurda kaybettiğimiz 251 demokrasi şehidimize karşı görevimizi bir nebze olsun yerine getirmiş oluruz.

Murat Atiş