Taha Akyol ile yaptığımız röportajın bir bölümünde, Taha bey Kürtüçülük tehlikesine karşı uyarı yaptığı için kendisinin dışlandığını belirtiyor ve parti içinde görüşleri ters düştüğü için tartıştığı isimler olduğunu söylüyordu. Gerçi Taha Bey, isim vermek istimiyordu ama Namık Kemal Zeybek'in o isimlerden biri olduğunu da sarf ettiği cümleler arasında yer alıyordu. Röportajımızdan sonra Namık Kemal Zeybek, önce Taha Akyol'u sonra da bizi aradığını belirterek, söz konusu tartışmaların özünün farklı olduğunu savundu.

Biz de gayet doğal olarak kendisinin cevap hakkı olduğunu belirttik. Ve Sayın Zeybek de bu hakkını kullandı.

Namık Kemak Zeybek ile telefonda Yaşar İliksiz konuştu:

N. Kemal Zeybek: Taha bey ile yaptığınız söyleşiyle ilgili olarak kendisiyle görüştüm isim vermediğini söyledi ama…

Yaşar İliksiz: Kendisi sizin adınızı zikrettikten sonra ‘fazla isim vermek istemiyorum’ ifadesini kullandı. Adınız belirtildiği için kullanmakta sakınca görmedim…
>Hayır, ne sakıncası olsun. Taha bey size olayları anlatmış. Doğrudur da kendisine göre anlatmış.

> Herkes kendisine göre doğru olanı anlatır zaten doğal olan bu!
> O da tabii bir şeydir yani. Ama okuyucunuz tek tarafı bilmesin. Bizim açımızdan da gerçeği bilsinler istedim.

> Tabi efendim, buyurun sizin gerçeğinizi de yansıtalım.
> Bir kere “Kürtçülük uyarısı yapınca dışlandı” tabiriniz yanlış. Öyle bir şey yok.

> Vallahi Taha bey de zaten o günlerde adını koymadık ama ben böyle olacağını işaret ettim diyor.
> Niye bu arkadaşın müneccimliği mi bu yani? O zaman Kürtçülük yok muymuş? Sizin yaşınız müsait mi o günleri hatırlıyor musunuz?

'1980'LERDE MİLLİYETÇİ KÜRTÇÜ AKIMLAR VARDI'

> Ben o yıllarda lise çağındaydım. Hatırlamayabildiğim kadarıyla hatırlıyorum.
> O zaman Devrimci Kültür Ocakları vardı. Onlar Marksist Kürtçüydü. Kürtçülük hep vardı yani. Bunu sanayileşmek gibi kavramlarla ilmi kılıfa sokmak mümkün değildir ki! Yani Kürtçülük hep olmuştur. Birileri Kürt insanlarını kışkırtıp, bölücülük yaptırmıştır. Şeyh Sait neyin isyanını yaptı? Bu küçük bir isyan mıydı? Efendime söyleyeyim, onu bırakalım Taha beyin söylediği yıllara gelelim. 80’li yıllarda da toplum içinde Kürtçü akımlar vardı.

> Taha bey bana söyledikleri bunları reddetmiyor ki onun söylediği şu: Terörist sol akımlardan etkilenmese Kürtçülük akımı silahlı bir terör hareketine dönüşmeyebilirdi.
> İyi de Rızgari ve Kava neydi? Bir sol terörizm vardı, bir de Kürtçü terörizm vardı. 1984 öncesinde PKK yok muydu? 1984 öncesinde bütün örgütleri yok etti ve kendisini öne çıkarttı. 1974’te ben Kahta kaymakamıydım. Milliyetçi Kürtçüler o zaman da vardı. Hatta dindar Kürtçüler de vardı, hâlâ da var. Bu netice itibariyle milliyet olmaya çalışan bir gruptur. Dolayısıyla böyle bir şey yok. Yani olay söylediği gibi değil. Kürtçülük uyarısı yaptığı için dışlandı sözü yanlış.

'KELİMELERE YÜKLEDİĞİMİZ KAVRAMLAR FARKLIYDI'

> Peki siz niye dışlandığını bize açıklar mısınız?
> Efendim şimdi dışlanma değimiz şey şudur: Bizim onunla kelimelere yüklediğimiz kavramlar farklı. Biz millet derken başka bir şeyi anlıyoruz. O başka bir şeyi anlıyor.

> O zaman netleştirelim, siz millet denildiği zaman ne anlıyorsunuz?
> Biz millet dediğimiz zaman bir kültür alanında birlikte yaşayan insanlar topluluğunu anlıyoruz.

'MİLLET OLMAK İÇİN SOY BİRLİĞİ ŞART DEĞİL'

> Bunların arasında soy birliği var mı?
> Soy birliği gerekli bir şart değildir? Şöyle söyleyelim yani. Şimdi milleti bilimsel tanımlayacak olursak iki kriterlere göre tanım yapabiliriz. Bir objektif kriterlere göre bir de sübjektif kriterlere göre. Biz Taha bey ile aynı mektepte okuduk. Biz hukukçuyuz. Ama sosyologlar da bu tanımları yaparlar. İki farklı görüş var yani, biri sübjektif, biri objektif. Objektif yaklaşım sayar: 1- Din 2- Coğrafya 3- Tarih… Ama bunlar her milleti olması gereken vazgeçilmez şartlar değildir.

'BEN IRKÇI BİRİ DEĞİLİM'

> Yani bunlar olmazsa da olabilir diyorsunuz.
> Bizim milliyetçiliğimizde biz soy birliğini hiç aramadık. Taha beyin söylediklerinden benim ırkçı olduğum sonucu çıkıyor. Oysa kendisi de benim ırkçı olmadığımı çok iyi bilir. Peki fark ne? O meseleye tamamen Batıcı bir yaklaşımla, Avrupa’da gelişen modern milletlerin adlandırmasıyla yaklaşıyor. Onun kavim dediğine biz millet diyoruz. Bütün fark bundan ibaret. Yani kelimelere kişilerin verdiği anlam değişir, toplumların verdiği anlam değişir, milletlerin verdiği anlam değişir.
Mesela Kuran’ı Kerim’de millet, bizim bugün ümmet olarak anladığımız anlamda kullanılır. Dolayısıyla, Çiçi Yabgu döneminden beri Türk milleti var derken, kültürel anlamda bizim milletimiz tarihin derinliklerinden beri vardır, diyorum. Göktürk yazıtlarına bakarsanız çok keskin bir millet bilinci görürsünüz. Göçebeliğe çağrı falan değildir yani o.

> Peki nedir oradaki milletçi bilincinin ana hatları?
> Bizim milliyetimiz Müslüman olduktan sonra yeniden oluştu. Bu işleri böyle kesin tanımların içine sokuşturmaya çalışmak bir netice doğurmaz.

'HER MİLLİYETİN TANIMI FARKLIDIR'

> Ben sadece anlamaya çalışıyorum. Kürtler için de milletleşmeye çalışıyorlar ifadesini kullandınız. Bu noktada milliyet kelimesinin tam olarak tarif etmek lazım.
> Her milliyetin tanımı başkadır. Her milletin oluşumunda farklı şartlar vardır. Her milleti meydana getiren unsurlar farklıdır. Ortaya koyduğunuz objektif kriter bir millet için doğrudur, bir millet için yanlıştır.

Bizim Taha Akyol ile yaptığımız tartışma şuydu. O millet, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ibarettir” diyor. Bugün de öyle söylüyor.

'BAHÇELİ İLE AYRIŞMAMIN NEDENİ DE O'

> Evet benim de anladığım kadarıyla Taha bey vatandaşlığı baz alarak milleti tanımlıyor, diyebiliriz.
> Yani böyle düşünenler var. Zaten benim Devlet Bahçeli ile ayrışmamın nedeni de bu millet yaklaşımı. Gerçekten böyle mi inanıyorlar yoksa bu tanımı yaparak bir fayda mı sağlayacaklar? Orası ayrı ama Taha kardeşimi ben severim. Onu eğitim işine ben soktum. Eğitimcilerin başkanıydım ben: Orada bir misal olarak veriyor ama iş öyle değil.

> Eğitim işi derken parti içi eğitim mi?
> Parti ve Ülkücü kuruluşlar. Eğitim işinin başkanı bendim. Eğitim işini ben oluşturdum. Eğitimcileri ben seçtim. Programı ben yaptım. Bunları 5 ay eğittik. Eğittim demiyorum, eğittik diyorum. Taha da orada derse girdi. Ömer Aksu da derse girdi. Başkaları da derse girdi, Alparslan Türkeş’in kendisi de derse girdi. Sonra bunları dağıttık. Sürekli biz merkezde eğitim yaptık, dağıttık. Taha da bu eğitimcilerin içindeydi. Ama Taha ile bir iki noktada farklı görüşlerimiz ortaya çıktı. Onun bazı söylemleri bazı sıkıntılar meydana getirdi ama tasfiye filan da olmadı Taha, dışlanmadı. Taha sonuna kadar işin içinde kaldı ve o da yargılandı, o da yattı biliyorsunuz hapishanede. Ama çok yatmadı.

'O ZAMAN KIBRIS TÜRKLERİ NE OLACAK'

Ben milleti bir kültür alanı, kültür dokusu içinde yaşayan ve o kültürü benimsemiş olan insanlar topluluğu olarak algılıyorum. Bu vatandaş olabilir, olmayabilir. Vatandaşlık değildir benim için birinci öncelik. Vatandaşlık derseniz, Türkiye içindeki birilerini yanımıza alacağımızı zannedersiniz ama alamazsanız ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz’. Yani o zaman Kıbrıs Türkleri ne olacak? Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hakları ne olacak? Nasıl savunacaksınız Kıbrıs’ı? O zaman Yunanistan’daki Türklerin hakkını nasıl savunacaksınız?

- Telefon hatlarında bir arıza oluyor ve bağlantı kopuyor… Yeniden bağlantı kurulduğunda Namık Kemal Zeybek, konuşmasını sürdürüyor..-

> Taha Akyol’u severim ve sayarım. Bunu bir daha belirteyim. Benim onunla hep dostluğum oldu.

> Ben zaten düşman da olsalar insanlar biriyle tartışsın diye bir röportaj yapmadım. Öyle gelişti.
> Tamam, ben de gerçek ortaya çıksın diye söylüyorum. O söylemeseydi ben de bunları gündeme getirmezdim. Ama benim adımı vermiş. Benim adım Namık Kemal Zeybek ama Kemal Zeybek diye vermiş. Yani Kemal Zeybek dediği benim.

> Orası kesin.
> Ben kendisine de söyledim. Bakacağım ve “ben de benim açımdan konuyu anlatacağım” dedim.

'TÜRKLÜK MANEVİ DEĞERLER BÜTÜNÜDÜR'

> Bize göre bir sakıncası yok. Anlıyoruz ki ortada bir tartışma var. Siz bu tartışmasının özünün Taha beyin söylediği gibi olmadığını söylüyorsunuz. Peki size göre bu tartışmanın yönü neydi? Konu sadece millet kelimesinin tanımında anlaşamamaktan ibaret değil mi?
> Bizim için Türklük, bir manevi ortam ve kültürel değerler bütünlüğüdür. Ve bunun adı da millettir. Bu ister Türkiye’de yaşasın. İster Azerbaycan’da yaşasın, ister Afrika’da yaşasın. Eğer o, bizim kültürümüz içinde yaşıyorsa bizim milletimizdendir.

Bu kültürün iki temeli vardır. Din ve dil. Yani Gökalp’in ifadesiyle; “dini dinimden, dili dilimden” olan benim milletimdendir. Efendim anadili başka olan var diyenler olacaktır. Anadili başka olabilir ama benim kültür dairem içine girmiş ve o dil ile günlük hayatını devam ettiriyorsa o benim milletimden olmuş demektir. Cumhuriyet’in Anadolu Türklüğü’nün buluşturulmasında da bu iki etken aslında birincil derecede rol oynamışlardır. Yani dil ve din. Şimdi çoklarının bilmediği ve aykırı gelecek bir şey söyleyeceğim. Dil tercihinden çok din tercihi esas alınmıştır. Biz buna inanıyoruz. Onun için bunu anlatıyorum.

'DOMUZDAN YANA MISINIZ, BENDEN YANA MI?'

> Ben özür dileyerek araya girebilir miyim? Siz açık açık söylemiyorsunuz ama bir kaygınızı dile getirdiniz. “Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşlığı esas alınırsa dışarıda kalan unsurları ne yapacak?” şeklinde belirttiniz bunu. Şimdi siz burada dil şartını bir unsur olarak ortaya koyduğunuz zaman şöyle bir çıkmaza girilmiyor mu? Yani diyelim ki yarın bir gün Allah göstermesin, Irak’ın devlet bütünlüğü hiç bozulmasın ama olur a sınırlarımız dışında bir Kürdistan kurulması söz konusu olursa, o zaman Türkiye içindeki Kürtçe konuşanlar için de onların, “oradaki insanlar bizim unsurumuzdur” ifadesini kullanacak derecede milletleşmesinden de korkuyorsunuz açıkçası. Şimdi böyle bir ihtimalde bu bağlama girmiyor mu? Bu bir çelişki doğurmuyor mu?
> Şimdi efendim, bu tür yaklaşım karşısında aklıma bir fıkra geliyor da… Yani domuzdan yana mısın, benden yana mısın diye bir fıkra vardır?

> Ne domuzdan yanayım, ne sizden yanayım. Ben bir gazeteci olarak anlamak ve okurlarımızın anlaması için konuyu açıklamak istiyorum. Kavramları karıştırmadan görüşünüzü net olarak yansıtmak istiyorum.

'KÜRTLERİN MENŞEİNİN TÜRK MİLLETİ OLDUĞUNA İNANIYORUZ'

> O zaman ne yapacağız. O zaman Türkiye’yi millet olmaktan çıkartalım. Aynen Sovyetlerin yaptığı gibi yapalım. Kendi elimizle ülkemizi ve geniş ölçüde Türk Milliyetine kazanılmış olan kazanımları teslim edelim. Evet, söylediğin doğrudur. Biz Kürtlerin menşeinin Türk olduğuna inanıyoruz ama önemli değil o. Bugün Türkiye’de yaşayan ve evlerinde Kürtçe konuşan bir çok insan Türk Milliyetçisidir, Türk Milliyetine mensuptur. MHP içinde bugün yönetimin en üst düzeyinde evlerinde Kürtçe konuşan, ana dili Kürtçe olan insanlar vardır. O zaman bu gerçekliği nereye koyacağız. Ülkücü hareketin geçmişinde, Doğu Anadolu’da kendisini Türk Milliyetçisi ve Türk hisseden, evine gittiği zaman Kırmanca Zazaca hatta Arapça konuşan insanlar vardır. Yani bu öyle kolayca harcanacak bir yaklaşım değildir. Cumhuriyet’in yaklaşımı doğrudur. Bu bir ırk meselesi değildir. Kesin olarak ırkçılığı biz reddediyoruz.

> Cumhuriyet’in yaklaşımı doğrudur cümlenizi açmanızı istesem.
> Elbette bu doğrudur. Bütün ülkeler böyle yaklaşıyor. Siz bunu alın Fransa’ya uygulayın bakalım. Almanya’ya uygulayın bakalım. Dillerine göre milliyetleri ayıracak olsanız Almanya’dan 5 tane milliyet doğar o zaman. Ama orada ortak bir dil olan Almancada bileşiliyor. Sizin anadiliniz nedir bilmem. Ama benim anadilim Bayburt Türkçesidir ve Azerbaycan Türkçesine daha yakındır. Ben edebi Türkçeyi okulda öğrendim.

> Devletin dili ne ise kültürün dili odur denilebilir mi yani?
> Tabi bu kadar basite indirirseniz hiçbir şey anlaşılmaz ki?

> Ama basitleştirmeye çalışmazsam daha da karışıyor iş…
> Yani o zaman ne oluyor işte: ‘Kürtçülük uyarısı yapınca dışlandı’! Böyle bir şey yok ki! Bu kadar basite indiremezsiniz ki? Yani basite indirmek kolay gelir de, iliği gerçek değildir. Kürtçülük uyarısını Taha Akyol kime yapmış da kim onu dışlamış?

Yani bakınız sizin görüşünüzün ne olduğunu ben tam olarak bilmiyorum. Belki karşılıklı oturursak birbirimizi ikna ederiz ama siz benim görüşümü algılayın ve onu yazın, beni sorgulamayın.

> Ben de zaten anlamaya çalışıyorum.
> Siz anlamaya çalışmıyorsunuz, beni sorguluyorsunuz! Ben diyorum ki milliyet budur. Şimdi Fransız milliyeti diye bir milliyet var mı, var! Peki Fransa’nın dışında Fransız var mı, var! Peki Fransa’nın içinde ana dili Fransızca olmayan Fransızlar var mı, var! Almanya’da Bavyeralıların bugünkü edebi dil konuşan hiçbir Alman anlamaz. O farklı bir dildir.

'TAHA BEY İLE ARAMIZDAKİ FARK ŞU'

> Tamam. Şimdi burada şunu anlamak istiyorum. Bu söylediğiniz ile Taha beyin söylediği arasındaki fark nedir?
> Fark şu, Taha’nın millet kelimesine yüklediği anlam Tebaiyet. Bu hukuki anlamda doğrudur. Yani bir hukukçu olarak baktığınız zaman, Türk Milleti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına denir. Böyle derseniz bu hukuk bilimi açısından doğrudur. Ama sosyoloji bilim bakımından doğru değildir. Çünkü o zaman İskit Türklerini ne yapacaksınız? Onlar Türk değil mi? Bulgaristan Türklerini ne yapacaksınız, Kıbrıs Türklerini ne yapacaksınız?

> Tamam da Taha beyin dediklerinden anladığım kadarıyla, kendisi onlara Türk değil demiyor ki, onlar Türk kavminin mensubudur demek istiyor.
> İşte o kavim diyor, biz millet diyoruz. İşte mesele bu. Ama Taha bey ile bizim tartıştığımız asıl nokta bu değildi.

> Bu değilse neydi?
> Taha bey sosyolojik açıdan meseleye baktığını söyleyerek, bütün konuları Tarım toplumundan, saniye toplumuna geçiş sürecinde değerlendiriyordu. Biz ise bu değerlendirmenin çok sağlıklı olmadığını görüyorduk ve bunun bilim olmaktan çıkıp ideoloji haline geldiğini, getirildiğini gördüğümüz için kendisini uyardık mesele bundan ibarettir. Nasıl ideoloji haline geliyordu diye sorarsanız, biz Türk milliyetçiliği temelinde siyaset yapan bir partiydik MHP olarak o zaman. Taha Akyol’un yakın öğrencileri içinde bir grup dergi çıkartmak için bana geldi. Bana gelmeleri gerekiyordu. Hatta Taha’ya da söyledim, çok güldü. “Ya bu kadar mı?” dedi. “Bu kadar” dedim.

GEÇİŞ TOPLUMU DERGİSİ TARTIŞMASI DA VARMIŞ

Derginin adı, “Geçiş toplumu”. Geçiş toplumu ne biliyor musunuz? Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçen toplumlara geçiş toplumu deniliyor. Bu bir sosyolojik süreç. Elbette ki tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken kültürlerde bir çok değişmeler oluyor. Bu bilimsel bir gerçek. Buna nasıl yok diyebiliriz. Ama siz bunu Taha çapında bu kadar vurguladığınız zaman, (Taha bey hem iyi hatiptir, hem akıllıdır, hem de iyi de okur) gençler arasında, geçiş toplumcular diye acayip bir şey ortaya çıktı. Geçiş toplumu idealize edilecek bir durum değildir, sadece bir gerçekliktir. Yani benim Taha ile temelde farklı olduğum noktalardan birisi buydu. Diğeri ise onun kavim dediğine bizim millet dememizdi. Mesele bundan ibaret.

> Budur mu diyorsunuz yani.
> Budur yahu! Budur işte. Yoksa Kürtçülük ikazı, bilmem ne! Öyle bir şey nasıl olabilir ki, Kürtçülük ikazı yaptı diye dışlayalım!

>Diyorsunuz ki zaten Kürtçülük hareketleri vardı, dolayısıyla bizim böyle bir kavramdan kaygımız yoktu.
> Biz Türk Kürtleri kavramını kullanıyorduk. Kürt lafı kullanılmıyordu diyor, değil mi Taha Akyol, söyleşinin bir yerinde.

> Kürt lafı kullanılmıyor demiyor da Kürtçülüğün adı geçmiyordu görüşünü destekliyordu.
> “Sadece tarih kitabındaki birkaç sayfadan ibaretti, gündemde yoktu, hatta Kürt kelimesi bile kullanılmazdı” diyor. Ama biz dünya Türklüğünü sayarken bunun içinde hep Türk Kürtleri diye de sayıyorduk. Demek ki dışlayıcı değil kapsayıcı bir tanım getiriyorduk.

'KART KURT MESELESİ, CAHİLCE SÖZLER '

> Öyle dediğiniz zaman da bugün “kart – kurt” meselesi şeklinde tartışılan noktaya gelmiyor musunuz?
> Yahu Kart Kurt ile ne ilgisi var! Niye siz böyle kategorize ediyorsunuz? Benim söylediğim ilmi bir gerçektir. Bunu oturur konuşuruz ama Kürtlerin menşeinin Türk olduğunu söylemek bana göre ilmi bir gerçek. En azından bunu söylemek kime ne zarar getirir? Kart - Kurt meselesi değil ki bu...

> Ben de söylenmesin yanayım. Herkesin inandığını açıkça söylemesinden yanayım. Ama bu dağ Türklerine Kürt denilirdi teorisi artık anonimleşen bir tarzda ‘kart –kurt meselesi’ olarak adlandırılıyor.
> Dağ Kürtleri falan değil ovada da Kürtler var yahu. Bağda da Kürtler var. Onlar cahilce sözlerdir. Biz onu hiçbir zaman söylemedik. Bizim söylediğimiz ilmi bir gerçek. Bakınız ben size bilim söylüyorum. Efendim, Sibirya’da yazılı anıtlar var: Kürt oymağı beyi Alp urungu diye geçiyor. Ve Kürtlerin tarih içinde o bölgeden koptukları, ikiye bölündükleri, küçük bir bölümünün Macaristan’a gidip, Macar urugu yani Macar milleti içinde yer aldığı, Macar milliyetini oluşturan on boydan birinin de Kürt oymağı olduğu bilimsel bir gerçek. Bunlar Türkoloji’nin tespitleri kart-kurt değil.

Diğer bir bölümü ise Farsların hâkimiyetine girdi ve Fars imparatorları tarafından Bizans hudutlarına yerleştirildi. Bir müddet sonra bunların dilleri Farslaştı. Bugün Kürtçeye baktığınız zaman büyük ölçüde Farsçadır. Dilleri Farslaştı ve ayrı bir grup ortaya çıktı. Söylediğimiz bu bizim. İlmi bir gerçek bu.

'OSMANLICA ÜÇÜCÜ KÜRTÇE OLURDU'

Hatta Osmanlıya okadar yoğun bir Farsça girmesi oldu ki eğer o Osmanlı sürseydi üçüncü bir Kürtçe olacaktı. Kırmançanın Zazacanın yanında bir de Osmanlı Kürtçesi olacaktı. Osmanlıcaya bir bakın bir de Türkçe sözlüğe bakın. Ne kadar benzerdir! Hatta bizim Kürtçe bilen kardeşlerimiz edebiyat derslerinde büyük bir rahatlık içindeydiler. Farsça sözleri kolayca anlarlardı. Yani Kürtler yoğun bir Farsça hakimiyetine girmiş bir halklar topluğudur. Dilleri yoktur demedim ben. Demem hiçbir zaman. Vardır, bu dille eğitim de yapılmıştır. Yani Şark’taki medreselerde dini eğitim yapılmıştır. Yapılmaktadır da! O medreselerde sadece Türkçe eğitim yapılmıyor.

'TAHA AKYOL'U DIŞLAMADIK '

> Toplarsak...
> Bu çok uzun bir bahis oldu. Bunu İstanbul’a geldiğimde oturup konuşalım. Toplarsak bizim Taha Akyol’la tartışmamızda, kardeşimin unuttuğu bir mesele var. Bir defa Kürtçülük uyarısı yaptığı için dışlamadık onu. Taha’yı dışlamadık ki! O bizim Genel İdare Kurulu üyemizdi yahu!

> Bugün bile dışlanmış değil mi diyorsunuz?
> Niye dışlayalım ki farklı görüşlerimizin olması birbirimizi dışlamamız anlamına gelmez ki. Görüşlerimiz farklı olabilir. Ama kendisi değerli bir insandır.

'İMAM-I AZAM EBU HANİFE DİYOR Kİ... '

> Son olarak...
> İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin çok öenmli bir sözü var, bunu yazın da herkes bilsin: Diyor ki o en büyük fıkıh alimi, büyük İslam Hukukçusu Ebu Hanife: 'Bugün ben bu fıkhi meselede bu görüşteyim. Yarın yeni deliller gelirde başka bir görüşe varabilirim, öbür gğn bambaşka deliller gelirse bambaşka bir görüşe varabilirim.

Karl Popper’i geç tanıdım diyor Taha. Ben Popper’i o zaman da biliyordum. Amma Popper’den çok önce bilim zihniyetini anlatan İmam-ı Azam’dır. Onun iki öğrencisi vardı, İmam Yusuf ve İmam Muhammet. Bazı konularda üstatlarından farklı düşünürlerdi. Hatta birbirlerinden de farklı düşünürlerdi Ama Hanefi mezhebini onlar derledi toparladı., mezhep haline getirdi.

'BİZ BİLGİ TOPLUMUNU SAVUNUYORDUK'

Şunu söylemek istiyorum; insanların görüşlerinin farklı olması, birbirinin değerini bilmeleri sonucunu getirmez ki! Taha ile bizim bazı görüşlerimiz farklı. Ha ikinci bir mesele var: Taha daha çok sanayi toplumuna geçme meseleleri üzerinde duruyordu. Biz ise o zaman bilgi toplumu kavramını vurguluyorduk. Bilgi çağı ve bilgi toplumu. Ha buna bilgi çağı denmiyordu o zaman ama sanayi ötesi toplum diyorduk. Benim o zamanlar yazdığım Ülkü Yolu diye bir kitap vardı. Oradaki makalelerimden birisinin adı “çağlar üzerinden sıçrama teorisi” idi. Biz o konuyu gündeme getirip toplumun dikkatini ona çekmeye çalışıyorduk. Taha ise sanayileşme ve onun getirdiği sorunlara çekmeye çalışıyordu. Böyle bir farkımız vardı.

> Yani şimdi ben aranızda bilgi toplumu-sanayi toplumu tartışması mı vardı diye soracağım siz ona da malum tepkiyi göstereceksiniz.
> (Gülerek) Yani derseniz o da çok kategorize edilmiş olacak.

> Ama siz de çok siyasi davranıyorsunuz ben toplamakta zorlanıyorum.
> Fakat o kadar basit değil ki bu iş, çok karmaşıktır. Biz hapishanede yattık nihayetinde yani.

> O zaman şöyle yapalım. Bir siyasi en cahil seçmene bu konuyu birkaç cümle ile nasıl anlatabilirse siz de bu konuyu öyle özet bir şekilde anlatın ki ben de anlayayım.
> Hulasa Taha Akyol ile bizim aramızda temelde bir görüş ayrılığı yoktu. Bizim millet dediğimize Tebaiyet anlamında kullanıyordu. Biz ise tarihi anlamda kullanıyorduk.

'BEN ASLA IRKÇI DEĞİLDİM '

> Mesele bundan ibaret deyip bitirelim o zaman.
> Ama ben asla ırkçı değildim bunu da belirtelim Irkçı değildim ve değilim. Belki lise yıllarında biraz diyebiliriz. O zaman hem Said Nursi’yi, hem Necip Fazıl’ı, hem Nihal Atsız’ı, hem Osman Yüksel Serdengeçti’yi okuyorduk.

> O zaman, biraz Nihal Atsız biraz ağır bastı diyorsunuz?
> Yok, hayır Osman Yüksel Serdengeçti’dir, benim asıl üstadım. Gerçi o da Atsız’ı severdi de, bilmem siz hatırlar mısınız?

> Hayır, ben tam hatırlamıyorum. Rahmetliyi ancak son yıllarında şöyle böyle hatırlayabiliyorum.
> Allah rahmet eylesin. O benim hem yüz yüze öğretmenimdi, esas fikri yapımı oluşturan odur benim. Fikri yapımın şekillenmesinde en büyük fikri etmen onundur. Yani ben çok erken yaşlarda ortaokulda ya da lise bir de ancak soy kavramına önem veriyordum. Ama sonra gördüm ki, hayat gösterdi ki bu mesele soy meselesi değil, kültür meselesidir.

'MİLLİYETÇİLİKTE KÜLTÜR ESASTIR... '

> Yani şu an sizin milliyetçilikten kastınız kültürel değerleri esas almak.
> Kesinlikle öyle. Milli Kültür dediğimiz işin içinde olanlar hangi soydan gelirse gelsin. Bizim meselemiz. Bizim meselemiz Türkiye’deki herkesi de bu kültür dokusunun içine almaktır. Geniş ölçüde de bu başarılmıştır. Ana dili Çerkesce olan, Gürcüce olan bir çok insan bugün bem Türk’üm diyorlar. Türkçe düşünüyorlar, rüyalarını Türkçe görüyorlar. Bu Türkleşme hadisesidir. Bu Türkleşmedir, ırkçılık değildir. Bir halkın bir milletin kültürel değerleri içine dahil olmasına karşı çıkmak ırkçılıktır asıl.

'ÖZAL'IN İLGİSİ DE BİLGİSİ DE YOKTU '

> Sizin ANAP Dönemi Kültür Bakamı olmanızdan dolayı şunu sormak istiyorum. Rahmetli Özal’ın anladığı Milliyetçilik anlayışı mı bu?
> Bizim Özal’la aramızda fark vardı. Aslında bu konuya Özal’ın ilgisi de yoktu. Bilgisi de yoktu. O pragmatik, kendi tabiri ile ampirik bir adamdı. Yani yapar geçerdi. Özal ile bizim asıl anlaştığımız yer iman konusuydu. O tasavvufi anlamda Müslüman’dı. Tasavvufi bakış açısıysa İslam’ı benimseyen bir insandı, ben de öyleyim. Asıl anlaştığımız yer orasıydı bizim.

> Yani Ahmet Yesevi’de birleştiniz.
> Evvet! Tabi sadece Yesevi değil o sadece bir sembol isim ama ikimizde öyleydik. Türklük konusunda Özal farklıydı, o Osmanlıydı.

> Efendim oldukça uzattık sohbet, burada bitirelim. Geniş bir zamanda da eksik kalan kısımları konuşalım.
>Hay hay, teşekkür ederim.
> Ben teşekkür ederim.

Haber 7

Editör: HABER MERKEZİ