Konyaspor’da gol kralı olduktan sonra bir sezon F.Bahçe forması giyen ve geçen yıl futbolu sessiz sedasız bırakan Zafer Biryol’u Kanada’da bulduk. Biryol, hayatı ve Türk futboluna dair ilginç açıklamalar yaptı.

Göztepe’de parlayan, Konyaspor ve Çaykur Rize’de başarılı sezonlar geçiren bir futbolcuydu Zafer Biryol. Konyaspor’da gol krallığı yaşadı, bir sezon F.Bahçe’nin formasını giydi. Ablasına ilik vermesiyle de gönülleri fethetmişti. Kendi deyimiyle ‘daha çok sevildi’ bu olaydan sonra. Geçen sezon futbolu sessiz sedasız bıraktı. Ve ardından Kanada’ya yerleşti. Orada da boş durmadı, bir futbol okulu açtı. Kendisiyle, geride bıraktığı futbol yaşantısına ve bugünkü futbol okuluna dair bir röportaj yaptık. Onun Türk futboluyla ilgili tespit ve itiraflarını okuyunca inanamayacaksınız.

-Konyaspor’da büyük bir çıkış yakaladın ve F.Bahçe’ye transfer oldun. F.Bahçe’de umduğunu bulabildin mi?

Konyaspor’da gerçekten çok iyi iki sezon geçirdim. Gol kralı oldum. Ortamımız güzeldi. Başarılıydım, çok gol atıyordum. Konya’yı da çok seviyordum zaten. İnsanları cana yakındı. F.Bahçe’ye gol kralı olduktan bir sene sonra gittim. 2 sezonda toplam 50 gol atan bir oyuncu olarak oraya transfer oldum. Fenerbahçe maceram sakatlıkla başladı, sakatlıkla bitti (gülüyor). Daha üçüncü antrenmanda kasığımdan sakatlandım ve bu 4 ay sürdü. Üstelik sezon başlamadan bileğimden ameliyat olmuş ve sezon başı kampı geçiremeden bu takıma gitmiştim. Fenerbahçe seni istemiş, nasıl gitmezsin. Sakatlanmasaydım ne olurdu bilinmez ama 2 sezonda 50 gol atan bir futbolcu bir şeyler yapardı.

-F.Bahçe’de yerli santrforun barınması mümkün müdür? Yanlış tercih yaptığını düşünüyor musun?

F.Bahçe’de iyi futbolcu olan herkes barınır. Orası çok büyük bir camia. Her zaman iyi olmak zorundasın. Kimse senin kara kaşına, kara gözüne bakmaz; bakmamalı da… O yüzden ‘F.Bahçe futbolcu öğütüyor’ lafları bence çok yanlış. G.Saray’ın efsanelerinin kötü oynamaya başladığında ne hâle getirildiğini çok yakın zamanda gördük. İyiysen kalırsın, kötüysen gidersin. Ancak her şeye rağmen F.Bahçe’ye gittiğim için hiç pişmanlık duymadım.

-Aziz Yıldırım nasıl bir başkandı? Futbolcular ondan etkilenir miydi?

Aziz Yıldırım’ı çok fazla tanıma imkânım olmadı ama bence sözünü esirgemeyen, F.Bahçe için yatıp F.Bahçe için kalkan bir isim. Filmlerde gördüğümüz zengin iş adamı tiplemesinin tam tersi Anadolu insanı profili çizdi bende.  Futbolculara hatalarını söyler, sözünü esirgemezdi. Diğer futbolcuları bilmem ama yanından geçerken dikkatli olurdum.

-F.Bahçe’den sonra Bursaspor ve ardından Bank Asya 1. Lig takımlarında boy gösterdin. Büyük bir takımdan Bank Asya’ya giden oyuncu olmak sende ne gibi izler bıraktı?

Alt liglere konsantre olmakta zorluk çekmedim. Çünkü artık futbolumun Süper Lig’e yetmediğinin farkındaydım. Çok sakatlık geçirmiştim ve her sakatlık benden çok şey alıp götürmüştü. İyi değilsen aşağıya düşersin, bunu çok iyi biliyordum.

-Mersin İdman Yurdu (2008-09), Altay (2009-10) ve Konya Şekerspor (2010-11) serüvenlerinin ardından 35 yaşında futbolu bıraktın…

Mersin günlerim güzeldi. 30 maçta 16 attım ve 2. Lig’de şampiyon olup Bank Asya’ya çıktık. Sonra çok isteyerek Altay’a gittim. Çünkü Altay’ın hocası Beşiktaş PAF takımından hocam Fuat Yaman’dı. Gittikten sonra her zaman olduğu gibi yine sakatlandım (gülüyor). Çok oynamasam da çok gol atamasam da çok güzel geçti. Süper Lig biletini son maçta kaybettik. Konya Şekerspor’da sezon başında belimden sakatlandım. Ancak 7-8 maç oynadım. Sonra bir antrenmanda belim kilitlendi ve bir daha oynayamadım. O antrenman son antrenmanım oldu. Zaten artık eğlence için bile top oynayamıyorum. Futbolu böyle bırakmam benim için kötü oldu. Futboldan sonra tenis, voleybol, basketbol ve bisiklete binmek istiyordum ancak şu an sadece yüzebiliyorum.

-Futbolu bıraktıktan sonra neler yaptın?

Futbolu bırakmadan önceki düşüncem, futbolu bıraktıktan sonra eğitim için ABD’ye gitmekti. Futbolu bırakır bırakmaz hemen Kanada’ya yerleştim. Kanada’da hem İngilizce öğreniyorum hem de futbol akademimiz var, onunla uğraşıyorum.

-Neden ABD veya Avrupa değil de Kanada?

ABD’ye gitmek istiyordum ancak öncesinde Kanada’ya tatile gittim. Ülkeyi çok beğendim. Yazın gitmiştim, kışın gitseydim kararımı değiştirirdim (gülüyor). Şimdiki ortağımla o zaman tanışmıştık. O da Kanada’da futbolla ilgili iş yapacağını anlattı bana. Benim de kafama yattı ve Toronto’nun çok güvenli bir şehir olması kararımı Kanada’ya çevirdi. Avrupa’yı istememe sebebim ‘Amerikan sporlarını’ sevmem. NBA ve Amerikan futbolunu çok severek izliyorum. Organizasyonları muhteşem. Onların antrenmanlarını izlemek, bu kadar güçlü nasıl olabildiklerini araştırmak, organizasyon becerilerini öğrenmek için bu kıtayı seçtim.

-Kanada’da neler yapıyorsun? Ailen de alışabildi mi?

Kanada’da öncelikle tam olarak İngilizce öğrenmeye çalışıyorum. Bunun yanında futbol okulumuz var. Buradaki Türk çocuklarına ve yabancı çocuklara futbol öğretmeye çalışıyoruz. Hedefimiz yetiştirdiğimiz iyi oyuncuları Türkiye’de profesyonel yapmak. Bunun yanında ara sıra NBA maçlarına gidiyorum. Çocuklarımla ilgileniyorum. Buradaki Türklerle tanışıyoruz, epey arkadaşım oldu. Bana devamlı maç teklifi yapıyorlar ama maalesef sakatlığımdan dolayı geri çeviriyorum. Ailemiz 5 kişi. 3 çocuğum var. Büyük oğlum Emirhan Enver 7 yaşında. Konya doğumlu. 5 yaşındaki kızım Yasemin, Rize doğumlu. Ve 9 aylık Leyla. O da Toronto doğumlu. Oğlum ve kızım Toronto’daki Türk okuluna gidiyor.

-Kanada, Türkiye’ye bir hayli uzak. Özlüyor musun Türkiye’yi?

Aslında uzak gibi görünüyor ancak uçakla 10 saat. Ben Rizeliyim. Küçükken Rize’ye giderdik otobüsle 20 saate, çok bir fark göremiyorum (gülüyor). Özlem oluyor ama 6 ayda bir geliyoruz. 1 ay kalıyoruz, enerjimizi toplayıp geri dönüyoruz.

-Türkiye gibi bir ülkeden Kanada gibi düzenli bir ülkeye gitmek sorun oluşturdu mu?

Buraya çok çabuk alıştım. Dediğin gibi çok düzenli. Kural dışı hareket eden fosforlu yeşil giymiş gibi sırıtıyor. Her şey çok yavaş ilerliyor. Türkiye’deki enerji burada yok ama bizim yollardaki karışıklık da yok. En çok hoşuma giden de bu.

-Futbol okulu açma fikri giderken kafanda var mıydı?

Vardı. Ortağım Emir Kayapınar buradaki sistemi anlatınca futbol okulu açacağım niyetiyle geldim zaten. Geldikten sonra araştırdım ve okulu açmaya karar verdik.

-Kanadalılar için futbol ne ifade ediyor?

Onlar için varsa yoksa buz hokeyi. Ata sporları zaten. Dünyanın en iyi hokeycileri Kanada’dan çıkıyor. Ancak bizim bulunduğumuz Toronto tam bir göçmen şehri. Çinliler, Türkler, Boşnaklar, Sırplar, Portekizliler… Hep futbolu seven topluluklar. Ancak Kanadalılar da futbolu sevmeye başladı. Toronto FC futbol takımı geçen sene 22 bin kombine bilet sattı. Yüzlerce futbol okulu var ve Kanadalılar çocuklarını bu okullara yollamaya başladı. Tabii devletin de çok büyük teşviki var çocuklarını yollamaları için. Biz çocuklardan para alıyoruz. Devlet de verilen bu paraları ailelerin vergilerinden düşüyor.

-Futbol okulunda kimler var?

Futbol okulumuz, Birleşmiş Milletler gibi. Çoğunluk Türklerden oluşuyor. Ancak Kanadalı, Lübnanlı, Mısırlı, Filipinli, Somalili, Azeri, Etiyopyalı, Portekizli oyuncularımız da var. Türkçe bilmeyen Türk oyuncularımız bile var (gülüyor).Yeni kurulmuş bir okul olmamıza rağmen 70 öğrencimiz var. Hedefimiz bu sene için 200 öğrenciye ulaşmak.

-Kurs vermek için diploma aldın mı? Almak gerekiyor mu?

B lisansım ve 15 yıllık tecrübem var (gülüyor).

-Okulu açmak masraflı oldu mu? Rağbet nasıl?

Okul açmak çok masraflı olmadı ancak çok uğraşmak gerekiyor. Burada kışın antrenman sahası bulmak çok zor ve çok uğraş gerektiriyor. İnsanlara ulaşmak, kendimizi tanıtmak için reklamlar veriyoruz. Malzemeler vesaire fazla bir masrafımız olmadı. Ama her takıma ben antrenman vermeye çalışıyorum. Bu biraz yorucu oluyor.

-Bundan sonraki hedefin ne? Türkiye’ye dönecek misin?

Buradaki hedeflerim kulübümüzü yükseltmek. Daha sonra CSL’den (Canadian Soccer Leauge) bir takım satın alıp yetiştirdiğimiz oyuncuları orada oynatmak ve oradan da yetenekli olanları Türkiye’ye göndermek. İlerleyen zamanlarda da Türkiye’de bir takım alıp Kanada ve Türkiye arasında bir köprü oluşturmak istiyorum inşallah.

-Türkiye’de takım çalıştırmak gibi bir düşüncen var mı?

Türkiye’de antrenörlük yapmak çok istediğim bir şeydi. Ancak Türkiye’de yönetici eksikliği olduğunu düşündüğüm için, yönümü yönetim kısmına çevirdim sayılır. Ama ileride ne olacağı belli olmaz.

-Türkiye’deki futbol düzeninde seni rahatsız eden durumları sıralarsak…

Türkiye’de futbol düzeninde beni rahatsız eden o kadar çok şey var ki, sayfalar yetmez. Başlıklar hâlinde söyleyeyim: Futbolcular, taraftarlar, yöneticiler, basın…

-Şu anki futbol gündemimizi takip edebiliyor musun?

Türkiye’yi çok yakından takip ediyorum. Sosyal paylaşım sitelerinden insanların yorumlarını da okuyorum. Twiter’dan da düşüncelerimi yazıyorum.

-Şike operasyonunu nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye’de her başı sıkışan bu işleri yapmaya çalışmıştır. Süper Lig’deki de, amatör takımdaki de... Bu olaylara birilerinin dur demesi lazımdı. Savcıyı kutluyorum. Bundan sonra şike çok daha az olacaktır.

-Oynadığın dönemde şike, teşvik gibi olaylarla karşılaştın mı?

Teşvik pirimi Türkiye’de her zaman vardı. Ben şahsen teşvik priminin suç olmasına karşıyım. Teşvik primini almayan futbolcu yoktur herhâlde Türkiye’de. Şikeye Allah’a şükür hiç karışmadım. Yine Allah’a şükür hiç teklif edilmedi.

-Bu işler nasıl olur? Futbolcular daha sonra vicdanen rahatsız olurlar mı?

Şike yapacaklar, kime teklif edeceklerini bilirler. Futbolcular da bilir kimin şike yapacağını, yöneticiler de... Şikeyi yapan oyuncu futbol hayatı boyunca her şike konusunda aranan adam olur! Daha sonra vicdan azabı olur mu bilmem ama arkadaşlarının hakkını yemekten, hesabı çok zor olur. Şunu da söylemem lazım: Türk futbolcuları arasında bir laf vardır: ‘Şike yapan karısını da satar’ diye (affedersiniz).

-Bu olay Türk futbolunun geleceğini nasıl etkiler?

Olay, Türk futbolunu kötü etkiliyor. Ona rağmen çok güzel maçlar oluyor. Ben Türk futbolunun her geçen sene çok daha iyiye gittiğini düşünüyorum. Bu gidiş çok daha hızlı olmalıydı ancak yöneticiler işi yavaşlatıyor. Bu kadar paranın olduğu bir ligden her sene Avrupa kupalarında ses getirecek takımlar çıkmalıydı. Ancak kötü yönetimler buna engel oluyor.

-Unutamadığın maç, gol veya olay var mı?

Hayatımdaki hiçbir maçı unutmadım; ancak hep hayallerimi süsleyen Millî Takım’dı ve ilk oynadığım Danimarka maçı benim için unutulmazdır. Unutamadığım gol de 2004’te Hırvatistan ile oynadığımız özel maçta attığım goldür. Olaylara gelince… Millî Takım’a seçilmem, gol krallığı ve Fenerbahçe’ye transfer olmam… En çok üzüldüğüm olay ise Rizespor’un küme düşmesiydi.

-Birlikte oynamaktan keyif aldığın oyuncu kimdi?

Yetenekli oyuncularla oynamaktan çok keyif aldım. Altan Aksoy ile Konyaspor ve Rizespor’da beraber oynadık. Konyaspor’da gol kralı olmamda bana çok katkı sağlamıştı. Alex’le beraber oynamayı da çok isterdim. F.Bahçe’de yeterince oynayabilseydim bana çok gol attırırdı tahminimce.

-Son soru. Ablana ilik vermen çok konuşuldu. Bu olayı anlatır mısın?

Bence çok büyütülecek bir şey değildi. Ama Türkiye’de çok yankı buldu. Bu olaydan sonra insanlar beni daha çok sevmeye başladı. Bu olayla ilgili bir anımı anlatayım. Göztepe’de oynarken birçok kulüp beni istiyordu. 5-6 kulüple görüşüyorduk. Ancak ablama iliğimi verdikten sonra kulüpler beni almak istemedi. Hatta Diyarbakır’la her konuda anlaştık; lakin D.Bakır’ın hocası ‘O ilik nakli yaptı, daha futbol oynayamaz’ diye beni istemedi. Ben de daha sonra Konyaspor ile anlaştım. Orada her hafta gol atıyordum. Diyarbakır’ın santrforu ise hiç gol atamıyordu. Benim o takımdaki arkadaşım Cumhur Bozacı, hocasına kinayeli olarak ‘Hocam, gol atması için biz de bizim santrfora beyin nakli mi yaptırsak!’ demiş.

Editör: HABER MERKEZİ