Çocukluğumun türküsüydü, “As beni karamişe”
Her tarafta bu türkü söyleniyor, kamyonların minibüslerin arkasında slogan olarak yer alıyordu.
Bir türkü ancak bu kadar popüler olabilirdi.
Ya seslendireni?
Türküsü dilden dile dolaşırken o sade yaşamı ve mütevazılığı hiç elden bırakmıyor, normal yaşantısına devam ediyordu.

Yıllar sonra hasbel kader bu piyasanın içine girip yaşanan çirkinlikleri görünce değeri gözümde büyüdükçe büyüdü. Ama bir türlü tanışma imkânı bulamıyordum. Ta ki Senseç Müzik Üretim’in sahibi İbrahim Sinaloğlu’ndan bir telefon alıncaya kadar.

‘Yarın Unkapanı’na gelebilir misin? Bir arkadaşa albüm yapacağız. Senin eserlerinden yaralanmak istiyoruz.’ diyordu. ‘Kimdir dedim, bu arkadaşınız?’ Bunu sorarken aklımdan da şöyle geçiriyordum. “Yine Rize’den çay parasını alan biri kaset yapmak için gelmiştir.’ ‘Hasan Yazıcı’ deyince sevindim. Yıllardır ortak tanıdıklardan onunla ilgili övgü dolu sözler dinlemiştim.


Nihayet tanışma imkânı doğmuştu. Ertesi gün Unkapanı’na gittim. Fotoğraflarından tanıdığım Hasan Yazıcı, İbrahim Sinaloğlu ile sohbet ediyordu. Tanıştık. Yüzünde memleketimi, Çayeli’ni gördüm. Kısa sürede kaynaştık. Yalandan dolandan uzak, sade bir insandı. Unkapanı 6. blokta bir çay ocağına geçtik. Yeni albümünde yer vereceği eserleri yanına almıştı. Fikrimi sordu, birlikte o eserlere çalıştık. Bu buluşmalar bir kaç hafta sürdü. Ve sonunda ortaya ‘Hamsi çıkacak aya’ isimli albüm çıktı. Albümde sözleri bana ait olan ‘Hamsi çıkacak aya’, ‘Fadime ile Temel’, ‘Oflu ile Rizeli’, ‘Geldik düğün evine’ isminde dört eserime yer vermişti. Üstelik çocukluğumun yıldızı, albümün isim parçası olarak benim eserimi belirliyordu:

Hamsi vurdu karaya
Yazık oldu paraya
Hamsi kavağa değil
Aya çıkacak aya

Bir gün Rizeli müzisyen Mahmut Aksu’nun sanat gecesinin yapıldığı Kordon Restoran'a gitmiştik. Hasan Yazıcı ailesi ile oradaydı. Israr ettik sahne aldıramadık. Çekingen, içine kapanık bir insandı. Hep içine atardı.

Şakalaşmalarımızda ona takılır “ As beni karamişe, vur baha kıtı kıtı' derdim ( Kıtı kıtı : Rize ağzı ile yavaş yavaş demektir.)

Son görüşmelerimizde hep hüzünlüydü. Sonra hastalığı sırasında benden içinde bulunduğu durumu anlatan bir destan yazmamı istedi. Ne destanı yazabildim, ne de gidip yüzüne bakabildim. Yakıştıramadım ona kanser denen illeti. Ve bu amansız hastalık alıp götürdü onu aramızdan

Çektiği acılara, sıkıntılara karşın hep şakalaştığımız o güzel insan umarım beni affetmiştir.

Hasan Yazıcı, 1950 yılında Çayeli Madenli’de doğdu. Ahmet ve Sevda çiftinin beş çocuğundan ortancası idi. Fatoş hanımla evli, Erhan ve Ayhan adında iki oğlu vardı. On üç albüme imza atmıştı. Başta “ As beni karamişe” olmak üzere ‘Eri de gel aşağı / Yüksek dağların karı”,”Merişan”, “Ah benim nazlı yarım”, “ Oy benim aradığım”, “ Oğul oğul sevdiğim”, “ Ben bir sevda eyledim” gibi sayısız eserle yüreklere dokundu.

Onun en çok sevdiğim eseri ‘Eri de gel aşağı / Yüksek dağların karı” idi. Ondan rica ederdim. O da kıramaz söylerdi.

Eri de gel aşağı yüksek dağların karı
Azrail sende sevdin benim sevdiğim yarı

Hasan Yazıcı’ya yazdığım ve bir türlü tamamlayamadığım şiirim :

Ayrılık rüzgârları esti, çok çabuk esti
Habu kanser illeti yollarımızı kesti

Hasan’ım sen gideli viran kalmışız viran
Hangi tarafa baksam var senin bir hatıran

Silinmez yüreklerden eserlerin izlerin
Türkülerin çaldıkça ağlıyor sevenlerin

 

Fatih Sultan KAR 

Editör: HABER MERKEZİ