TBMM Başkanı Köksal Toptan'ı ve eşi Saime Hanım'ı çok uzun yıllardır tanırım. Toptan, başarılı bir Milli Eğitim Bakanı'ydı. Ardından Kültür Bakanlığı da yaptı, TBMM Adalet Komisyonu Başkanlığı da.
Siyasete, Adalet Partisi gençlik kollarında başladı. Sonra Doğru Yol'a geçti. Genel başkanlığa ramak kalmışken, önce Tansu Çiller'in karşısında kongreyi kaybetti. Ardından da milletvekilliğini...

Zonguldak ve Bartın için çok şeyler yaptı. Bir ayağı hep oralardaydı. Ama seçmen onu dinlendirdi. Ona da uyum sağladı. Hiç şikâyetçi olmadı. Sonrasında parti değiştirip AKP'ye geçti.

Cumhurbaşkanlığı için üzerinde mutabakat sağlanan isimlerden biriydi. Seçimden hemen sonra MHP'nin kayıtsız şartsız desteği olmasa belki de Gül'ün koltuğunda şimdi o oturuyor olacaktı.TBMM Başkanlığı'na, tüm partilerin oybirliğiyle seçildi. Son dönemlerde hiçbir siyasetçiye nasip olmayan bir oy oranıyla koltuğuna oturdu. Cumhurbaşkanı adayı gösterilseydi, muhtemelen aynı oyu yine alacaktı. İktidar partisi gibi muhalefet partilerinin de güvenine mazhar olacaktı...
Sevecen, mütevazı ve uzlaşmacı kişiliği, her zaman her ortamda saygı yarattı. Krize dönüşen anayasa tartışmalarında da kilit isim yine o oldu. TCK'nın değiştirilmesinde gösterdiği mahareti, anayasanın değiştirilmesinde de gösterebileceği inancı, tüm ibrelerin ona dönmesine neden oldu.
Taslaklar, şimdi onda toplanacak. TBMM'de grubu olan, olmayan partilerden ortak komisyon kurularak, nihai taslak TBMM Genel Kurulu'na getirilecek. Gelinen son nokta bu. Hem iktidarı hem de muhalefeti bu noktaya getiren oluşum ise Toptan'ın kişiliğine ve geçmişine duyulan güvendir.
Ne oldu da tanıyan, tanımayan herkes aynı soruyu soruyor:
'O da mı Fethullahçı?'

Bu sözlere neden olan tavrı ise geçen hafta cemaat destekli bir vakfın toplantısına katılması ve konuşmasında Fethullah Hoca'dan alıntılar yapması.Oturduğu koltuk, daha temkinli olmasını gerektirdiği için böylesi tartışmaların içine hiç girmemiş olabilirdi. Ama o kadar zarif biri ki, zamanı olduğu sürece hiç kimseyi kırmaz. Ayrıca katıldığı toplantıların ruhuna uygun bir söylemeyi de hiç ihmal etmez.

Bu konuşmayı yaptıktan sonra e-postalar yağmaya başladı. 'Onun da öyle olduğu zaten belliydi. Bakanlığı döneminde yeni kurulan üniversitelere atadığı rektörlere ve yurtdışına gönderdiği doktora öğrencilerine bakın, başka söze gerek yok' diyenler çok oldu.

Geçmişe yolculuk yaptım. Gerçekten de o dönemde atanan rektörler ve yurtdışına devlet bursuyla gönderilen öğrenciler hep sorun oldu. Dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, sonraki yıllarda bu rektörlerden çoğunu ya istifaya zorladı ya da görevden aldı. Yurtdışındaki öğrencilerden pek çoğu da kurunun yanında yaşları da yakarcasına geri getirildi. Kimi ortada kaldı. Kiminin de ilişkileri kesildi. Çok mağduriyetler yaşandı.

O yıllarda bu rektörleri kimin seçtiğini hep merak etmiştim. Ne Başbakan Demirel ben seçtim diyordu ne de Bakan Toptan. Nihayet bu sorunun cevabını 22 Temmuz seçimleri öncesi bir televizyon programında eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam'ı izlerken buldum.
Sağlam, o günleri anlatırken, Bakan Toptan'ın kendisine geldiğini, üniversite camiasını tanımadığını, dolayısıyla 21 üniversite için önerilecek onlarca adayı seçmesinin mümkün olmadığını ve bu işi kendisine havale ettiğini söyledi. Yurtdışına gönderilen öğrenciler de yine onun kontrolündeydi...

Sağlam da DYP'den politikaya girip AKP'de yoluna devam eden isimlerden biri. Toptan gibi değil. Gücü seven biri. Komünistler iktidara gelse komünist olur diyenlerin sayısı o kadar çok ki!..
Toptan'a gelince... Onu hemen bir kalıba oturtmayın. Nâzım'dan da şiir okur, Mevlana'dan da. Ama o hep aynıdır. Tanıdıkça seveceksiniz...

Özetin özeti: Hoşgörüsüzlüğün bu kadar arttığı bir ortamda, eleştiri yapanlar kadar eleştiriye maruz kalanlar da daha dikkatli olmak zorunda. Özellikle de çok özel makamlarda oturuyorlarsa...

milliyet


Editör: HABER MERKEZİ