Laz müziğinin ilk temsilcilerinden Birol Topaloğlu, üçüncü solo albümünü çıkardı ve adına da “Ezmoce” dedi. Yani rüya. Rüya gibi bir çocukluk geçirdiğini anlatan müzisyen, yeni çalışmasını olgunluk dönemi eseri olarak tanımlıyor.

Etnik müzik sevenler Birol Topaloğlu’nu mutlaka bilirler. Kendisi Laz müziğinin ilk temsilcilerinden. Birol Topaloğlu, son yıllarda sanat ve kültür dünyasından pek çok kişinin rağbet ettiği Balat’ta restore ettirdiği üç katlı bir evde yaşıyor. Albüm çalışmalarını sese karşı izole ettirdiği stüdyosunda yapan Topaloğlu ile seçim gününde Fener Patrikhanesi’nin hemen aşağısındaki evinde buluşup albümünü ve yaşamını konuştuk. Konuşmamıza 21 aylık oğlu Şina (hatırlı, anılan kişi anlamına geliyor) horonuyla, eşi Refika Hanım da güzel pastalarıyla eşlik etti. “Ah gidi Karadeniz, sularun ne karadur...” uzun havasıyla başlayan albümde, “Kapçasi Meseli, Karkalaki, Fati do Sari” gibi insanın içini kıpır kıpır eden eserler var. Ama Topaloğlu, Karadenizlilerin mizacına pek de uymayan sakin ve acelesi olmayan bir albüm hazırladığını söylüyor. Kalan Müzik’ten çıkan “Ezmoce” sanatçının olgunluk döneminin meyvesi.

Kadıköy’de yaşadığınızı biliyordum. Buraya ne zaman geldiniz?

2001’de burayı harabe şekildeyken aldım. Üç yıl restorasyonu devam etti. 2005’te burada yaşamaya başladık. Ailemle burada çok mutluyuz. Tarihî doku beni cezp etti. Burada canlı bir hayat var. Yakın çevrede arkadaşlarım da oturuyor. Bazı konularda tedirgin oluyoruz; ama yaşayan kişinin çizdiği çerçeve çok önemli.

Burada komşularınız var mı?

Tanışıyoruz; ama komşuluk ilişkisi geliştiremedik. Bunu gerçekleştirenler var, biz bu konuda biraz eksik kaldık.

Albümü ne kadar zamanda hazırladınız?

En son albümü 2001’de yaptım. Epeyce ara verdim. Yaptığım albümleri bu 5-6 senelik süreç içinde test etmek istedim. Hem kendimin hem de dinleyenin ne hissettiğini anlamak ve ömrünün ne kadar olduğunu görmek için... Yaptığım işin kalıcı olup olmadığını gözlemlemek de önemli. Çok fazla da talep gelmedi dinleyenlerden. Bu iyi aslında. Demek ki, eskiler sürekli dinleniyor. Biraz daha birikim olsun, hem de biraz daha heyecanlanayım dedim. Bu işlerden heyecan duymak gerekiyor. İlk albümümdeki heyecanımı yakaladım diyebilirim. Ayrıca kendimin de dinleyeceği bir albüm olsun istiyordum. Sonuçtan memnunum.

Zaten etnik müzik albümlerinin uzun soluklu olması daha mantıklı değil mi?

Evet, kesinlikle öyle. Anlayışın da pekişmesi gerekiyor. Kendimi tekrar etmek istemiyorum. “Aravani” gibi her sene albüm yapabilecek dokümanım var; ama kişiliği oturmuş bir müzik yapmak istiyorum. Ancak bundan sonra ara vermeyeceğim. Yapmak istediğim şeyler var...

Neler var?

Ölüm, aşk, afet üzerine yazılan destanlarımız var. Onları bir araya getirmek istiyorum. Bir tanesi Ezmoce’de var. Ayrıca bir horon projem var. Tema üzerinde yoğunlaşmayı düşünüyorum. Neredeyse 15 senedir Laz müziğine emek veriyorum. Ama yolun başındayım.

Derleme ve arşiv çalışmalarınızı Karadeniz’in en çok hangi bölgesinde yapıyorsunuz?

Beni heyecanlandıran ezgiler, melodiler en çok Hopa’dan çıkar. Bu nedenle Hopa beni çok dinler. Ben Pazarlı olduğum için insanlar Pazar şivesini duymak istiyorlar; ama ben de nerede heyecanlanıyorsam oraya gitmek istiyorum. Hopa’da Helimişi Xasani, Cemal Vanilişi var. Sarp köyünün ezgisi de beni etkiler. “Heyamo” ve “Aravani”den sonra Ezmoce, yapabileceğim en iyi albüm. Kendimi daha olgun ve cesur buldum.

İlk iki albümünüze göre daha sakin bir çalışma olmuş...

Güzel bir noktaya değindin. Aslında diğer albümlere göre daha dinamiktir, ama sakindir. Çünkü hiç acelesi olmayan bir albüm. Tulum çalmak için evde izole ettiğim bir stüdyom var. O sakinlikte, kayıtları stüdyomda yapmanın etkisi var. Kiralık bir stüdyoda olsaydı farklı olabilirdi. Aceleyle yapılan bir yemekte ya da resimde bile gerginlik hissedilir. O gerginlikten kurtarmak için hiç acele etmedim.

Üç albümünüzü karşılaştırır mısınız?

Heyamo’da yanlış yapmayayım diye eksik bıraktığım şeyler vardı, Aravani’de geleneksel tarzda bir anlayışla yola çıktığım için bu sorumluluk bilinci ile biraz daha içime kapandım. Hem derleme yapıyorum, hem arşiv yapıyorum, bunlar bana icra tekniği kazandırdı. Farkında olmadan kendimi geliştirmiş oldum. “Ezmoce” Birol’un albümüdür diyebilirim. Kendimi de sınamış oldum.


“Dido”nun gerçek bestekârı Nana Belkania, Gürcistan’ın Sezen Aksu’su

İlk kez Birol Topaloğlu’nun söylediği Dido Nana şarkısını pek çok insan Kazım Koyuncu’nun yorumuyla sevdi. Herkes Koyuncu’yu bu şarkıyla tanıdı denilebilir. Bir Megrel şarkısı olan “Dido” anonim bir parça olarak bilindi. Ancak Birol Topaloğlu, son albümünde de yer verdiği şarkının bestecisinin Nana Belkania olduğunu söylüyor ve onunla düet yapıyor. Belkania’nın Gürcistan’ın Sezen Aksu’su olduğunu söyleyen Topaloğlu, sanatçıya nasıl ulaştığını şöyle anlatıyor: “1996’dan beri Tiflis’e gidip geliyorum. Türkiye’deki Gürcü müzisyen arkadaşlar bu parçanın anonim olduğunu söylüyorlardı. Belkania’nın Moskova’da yaşadığını, artık müzik yapmadığını ve bir hayvanat bahçesinde hayvanlarla ilgilendiğini öğrendim. Megrel bir arkadaşın yardımıyla kendisinin telefonuna ulaştım ve düet yapmak için davet ettik. Çok mutlu oldu. Böylece gerçek sahibi tescillemek istedim. Kazım Koyuncu’nun hastalığı döneminde Nana Belkania’yı Türkiye’ye getirmek gibi düşünceleri olduğunu daha sonra öğrendim. Nana Belkania, bu şarkıyı 1985 yılında yapmış. Şu an kendisi 57 yaşında. Tiflis’teki Müzik Kurulu, Belkania, konservatuvar mezunu olmadığı için şarkının eser hakkını vermemiş, bu nedenle de şarkı bugüne kadar anonim olarak geçmiş.”

zaman/cumartesi

Editör: HABER MERKEZİ