Röportaj: Filiz Hocaoğlu

Memleketi Rize’nin tarihine duyduğu ilgisi zamanla tutkuya dönüşen ve bu alanda değerli çalışmalara imza atan Fatih Sultan Kar, kendisini ‘modern çağın eskicisi’ olarak tanımlıyor. On beş yıldır bir tutkunun peşinden bıkıp tükenmez bir azimle koşan ve bir tek kare fotoğrafa ulaşmak için gerekirse iki yıl sabırla bekleyen genç araştırmacıyla tarih çalışmalarını konuştuk.

Rize’nin tarihi ve sosyal yaşantısı üzerine araştırma yapma fikri nasıl doğdu, ilk kıvılcımı ne çaktı?

Bir arşiv-araştırmacısı için geçmişin tozlu raflarında iz sürmek tutkulu bir süreçtir. Bu insanların buldukları bir belge karşısında duyduğu heyecan arkeologların toprak altından çıkardıkları eser karşısındaki coşkusu gibidir. Benim tarih merakım başlangıçta küçük kıvılcımlar şeklindeydi. İlgim ve hevesim zamanla arttı. Rize’de basında görev yaptığım dönemde elime geçen birkaç sararmış fotoğraf ilk kıvılcımları çaktı. Ardından büyük bir hevesle iz sürmeye başladım. Zamanla memleketim Rize’nin üzerindeki sis perdesi aralanmaya başladı, ama Osmanlı’nın son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk yıllarına ait belgelere ulaşmam kolay olmadı tabii. 1998 yılında İstanbul’a taşınınca araştırmalarımı Rize’nin dışına taşıyarak buradaki bütün sahafları ve müzayedeleri takip etmeye başladım. Yalnız şunu söylemeliyim ki İstanbul’da Rize’den çok malzeme buldum. Malum bizim memleketimiz çok nemli bir iklime sahip. Nem de fotoğrafın en büyük düşmanı. Sonuç olarak zamanla oluşturduğum arşivin ancak yüzde beşini Rize’den, geri kalanını İstanbul’dan temin ettim. Araştırmalarım bitmiş değil, halen ilk günkü sabırla, dikkatle ve özenle çalışıyorum. Bazen bir fotoğrafa ulaşmak için aylarca beklediğim oluyor. Koşuşturmalarım sırasında İstanbul’da ayak basmadık yer bırakmadım diyebilirim.

Eserleriniz, araştırma sahanızın Rize merkezle sınırlı olmadığını gösteriyor. Rize dışında özellikle Lazların yaşadığı, Kemer ötesine dair elinize geçen belge ve fotoğraflar var mı?

Çocukluğumdan beri Lazlar benim için özeldir. Köyümüze elektrik yeni gelmişti. Çocuk olmama karşın o günkü heyecanım hala aklımda. Hele hele unutamadığım bir insan vardır. Lazca konuşmaları ve esprileri hala belleğimdedir. Direklere elektrik aksamlarını ve tellerini en hızlı o bağlıyor, sonra da her direğin başında tulum çalıyordu. Herkes onu çok seviyordu. O, çocukluğumun kahramanıydı. Bir gün baktım köyümdeki insanların başı yerde. Pazarlı elektrikçi Ali Paşa öldü dediler. Çocukluğumun kahramanı ölmüştü. Bir de amcamın hanımının annesi vardı. İnanır mısınız hâlâ adını bilmem. Atinalı hala diye anılırdı. Tarih gibi bir kadındı. İbretlik sözleri vardı. Evlenecek kızlara, “iğnenun deluğinden geçesun” derdi. Kızlar, “nasil geçeruz” deyince “sen değil, aklun geçecek” derdi. Bu yüzdendir ki çocukluğumdan beri Lazlar benim için özeldir. Temiz yürekli insanlardır. Onlara Rize merkezde ‘Kemer ötesi’ diye hitap edilmesine hep tepki duymuşumdur. Sonraki yıllarda Kazım Koyuncu’yu tanıma,

bir kaç eylemde birlikte yer alma şansım oldu. İsmail Avcı Bucaklişi sayesinde de Laz kültür tarihinde önemli bir yere sahip Mjora Panel Dizisini, Laz Kültür Derneği’nin kuruluş sürecini izleme, belgeleme ve arşivleme şansım oldu. Rize tarihini doğru şekilde kavrayabilmek için bölgenin tamamına ait belgeler, fotoğraflar ve kitapları biriktiriyorum. Elbette bu bağlamda çok eski bir yerleşim yeri olan Atina (Pazar) başta olmak üzere Ardeşen ve Fındıklı’ya dair fotoğraflar da arşivimde yer alıyor.

Gönüllü olarak yürüttüğünüz bu çalışmalarda size yol gösteren, destek olan insanlar oldu mu?

Bu işler gönül işi. En büyük destekçim elbette eşim ve kızım, çünkü evde bütün kahrımı onlar çekiyor. Bir de işyerinden arkadaşım, Laz kültürü üzerine çalışmalar yapan Filiz Acar yazı konusunda büyük destek veriyor. Ben bu alanda bir eğitim almadım ama yüreği memleket sevgisiyle dolu böyle bir yol arkadaşına sahip olmak benim için büyük bir şans. Yine Rize sevdalısı bir basın emekçisi olan ve kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Vural Kazmaz bana arşivini, daha da önemlisi yüreğini açmıştı. Bu ülkede kültür bakanlığı yapacak derecede donanıma sahip, her kitaptan bir başkasına yarar diye iki tane satın alan, Trabzonlu Gündağ Kayaoğlu, tozlu rafların sevgisini bana aşılayan insandır. Maalesef o da kanser illetine yenik düştü. Yılmaz Kartal, Rize merkezi ve çevresi için yaşayan tarihti, çok yardımını gördüm. Bu güzel insanlar artık aramızda yoklar, hepsini saygı ve rahmetle anıyorum. Ayrıca Hasan Tuncer Türüt, Sadık Saruhan, Ali Fuat Albayrak ve Orhan Bayramoğlu bana hep destek oldular. Rize ile ilgili materyallere ulaşmamda kolaylık sağlayan sahaflardan Asuman Bektaş, Lütfü Seymen, Rasim Yüksel, Tayfun Kurt, İbrahim Yılmaz, Turgay (Erol) Kaptan, Bayram Koç, Lütfi Bayer, Mehmet Çelik, Cihangir Demiroğlu, Cumhur Kuş, Fulya Baycan, Adem Ertaş, Ahmet Yüksel ve Araştırmacı- Yazar Süleyman Kazmaz, Prof. Dr. Haşim Karpuz, Prof. Mehmet Bilgin, Dr. Mustafa Duman, Ayhan Yüksel ve İsmail Avcı Bucaklişi arşivimin ve bilgi dağarcığımın gelişmesine katkı sağladılar.

Topladığınız tarihi fotoğraf ve belgeleri insanlarla nasıl paylaşıyorsunuz?

Çalışmalarımın en önemli kısmını ‘Evvel Zaman İçinde Rize’ adıyla albüm kitap olarak yayınladım. Bugünlerde kitabın ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Araştırmalarımın bir alt başlığını oluşturan Rize’nin spor tarihini ‘Rize Spor Tarihi’ ismiyle kitap haline getirdim. Ayrıca çayın Rize’ye gelişini ve yetmiş yıllık serüvenini anlatan bir sergi açtım. Yıllardır büyüklerimden dinlediğim, memleket insanının esprili ve sempatik yanını yansıtan hikayeleri ‘Rize’de Yaşanmış Fıkra Gibi Olaylar’ adıyla kitapta topladım. Yıllardır televizyonlarda canlandırılan Karadenizli karakterine ve uydurma Temel fıkralarına küçük bir isyan niteliği taşıyan bu kitap ciddi oranda ses getirdi.

Arşiviniz araştırmacılara da açık mı, yani kendi çalışmalarınız dışında kullanan isimler var mı?

Evet, var. Katkıda bulunabileceğim her çalışma için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Mesela Yönetmen Ümit Kıvanç’ın Kazım Koyuncu için büyük bir titizlikle hazırladığı ‘Şarkılarla Geçtim Aranızdan’ belgeseli, Cemal Gülas’ın hazırladığı ‘Çay Belgeseli’, Cengiz Özkarabekir’in ‘3 İnsan, 3 Öykü’ belgesel serisinde Şenol Birol bölümü, Mehmet Bilgin’in ‘Karadeniz’de Postmodern Pontusçuluk’isimli kitabı, Dr. Mustafa Duman’ın ‘Türk Kültüründe Çay’, ‘Kemençemin Telleri’ ve ‘Fındık Serdim Harmana’

isimli eserleri, Bayar Şahin’in ‘Nalia’ isimli albümü ve sözleri bana ait olan ‘Yüküne Ortak Olsam’ şarkısı, Muhammet Safi’nin hazırladığı ‘Rize Tahrir-i Öşür Envanteri–1850 Rize Sülaleleri’ ile ‘Osmanlı Belgelerinde Rize’ isimli eserlere belge ve fotoğraf desteği sağladım. Ayrıca, Karmate grubundan Resul Dindar’ın müziğini yaptığı ‘Gözlerin Karayemiş’ isimli eserime Fatih Reyhan albümünde yer verdi ve bu esere klip çekti. Bir de Rize üzerine tez çalışması yapan öğrencilere bilgi ve belge desteği vermeye çalışıyorum.

Fatih Sultan Kar kimdir?

1971 yılında Rize-Gündoğdu Ketenli köyünde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Gündoğdu’da tamamladı. Rize’de gazetecilik yaptığı yıllarda çeşitli gazetelerin Rize temsilciliği görevini yürüttü. Bir dönem Rize TV Haber Servisinde görev yaptı. Ulusal ve yerel bazda yayın yapan birçok gazete ve dergide yayınları ve şiirleri yayımlandı. Aynı zamanda söz yazarı olan Kar, Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) üyesidir.

Kar, yüz elliyi aşkın Karadeniz türküsüne söz yazarı olarak imza attı. Karadeniz bölge tarihi üzerine aralıksız sürdürdüğü arşiv-araştırma çalışmaları sayesinde hatırı sayılır miktarda materyale sahip olan Kar, bu belge ve fotoğrafların bir bölümü kitap haline getirirken bir bölümünü de çeşitli başlıklar altında sergiledi. Bir dönem Çaykur Rizespor Kulübü’nün resmi dergisinin tarih bölümünü hazırlayan Kar, 1998 yılından bu yana İstanbul’da yaşıyor ve ülkemizin en eski ve köklü kuruluşları arasında yer alan İETT’de kurum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Tarih sevgisini yaşam tarzı halinde görev yaptığı kuruma da taşıyan Kar, aynı zamanda İETT’nin tarihi üzerine araştırmalar yapıyor.

Editör: HABER MERKEZİ