1980 öncesinde Ülkü ocakları İstanbul il başkanlığı yapan ve sitemizde de yazılarını okuyucularıyla paylaşan Recep Öztürk ile samimi bir söyleşi yaptık.

İşte Recep Öztürk ile yaptığımız röportaj;               

ÇAYHABER: 1980 öncesini kısaca özetleri misiniz deseler nasıl özetlersiniz?

-' 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ ' , hayatın her alanında yarattığı neticeler itibarı ile Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir. Seksen öncesi yıllar Türkiye 'nin bir nesli kaybettiği yıllardır.  Dahası,  kıyım kıyım kıydığı,  yok ettiği ve hatta bilerek ve isteyerek, fütursuzca hebâ ettiği yıllardır.

Kısaca diyebilirim ki, seksen öncesi emperyalizme karşı direnenler, emperyal güçlerin emir ve direktifleriyle, Kenan Evren cuntası vasıtasıyla,  lime lime edilmişlerdir.

Allah,  bir daha o günleri bu ülke insanına yaşatmasın!

ÇAYHABER: 1980 sonrasında çok sevdiğiniz, uğrunda canı pahasına mücadele verdiğiniz vatanınızdan kaçarak gitmek sizi nasıl etkiledi?

-Kim olursa olsun, düşüncesi ne olursa olsun ve hangi sebeple olursa olsun,   bu ülkeye mensubiyet duyan bir insan,  ülkesinden uzaklaşmak zorunda bırakılıyorsa,  bu ülkeyi yönetenlerin mutlaka bunun sebeplerini ve sonuçlarını çok iyi analiz etmesi gerekir.  Özellikle,  bizler gibi,  ülkesine kan ve can bağıyla bağlı bir  ' ezâ -  cefâ - fedâ ve gözyaşı nesli ' ni vatanından uzaklaştırılması,  kelimelerle ifade edilemeyecek kadar ağır tramvalarıda beraberinde getirmiştir.  Birçok sevdiğim insanı yurduma girememe durumundayken kaybettim.  Ailemden,  can kardeşlerimden,  sevdiklerimden ve özlediklerimden on bir koca yıl uzak yaşadım.  Özlemlerle yanıp.  kavruldum onca yıllar.  Bunlar,  insan hayatında çok çok ama çok önemli yaşanmamışlıklardır.

Bizler,  en büyük sevdalarını vatan ve milleti uğruna fedakârca terletmiş bir büyük fedâ nesliyiz.  Tarih bunu böyle yazsın dilerim ve isterim.

ÇAYHABER: Diyarı Gurbette vatandan uzak yıllarınızı kısaca anlatabilir misiniz?  

Hayatımdaki hicran - hüzün ve hasret yıllarımdır o yıllar.

Hamdü Senalar olsun Rabbimden gelene diyerek,  teselli bulduk ve sabır gösterdik diğer kardeşlerimiz gibi.

Bizler tevekkül sahibi insanlarız. Ülkü Ocakları bize,  sabretmeyi ve Allah’ın ipine sarılmayı öğretmiştir.  Daha kötü şartlarda mücadele eden hapishanelerdeki Ülküdaşlarımızın hâli ortadayken,  bizlerin şikâyette bulunması zaten düşünülemezdi.

Tek üzüntümüz,  sevdiklerimizin hastalık ve ölümlerinde,  yanlarında olmamaktı.  Dedemi,  ninelerimi ve diğer birçok yakınımı o dönemlerde kaybettim.

Yine,  kardeş ve Kız kardeşlerimin düğünlerinde bulunamadım.

Kaderin önümüze koyduğu şartlara ' Eyvallah' dedik ve hayat mücadelesine diyarı gurbette devam ettik.

Bu sürgün hayatımız on bir yıl sürdü.       

Bilahare,  gelip aklandık.

O gün bugündür bir ayağımız burada bir ayağımız yurtdışında hayat mücadelesine devam ediyoruz.

ÇAYHABER: Türkiye’nin bugünkü içerisinde bulunduğu durumu 1980 öncesiyle karşılaştırdığınızda farklılıklar nelerdir?

Bugün ile seksen öncesi arasında sadece senaryoda nüans farklılıkları vardır.  Küresel güçler, Türkiye üzerinde her zamanki emellerini ve oyunlarını sergilemeye devam ediyorlar.  Seksen öncesi,  bu oyunları bozan ÜLKÜCÜLER vardı.  Bugün yine onlar var.  Lâkin bugün,  durum dünden farklı.  MHP GENEL MERKEZİ,  ülkücülerin sokakta,  üniversitelerde,  fabrikalarda,  kısacası; hayatın her alanında inisiyatif kullanmasına ipotek koymuş durumda. Anlaşılacağı üzere,  ülkücüler, ülküsüzlüğe mahkûm ve mecbur edilmiş durumda!

Bugün,  seksen öncesinden çok daha yoğun ve derin problemlerle karşı karşıyayız.  Bugün,  dünden daha büyük tehlikedeyiz.

İçte ve dışta ihanet çeteleri. ..

Birde buna ihmal ve göz yummalar eklenince,  tehlike iyice büyüyor!

Haramiler artık her yerde!

Katiller içimizde. Yanı başımızda. Şehitlerimizde,  caddelerimizde, sokaklarımızda.

En kötüsü,  üniversitelerimizde,  devlet dairelerimizde.

Ve de,  meclisimizde!

Her gün,  her saat ve her dakika geleceğimize ve hürriyetlerimize küfür ve tehditler yağdırıyorlar. Kanun nizâm tanımayan unsurlar düne nazaran misliyle çok.

Bütün bu durumları,  hukuk kuralları içerisinde ve devlet eliyle halletmek zorundayız. Hem de ivedilikle.  Türk Devlet aklı bunu başaracak bilgi,  beceri ve donanıma sahiptir.  Yeter ki,  bu özellikleri harekete geçirecek irade olsun.

Türkiye’nin, bir menfaat toplumu olmaktan hızla uzaklaşıp,  birlik - beraberlik ve fedakârlık unsurlarına yeniden dönmesi,  silkiniş ve yeniden dirilişimizin başlangıcı olacaktır.  Ben böyle düşünüyorum.

ÇAYHABER: Avrupa da uzun yıllar kaldınız. Türkiye’nin Avrupa birliği ile son zamanlar yaşadığı sıkıntılar nasıl görüyorsunuz?

Avrupa Birliği  (AB ) bir Hristiyan kulübüdür.  Bunun böyle olduğunu bilip kabûl etmedikçe,  daha uzun yıllar o kapılarda el pençe divan dururuz. 

Ebetteki Türkiye dünya ile uyum sağlamak durumundadır.  Ama hiç kimsenin kapıkulu olmadan!  Hiç kimseye yalvarıp, minnet etmeden. Bir şeyleri onlar istiyor diye değil,  milletimizin ihtiyacı ve ali menfaatleri doğrultusunda,  öyle gerekiyor mantığı ile yapmak gerekir.

Avrupa Birliği, işlevini yitirmek üzeredir.  Kendi içerisinde büyük problemler yaşamaktadır. Çok uzun sürmeyecek bir zaman dilimi içerisinde,  öyle zannediyorum ki,  bu kriz daha da büyüyecektir.

Yani,  AB dağılma sürecine girmiştir.                              

Türkiye'nin bu birlikten elde edebileceği bir faydanın olabileceğini düşünmek,  boş bir hayalden başka bişey değildir.

ÇAYHABER: Türkiye’de düşünülen başkanlık sistemi konusunda sizin görüşleriniz nelerdir?  

Türkiye'nin en büyük meselesi,  başkanlık sistemi değildir.  Demokrasinizi geliştirmeden ve adaleti,  hukukun üstünlüğünü tesis etmeden,  yıllardır başkanlık sistemi diye tutturanlar,  kendi şahsı emellerini tesis etme kavgasındalar. Bunların derdi başka.  Her türlü yetkiyi alabildiğine kullanan bir şahıs,  daha hangi yetkiye ihtiyacı var ki?

Milli birliğimize, üniter devlet yapımıza ve hürriyetlerimize tehdit oluşturan böylesi bir projeye hiçbir ülkücü ve hiçbir Vatanseverlik enstrüman olamaz,  olmamalıdır...

Bu mesele,  bir şahsı ve onun hanedanlığını ülkenin başına musallat etme meselesidir. Maalesef,  Devlet Bahçeli ve etrafındaki yalakalar bu projede şu ana kadar önemli görevler üslenmişlerdir!

İleriki günlerde,  neyin karşılığı olarak bu desteğin esirgenmediğini daha net göreceğiz elbette.

ÇAYHABER: Tatbiki de Ülkücü Hareket ve Sizin söyleminizle Balgat… MHP nin ve Bahçeli’nin parti içi durumu hakkında görüşleriniz nelerdir?

Bahçeli,  Türkiye ve Ülkücü Hareket siyasetinde bir projenin adıdır. Büyük Ortadoğu Projesinin  (BOP) bir ayağı da kendisidir. O’nun Ülkücü kadrolar yetiştirme,  onları devlet kadrolarına yerleştirme veya Ülkücü Hareketi iktidara taşıma gibi bir meselesi asla yoktur. O, her be zaman dara düşse,  akp ' yi ve R.T.Erdoğan'ı kurtarmak, can simidi olmak,  yedek lastik olmak gibi bir görevle vazife kılınmıştır.

MHP, son hâliyle,  ülkücülerin partisi olmaktan öte bir konumdadır. 

ÇAYHABER: 2011 yılında yapılan referandum öncesi Samanyolu TV bir röportajınız oldu. Bu konuda sizleri tenkit edenlerde oldu, söylemlerinizi haklı bulanlarda oldu. Neden böyle bir röportaj verme gereği hissettiniz?

2011 yılındaki referandum,  inandığım ve hayatım boyunca savunduğum değerler açısından benim için son derece önemli idi.

Bu referandumun benim ve benim gibi düşünen ülkücü kardeşlerim açısından,  katil Kenan Evren 'in adalet önüne çıkarılması çok önemliydi. Darbeciler ve darbeci zihniyet mutlaka yargılanmalıydı ki,  bir daha hiç kimse darbeye tevessül etmesin.  Yargılanmalıydı ki, idam edilen ülküdaşlarımızın içimizi yakan o tarifsiz acıları bir nebze olsun dinsin.

Maalesef bu yargılanma yapılamadı.  İktidarın bu konudaki samimiyetsizliği dağa sonra ortaya çıktı.

Ben bu konuda elimden gelen her türlü samimi gayreti ortaya koyduğuma inanıyorum.  O süreçte verdiğim bütün beyanatlar, kendi hür iradem sonucudur.  Hiçbir medya kuruluşu yada hiç kimse bana ' gel seninle bir röportaj yapalım '  veya ' şöyle bir beyanat ver ' gibisinden bir teklif veya bir telkinde bulunmamıştır.  Kaldıki,  bulunmasına da zaten imkân yoktur.

Bu hususta bazı arkadaşlarımın beni yanlış anladıklarını biliyorum.       

Ne var ki,  bu hususta benim için önemli olan husus,  vicdani muhasebemdir. Şurası da muhakkaktır ki, bu dünyada herkesi memnun etmek mümkün olmadığı gibi,  herkesin aynı şekilde düşünmesi de mümkün değildir. 

O gün ortaya koyduğum tavır,  hür iradem sonucudur ve benim doğrumdur. Bazı arkadaşlarımın farklı düşünmedi de onların doğrularıdır. Meseleye böyle bakmak lazımdır.

ÇAYHABER: Son olarak Çayelilisiniz. Burada dostlarınız, dava arkadaşlarınız var. 2009 yılında yapılan yerel seçimler öncesinde seçim çalışmalarına katıldığınızla ilgili dava arkadaşlarınız size bir kırgınlıkları olduğunu gördük. Siz de onlara karşı kırgın mısınız?

2009 yerel seçimlerinde bir kardeşime gelip destek vermeye çalıştım.  Benim için burada söz konusu olan,  o kardeşimle olan hukukumdur. Burada parti meselesi yoktur. Kardeşlik,  arkadaşlık ve dostluk hukuku öne çıkmıştır. Yanlıştır veya doğrudur,  bu tartışılır.  Lâkin,  hiç kimse benim ülkücülüğümü tartışamaz.

O günlerde de söylemiştim ve bir daha söylüyorum :    

Benim bir önümde şehit kardeşlerim vardır. O makama birkaç kere yaklaştım ama nasip olmadı.  Herkes yerini de, duracağı yeri de iyi bilmeli.

Ülkücü olabilmek her bedenin taşıyabileceği kadar hafif bir yük değildir!

 

 

 

Editör: HABER MERKEZİ