Temsilcimiz Dilek Aslan, Eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı ile Rize’yi son aylarda en çok meşgul eden sendika olayını, Türkiye gündemini meşgul eden başörtüsü yasasını, çayı ve çaykuru, çay üreticilerini ilgilendiren gübre de zammı konuştuk. İşte Mataracıdan çarpıcı açıklamalar;

Mataracı, Çay üzerinde bir takım çevrelerce entrikalar döndüğünü söyleyerek, “ Çayı bir takım insanlar özel sektöre doğru yönlendirmenin gayreti içerisindeler. Ben çaykurun kesinlikle özelleşmemesi taraftarıyım. Çaykur sizinde ifade ettiğiniz gibi zaten özelleşmiş. Bu gün Çaykurun içerisinde 242 özel çay fabrikası var. 6–7 bin ton kapasiteli imal işleme kapasitesi var. Ama bu müessese öyle bir durumda bekliyor ki, “Çaykur bir kota koysa da ben üreticiden elinden ne zaman çayı kapsam alsam. Nasıl olsa parasını da istediğim zamanda veririm” düşüncesindeler. Ben panellerde de söyledim. Devletle özel sektör yarışamaz. Özel sektörle devlet karşılıklı bir masanın etrafında oturmaları lazım. 1984–85 te ilk özelleştiği zamanda zaten yanlış oradan başladı. Özelleştirme plansız programsız yapılmış önüne gelen özel sektör gibi hayvanlarını koyduğu ahıra bir kıvırma makinesi, soldurma birde fırın koymuş. Çay fabrikası yapmış. Üreticinin çayını almış, kuru çay yapmış, satmış, parasını alamamış. Haliyle parasını alamayınca da işçinin parasını yıllarca verememiş. Hatta devlete vergisini ve sigortasını da ödeyememiş. . Özel sektör devletle yarışamaz. Birisi maraton koşuyor, biriside 100 metre koşuyor. Devletin imkânlarıyla özel sektör yarışamaz”

Rize'de 55 yıldır Çaykurda örgütlenmiş bir sendika var. İki ay önce Hak İş'e bağlı öz Gıda iŞ sendikası Rize'ye gelerek Çaykur işçilerini örgütlemeye çalışıyor. Siz bu iki sendika arasındaki mücadeleye nasıl bakıyorsunuz?

'Çalışan işçi kardeşlerimizin iş güvenceliği bakımından sendikalaşmalarından doğal bir şey olamaz. Ben sizin ifade ettiğiniz bu gelişmeleri sizin gazetenizde ve Görsel basında izledim. Benim dikkatimi şu konu çekti. Bir sendika kardeş sendikaya en azından nezaket gereği mevcut sendika ve işçilerin üzerinden baskılar yapılmaması lazım. Elbette ki bir sendikanın kendisine üye yapması kadar doğal bir şey yoktur. Ama sendikalı olmayan bir işçi kardeşimizin üzerinde bu çalışmalarını yapılırsa daha iyi olur. Fakat burada 55 yıldır Türk İş'e bağlı bir sendikalaşma var. Şükür Allah'a ki büyük bir özveriyle görevlerini yaparak bu güne kadar da gelmişler. Mevcut sendikalar işçilerinin üzerinde bir takım baskılar yapmasını ben hoş karşılamıyorum. Eğer işçi kardeşlerimiz bağlı oldukları sendikadan gerekli faaliyetlerde randımanlarını alamazlarsa, sendika temsilcilerinin özlük haklarını savunamadıklarını göremezlerse tabiî ki en doğal haklarıdır ve başka bir sendikaya meyil etmeleri normaldir. Buna saygıda duymak gerekir. Ama benim bu sendikanın kurulduğu günden beri çok değerli tanıdığım sendikanın ilk kuruluşunda Allah rahmet eylesin. Rizespor'a da büyük katkıları olan Reşat Uçak’tan, Rahmi Rakıcıdan tutun ve İsmail Topçuya kadar hatta Çayelili bizm bir arkadaşımız vardı. Aslan Girit Bey çok güzel bir şekilde bu görevi yürütmüştür. Yani çok değerli başkanlar gelmiş geçmiş ve bu görevi de layıkıyla yapmışlardır. Ama neden böyle bir yarışın içine girildi anlamış değilim. İşyerlerinde çalışmayan sendikasız işçilere çalışmalarını yoğunlaştırılırsa daha iyi olacağını düşünüyorum'

Şu an meclisten geçti. Cumhurbaşkanlığına sunuldu. Üniversitelere başörtüsünü serbest bırakacak yasa tasarısı geçti. Özelikle CHP'nin bu yasanın toplumu yaralayıp böleceği iddiaları var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

'Türkiye anayasal bir hukuk devletidir. Anayasada değişmeyecek 1,2 3 maddesi vardır. Ben Türkiye’de böyle yoktan bir gündem yaratılmasını hiç te hoş karşılamıyorum. Üniversitede okuyan Gençlerimizin elbette böyle bir ayrıcalığa tabi tutulması bir vatandaş olarak hakikaten bu güne kadar beni de çok üzmüştür. Yani bir genç kardeşimiz başını bağlamış diye eğitim özgürlüğünden alıkonması kadar anayasal ve eşitlik özgürlüğüne aykırı bir şey olamaz. Bunun giderilmesi içinde uzlaşıyla bir takım çalışmalarla bu işin önüne geçilir. Yani Türkiye'nin bu gün üniversitelerin bağlı oldukları anayasal yasa çerçevesinde öğretim Eğer anayasa mahkemesi bunu görevlerini yerine getirmektedir. Yasalarda bir kısıtlama varsa bu gün dikkat ederseniz iki aya kadar böyle bir gündem yoktur. Ama öğrencilerde bir ızdırap vardı. Hiç tasvip edilemeyecek davranışlarla karşı karşıya kalmışlardı. Bu gibi Türkiye’nin çok hassas konusu olan meseleleri Türkiye’yi huzurlu giden bir ortamdan huzursuzluğa getirmeye gerek görmüyorum. Bir anayasa değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklik içinde üniversite rektörlerinin bir açıklamaları bulunmuştu r. Bu anayasa değişikliği içinde birde yüksek öğretim kurumu kanunu 17.maddesinin bir takım sıkıntılar doğuracağı düşüncesiyle anayasa değişikliği Sayın Cumhurbaşkanının önünde. Bu gün ve ya yarın değerlendirmeyle tahmin ediyorum yakın zamanda onaylanacak. Onaylandıktan sonra Ana muhalefet partisi başkanı Deniz Baykal anayasa mahkemesine getirecek. Eğer anayasa bunu reddederse mesele kendiliğinden halloluyor. 17. maddeye hiç gerek kalmayacak. Anayasa mahkemesi yürütme kararı almışsa o zaman ikinci bir sıkıntı olacak. Anayasanın geçici 17. maddesiyle bazı üniversite rektörlerinin” Anayasal hukuk devletiyiz. Anayasa neyi emrediyor ise ona uymak zorundayız “diye beyanlarda bulundular. Kocaeli üniversitesinde birçok öğrencilerin başını açıp okula alındıklarını ama bilahare haklı olarak üniversite rektörlerinin anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadan bu şekildeki tutumunu öğleden sonra haklı olarak değiştirmiştir. Ama inanıyorum ki, bu sıkıntıda giderilmiş olur. Bu sorunu Türk kadınının hiç te hak etmediğinin üzüntüsünü çekiyorum”

Peki, kamuda aynı yasak devam ediyor, buna ne diyeceksiniz?

Üniversiteye bu serbestliği getirdiler. Yarın lisede ya da ilkokulda okuyan öğrencilerimiz bu başörtüsünü takmakta ısrar ederlerse bunların önüne geçmek mümkün mü. Bu en doğal hakları çünkü anayasada hüküm var oda örtecek. Türkiye’de böyle zamansız bir takım değişiklikleri ele almak önemli değildir. Kamu alanında üniversitede okuyan gençlerimiz okulu bitirdikten sonra başını örtüp iş hayatına başlamaları kadar doğal bir şey yoktur. Birde şekil olarak çene altından bağlamayı çıkarttılar. Çene altı nedir. Bir hanım başörtüsünü istediği şekilde bağlar. Bu bir bayanın saç şekline kendinin karar verememesine, dıştan müdahale edilmesi gibidir. Benim annem, ninem nasıl başını bağlamışsa şimdide öyle bağlanabilir. Siz böyle bağlarsınız, bir başkası başka şekilde bağlar. Başını örten insanlara sen şu şekilde örteceksin, bu şekilde örteceksin diyerek müdahale etmek hiç hoş değil. Altını çizerek söylüyorum. Önemli olan bir kadının başını örtmeli mi, örtmemeli mi. Bizim dini inançlarımıza göre bir kadın başını örtmeli. Kıstas Kuran’ı kerimdir. Ben fetva verecek düzeyde değilim. Ama bir Müslüman çocuğu olarak Kurandaki ayetlere göre kadın başını örtecek. Bunun daha ötesi yok. Benim üzüldüğüm nokta bu kadar uyum içerisinde yan yana başı açık başı örtülü giderken pat diye türban meselesini gündeme oturtmayı da uygun görmedim. Zamanlama bence yanlış. Merdivenler basamak çıkılır. Türkiye’de anayasal bir hukuk devletidir. Anayasada nasıl yazılıyorsa her kamu görevlisi, her vatandaşta ona uymak mecburiyetindedir. Bu güne kadar böyle bir sorun varmıydı. Bu kadar insanları bölmeye meydanlara çıkartmaya gerek varmıydı. Ben bu filimi yılar öncede görmüştüm. Sadece aktörler değişti. Ülkenin bir takım huzursuzluğa, kaosa sürüklemek için çevreler var. Bunlara yöneticilerin fırsat vermemesi lazım”

Türkiye’de Çaykur gibi özelleşmeyen çok az sayıda KİT kaldı. Çaykur’un özelleşmemesinin çeşitli sebeplerinden bir tanesi de Rizeli Başbakanların olmasıydı. Çaykur ilerde özelleşecek mi?

Çay üzerinde bir takım çevrelerce entrikalar döndüğünü biliyoruz. Çayı bir takım insanlar özel sektöre doğru yönlendirmenin gayreti içerisindeler. Ben Çaykur’un kesinlikle özelleşmemesi taraftarıyım. Çaykur sizinde ifade ettiğiniz gibi zaten özelleşmiş. Bu gün Çaykur’un içerisinde 242 özel çay fabrikası var. 6–7 bin ton kapasiteli imal işleme kapasitesi var. Ama bu müessese öyle bir durumda bekliyor ki, “Çaykur bir kota koysa da ben üreticiden elinden ne zaman çayı kapsam alsam. Nasıl olsa parasını da istediğim zamanda veririm” düşüncesindeler. Ben panellerde de söyledim. Devletle özel sektör yarışamaz. Özel sektörle devlet karşılıklı bir masanın etrafında oturmaları lazım. 1984–85 te ilk özelleştiği zamanda zaten yanlış oradan başladı. Özelleştirme plansız programsız yapılmış önüne gelen özel sektör gibi hayvanlarını koyduğu ahıra bir kıvırma makinesi, soldurma birde fırın koymuş. Çay fabrikası yapmış. Üreticinin çayını almış, kuru çay yapmış, satmış, parasını alamamış. Haliyle parasını alamayınca da işçinin parasını yıllarca verememiş. Hatta devlete vergisini ve sigortasını ödeyememiş. Evvela özel sektör çay fabrikaları kurulurken bunlar daha baştan belirli ölçülerde yapılması lazımdı. 25 yada 50 ton kısas koyacak kapasite olan özel sektöre girecek diyecekti. Onun altında olanlar özel sektör fabrikası isletemez diye bir kısas koyması lazımdı. Özel sektör devletle yarışamaz. Birisi maraton koşuyor, biriside 100 metre koşuyor. Devletin imkanlarıyla özel sektörün imkanları aynı mıdır? Bu gün özel sektörün elindeki kuru çayı satmış paralarını alamamış. Ama Çaykur ve dış pazarda Allah’a çok şükür depolarda kuru çay kalmamış. Artı üreticiye parasında zamanında vermiş. Bu geçmiş yıllarda böyle değildi ama. Planlı programlı bir kurum var. Çok ciddi olarak ele aldı. Geçen gün Çaykur Genel müdürü Sayın Ekrem Yüce’nin açık olarak mert olarak söylediği bir ifadesinden çok mutlu oldum. Basının , “Çaykur ne zaman Özelleştirilecek” sorusuna, sayın genel müdür kendilerine “ ben buraya geleli 5 yıldır bana bu soruyu soruyorsunuz, ama en ufak böyle bir şey yoktur. Ve özelleşme kesinlikle olmayacaktır” diye ifade kullandı. Bu düşünceyi onunla paylaşıyorum. Ben Sayın Yüce’ye ayrıca Rizeli olarak teşekkür ediyorum. Çaykur özelleşmiştir özelleştirmeye gerek yoktur. Hem kurumun rahat etmesi hemde çay üreticisinin rahat etmesi açısından, Çaykur üreticinin parasını veriyor. Çayının pazarlamasını da yapıyor. Sadece çay alımlarında sıkıntı olmuş. Kota uygulaması yapılmış. Bunu da özel sektörün elindeki kapasiteyle giderebilir. Çaykur özel sektörü karşısına alsın. Onun 6–7 bin ton kapasitesi atıl vaziyette duran bir kapasite orada beklerken Çaykur üreticiyi böyle sıkıştırıp, üreticide haklı olarak özel sektörün kucağına düşmemesi için özel sektöre belirli imkânlar, belirli yönetmeliklerle bağlantı yapıp o kotayı da çaykur koymaz. Üreticide çayını rahat bir şekilde satmış olur. Üreticide özel sektörün kucağına düşmemiş olur. Yani burada Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Kapasite özel sektörün elinde var. Çaykurda bunun sıkıntısını çekiyor, en çok izdihamın olduğu ay olan mayıs ayında kota koyuyor. Buda hallolunacak bir meseledir”

Hükümet çaylıkların sökülmesiyle ilgili bir tasarı hazırladı. Bu konuyla ilgili görüşleriniz nelerdir?

Kimse Rize’de ekilen çaylıkları sökmeye kalkmasın, kalkamazda. Vatandaş ekmiş, devlet ona güvenceyi vermiş. Karşılıklı anlaşmış yapmışlar. Eğer sen bunu devlet olarak denetleyemezsen suç sende.

Çayda kullandığımız gübrenin dolar aynı yerde durduğu halde yüzde yüz artmasının sebebi nedir sizce?

“Bu yeni bir sorun. Yıllardır çay üreticisinin çay fiyatları tespit edilirken bir takım girdileri vardır. Gübresiydi, işçiliğiydi, bakımıydı, onarımıydı. Ziraat odaları da sağ olsunlar sorarlar bir kilo yaş çayın fiyatı ne olsun diye. Bunlar ebetteki çok iyi bir çalışmadır. İlgili kurumlar bu konuda ziraat odası, Ticaret odası gibi sivil toplum örgütleri değerlendirmeyi yapıyorlar. Bu yıl hakikaten sizinde ifade ettiğiniz gibi üreticiyi bekleyen çok önemli bir sorun var. Gübre bire dört artmış vaziyette. Hayretle okudum ve duydum. Acaba çay üreticisi bunun altından çıkabilecek mi diye düşündüm. Tarımda kullanılan çiftçi vatandaşlarımız orta anadoluda ve Güneydoğu andoludaki gübre kullanan vatandaşlarımız bu yükün altından nasıl kalkacaklardır. Doların düşmüş olmasına rağmen B ire dört artmış olmasının bazı spekülatörlerin olduğunu, bazı vurguncu firmalar olduğundan ileri geliyor. Ben bunu bir takım siyasilerin, ilgili kuruluşların çaykur ve ziraat odası ve buna bağlı diğer sivil toplum örgütlerinin bu günden itibaren daha zaman kaybetmeden bu konuda çalışmalarına başlamaları lazım. Yoksa bu gübre fiyatıyla çay üreticisi bunun altından kalkamaz. Türkiye’deki gübrenin hammaddesini ithal edenleri siz basın olarak araştırma yaparsanız, yani kimler ithal ediyor hangi firma pazarlıyor. Haklıda bilinçlendirmiş olursunuz. Biz bunu söylersek yanlış değerlendirilmelere sebebiyet verir. Bu kadar farklı bir fiyatın nereden kaynaklandığını sizde bulursunuz. Tarımla sanayi iç içe olan b ir kuruluştur. Siz birini alıp birine tercih edemezsiniz. Bir ülkenin tarımı ne kadar güçsüz olursa insanlarının yoksullukları da o kadar olur. Elbette ki, sanayide de bir takım atılımlar yapılmalıdır. Türkiye bunu başarmıştır başarma ya da devam edecektir. Ama yurt dışındaki bazı ülkelerde bazı çevreler önünü kesmeye çalışıyorlar. Bunu yaparsanız AB den ötürü yanlış yaparsınız. Tarım bir ülke için olmazsa olmazlardan bir tanesidir. Bir ülkenin temelidir. İnsan ekmeksiz durabilir mi. Mümkün mü? Bu tarıma dayalıdır. Bu gün insanın yaşantısına bir bakın. Tarıma girdisine bakın. Tarımı hiçbir zaman istismar etmemiz lazım. Tarım olmazsa olmazlardan bir tanesidir. Bunu çok iyi bilmemiz lazım” dedi.

Editör: HABER MERKEZİ