Modern çağın renkli dekorunun ardındaki izbe, karanlık ve tezat dünyayı bize hatırlatmaya çalışan distopik kurguların sıkça başvurduğu 'hayatın formatlanması' meselesi her geçen gün biraz daha sıradan gerçeklik halini alıyor. Yıllar önce bir gün hayatımın önemli bir kısmını içine doldurduğum ve salyangozun kabuğu misali bağlandığım dizüstü bilgisayarımın yedeğini almaya karar vermiştim. İçinde sadece kişisel değil işe yönelik birçok dosya bulunduğundan kaybolması ya da çalınmasının tam bir felaket olacağını fark etmiştim. Yedekleri aldım, hatta çalınma riskine karşı yedek dosyalarını bile şifreledim ve eve döndüm.
Detaylarını bu köşede zamanında yazdığım için çok ayrıntıya girmeyeceğim ama o akşam Murphy'nin aksilikler ve acı tesadüfler zincirine esaslı bir örnek olacak şekilde olmayacak işlerin hepsi oldu ve bilgisayarımı ve yedek diski taşıyan çantam arabamın bagajından bilmediğim (ve hâlâ merak ettiğim) başka bir yere doğru yola koyuldu. Çalınan çantamın içinde aynı zamanda o dönem pek bir meşhur olan PDA adlı cep bilgisayarım, birkaç dakika önce şarjı bittiği için içine attığım cep telefonum, anahtarlarım ve kişisel evraklarım da vardı.
Özetle birkaç dakika içinde bütün telefon numaralarına, adreslere, e-posta yazışmalarına, anlaşma, sözleşme, haberler ve daha nice şey içeren dijital dosyalarıma, şarkılarıma, fotoğraflarıma, şifrelerime, hazırladığım sitelerin kaynak kodlarına, yazmakta olduğum kitabımın yarıdan fazlasının bitmiş haline, evimin ve gazetedeki odamın anahtarlarına veda etmiştim.
Bilgisayara benim kadar bağımlı bir işiniz olmasa bile yıkımın korkunçluğunu tahmin edebilirsiniz. Elbette hiçbir araştırma sonuç vermedi ve ben sahip olmamama rağmen birkaç ay daha taksitlerini ödemeye devam ettiğim bilgisayarımı bir daha hiç görmedim.
O zamandan beri bilgisayarımda neredeyse hiçbir şey tutmuyorum. Adresler, telefonlar, e-postalar, resimler, şarkılar, sık ziyaret edilen siteler; kısacası mümkün olan her şeyim internette. Neyse ki her geçen
gün biraz daha gelişmiş hizmetler bunu daha da kolaylaştırıyor. Bir dönem ciddi bir bütçe ayırmanızı gerektiren hizmetlerin artık misliyle gelişmişi bedava. Böylece aslında tam olarak nerede olduklarını bilmediğim hayatıma dair kırıntılarıma internet tarayıcımın penceresinden ulaşabiliyorum. 'İnter-net'in; yani ağ denilen şey bu değil de nedir?
Panzehirin kökünü zehirden alması gibi dijital yaşamın dertlerini yine dijital çözümlerle halletsek bile bu bizi yanıltmasın. Kendi kontrolümüz dışındaki gelişmeler konusunda hâlâ fazlasıyla korumasız ve kırılganız. Yani yukarıda beni kurtarmış gibi görünen senaryoya bir de şöyle bakalım: ya şifrelerim birilerinin eline geçerse?
Yani ya bir gün bilgisayarı açıp fotoğraflarıma, belgelerime ya da mektuplarıma bakmak için bağlandığımda birkaç saat önce çalışan şifrem işlemez hale gelirse? Bütün bilgilerim aynı şekilde benden birer birer kopup giderse?
Haydi bu bir ihtimal; biraz daha paranoyak düşünelim: ya birisi aslında zaten şifrelerimi ele geçirmiş de benimle birlikte bütün hayatımı an be an gözetliyorsa? Yazdığım ve aldığım her mektubu, yüklediğim her fotoğrafı, yarattığım her belgeyi, konuştuğum her kişiyi, konuştuklarımı, gezdiğim siteleri izliyorsa? İmkânsız diyebilir misiniz buna? Üstelik istihbarat, teknik takip dediğimiz o bin yıllık sanat zaten bu değil midir?
Ben şimdi size iki taraf arasında şifresiz bir protokol kullandığı için devletin bütün MSN kayıtlarını izlediğini ve arşivlediğini söylesem itiraz edebilir misiniz? Teknik olarak imkânsız diyebilir misiniz? Gazetelere haber olarak geçen olaylardan o an dikkat çekmeyen birkaç örnek sıralasam şaşırır mısınız?
Ben MSN kullanmıyorum ama kullanıyor olsaydım hemen getir.net/6es adresine gider ve SimpLite adlı bedava MSN kriptolama uygulamasını yüklerdim. Dünyanın en yoğun MSN nüfusuna sahip bir ülkede kullanıcıların hoyratlığına mı yoksa bütün rakipleri şifreli ortama geçmişken Microsoft'un şifresiz devam etmesine mi şaşmalı bilemiyorum. Eğer o mahrem sohbetlerin aslında ne kadar uluorta olduğunu görmek isterseniz de getir.net/6et adresindeki küçük yazılımı yükleyin ve ta-taa! İşte ağınızdaki bütün sohbetler ekranınızda canlı yayında! Siz bir de profesyonel olarak buna kafayı takanların yaptıklarını düşünün.
Peki hadi şifrelerinizi kaptırmadınız, devletin de sizi adamdan sayıp takip ettiği yok. Peki bu Google'a, Facebook'a, ona, buna verdiğimiz bilgiler ne oluyor? Üstelik gönüllü veriyoruz bir de!
Özetleyecek olursak modern distopyamızın üç zayıf noktası var: bilgilerin sahipliği ve korunması, tehditlerin algılanması ve elenmesi, son olarak da tatsızlıklara karşı en azından basit tedbirlerin alınması.
Galiba en iyi tedbir İntel'in kurucusu Andy Grove'un dediğini unutmamak: sadece paranoyaklar hayatta kalır!
Serdar Kuzuloğlu - Radikal 
Editör: HABER MERKEZİ