Trabzonspor’un evinde Bursaspor’a 2-1 mağlup olarak Çaykur Rizespor’u küme düşürmesinin yankıları devam ederken, Çaykur Rizespor Kulüp Başkan Vekili Halim Mete, Trabzonspor’a meşhul hikaye “İpin Ucu Puştun Eline Geçti”yi hatırlatan göndermede bulundu.

İş dünyasında anlattığı fıkralarla ve esprili kişiliğiyle de tanınan Mete, sosyal paylaşım sayfasından yaptığı açıklamada, “Kayserispor Sergen Hoca'nın ayrılmasıyla bir düzelme sürecine girmiş ve kurtulmuştu, son beş maç kala Bursaspor'la aramızdaki puan farkı on bir idi, ancak Çaykur Rizespor futbolcularımızın ve hocamızın gösterdiği gayretle son haftaya iki puan farkla ve averaj avantajıyla girmiştik, Bursaspor'daki düşüş, Çaykur Rizespor'daki yükseliş bizi son maça kadar taşımıştı, Ama yinede ipin ucu bizim elimizde değildi, rakibimiz Bursaspor son maçını galip bitirmemeli, başka bir deyişle üç puan almamalıydı.” İfadelerine yer vererek son maçlar öncesinde ipin ucunun Trabzonspor’da olduğuna vurgu yaparak, Trabzonspor’un da Süper Ligde son 10 haftadır yenmeyenin dövüldüğü Bursaspor’a bir garip şekilde 2-1 mağlup olması nedeniyle o meşhul hikaye “İpin Ucu Puştun Eline Geçti”yi hatırlamamıza neden oldu. Mete, Kulüp Başkanı Metin Kalkavan’ın “Rize 100-500 yıl da geçse bunu unutmaz. Bu kadar net. Bu bir daha düzelmez.' Sözlerine de destek vererek 'bu olay 100 sene unutulmayacaktır” dedi ve “Denizci olduğumuz için Mücadele etmek kanımıza işlemiş, unutmayacağız ama mücadelemize devam edeceğiz. Bekleyip görelim ama çalışarak.” dedi.

Açıklamasında, yönetimsel olarak da hatalarının olduğundan Yeşil Mavili taraftarlardan özür dileyen Başkan Mete, sezon başlarken ilk 10, hatta ilk 6 içinde yer alarak Avrupa'ya gitmeyi hedeflediklerini ancak yaşanan bazı olumsuzlukların da eklenmesiyle çok şanssız bir sezon geçirdiklerini belirterek, devre arasında yapılan transferlerden de geç verim aldıklarını söyledi.

Ligde oynadıkları 34maçın 16’sından puan alabildiklerini, 18’inden puan çıkartamadıklarını ve maçların %55'ini kaybetmelerine rağmen ümitlerini son haftaya taşıdıklarından “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözünü kullanan Mete, bundan dolayı “Komşumuzdan beklenti içinde olmak doğal hakkımızdır” diye konuştu.

Trabzonspor yönetiminin ve teknik direktörünün cevaplaması gereken bazı soruları olduğunu açıklamalarına ekleyen Başkan Vekili Halim Mete, Trabzonspor’a olan serzenişiyle birlikte o sorularını da yazısına ekledi ve “İstanbul'da Kartal'da yaşayan birisi olarak en yakın dostlarım, hemşehrilerim, ortaklarım Trabzon'lulardır, öyle de olmaya devam edecek. O dostluklarımı, Trabzonspor yönetiminin ve özellikle hocasının yaptıklarına feda edemem.” dedi.

İşte Mete’nin o açıklamaları ile meşhur “İpin Ucu Puştun Eline Geçti” hikayesi:

SEZON SONU ÇAYKUR RİZESPOR ve KOMŞUMUZ TRABZONSPOR:

Bir sezon daha sona erdi,
Hemde kötü sona erdi, tatsız sona erdi,

Sezon başında bir çok futbolcumuzu elimizde tutamamıştık, tutmamıştık,
Eren'i, Deniz Kadah'ı, Viera'yı ve diğerlerini,
Yeni bir takım oluşturmaktı maksadımız, öylede yaptık,
Genç futbolcuları kadromuza kattık, Kweuke ile sözleşme tazeledik,

Hazırlık maçlarında başarısızdık,
Olsun dedik, adı üstünde hazırlık maçları,
Sezon başladı, hedefimiz ilk 10 içinde, hatta ilk 6 içinde olmak,
Avrupa'ya gidebilmekti,

Ancak olmuyordu, bir türlü istediğimiz sonuçları alamıyorduk,
Takım hazır değil diyorduk, uyum sorunu var diyorduk,
Hele devre arası gelsin, bir kaç transferle takımı düzeltiriz diyorduk,

Nitekim devre arasına iyi olmayan bir puanla girdik,
Birinci yarının son maçını ikinci yarının ilk maçı olarak Alanyaspor'la oynadık ve o maçtan üç puan çıkarttık,
Biraz ümitlenmiştik,

Bu arada bir şanssızlık daha yaşadık,
Kweuke'nin eşi ABD'de bir trafik kazası sonucu karnındaki ikiz çocuklarını kaybetti,
Bu kaza en iyi futbolcularımızdan biri olan Kweuke'yi ve takım arkadaşlarını üzdü,
Performanslarını düşürdü,

Devre arasında yaptığımız transferlerden uzun zaman verim alamadık, ancak son maçlarda yararlı olmaya başladılar,

Çok şanssız maçlar kaybettik, özellikle ikinci yarıdaki dört maçımızı kırmızı kartlar yüzünden 10 kişi oynamaya mecbur kaldık,

Bu durum rakiplerimizle puan farkımızı açıyor ve moralimiz giderek bozuluyordu,
Hocamız ve Yönetim Kurulumuz hakkındaki istifa çağrıları takımın da moralini bozmuştu,

Kayserispor Sergen Hoca'nın ayrılmasıyla bir düzelme sürecine girmiş ve kurtulmuştu, son beş maç kala Bursaspor'la aramızdaki puan farkı on bir idi, ancak Çaykur Rizespor futbolcularımızın ve hocamızın gösterdiği gayretle son haftaya İKİ PUAN farkla ve averaj avantajıyla girmiştik,
Bursaspor'daki düşüş, Çaykur Rizespor'daki yükseliş bizi son maça kadar taşımıştı,
Ama yinede ipin ucu bizim elimizde değildi, rakibimiz Bursaspor son maçını galip bitirmemeli, başka bir deyişle üç puan almamalıydı,

Halbuki biz neler düşünmüştük, ne hesaplar yapmıştık,
Sahamız hibritti, iç sahada en az on maçımızı almalıydık, tersi oldu, rakiplerimiz bizim sahamızda daha iyi oynadı ve çok puanlar kaybettik,
Toplam 34maçın 16 sından puan alabildik ama 18 inden puan çıkartamadık, yani %55'ini kaybettik,

Bakıyorum puan cetveline, iç maçlardaki puan sıralamasındadüşme hattının üstündeyiz, dış maçlardaki da aynen öyle, ancak genel toplamda üstümüzdeki üç takımdan ikişer puan gerideyiz,

Kabahatimizi başkasına yükleme sevdasında değiliz,
Düşen her zaman kabahatlidir, bunu biliyoruz ve bunun için de başta taraftarlarımız olmak üzere herkesten özür diliyoruz,

Buradan son maçımıza ve Trabzonspor'a gelmek istiyorum:
Türkçemizde bir söz vardır: KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR,
Biz tarihin derinliklerinden bu yana komşuyuz, hatta akrabayız, akraba gibi yakınız,
Mesela benim büyük ninem OF'UN ilk Belediye Başkanı SARALOĞUN BÜYÜK ÖMER AĞA'NIN kızıdır,
Bana göre komşumuzdan beklenti içinde olmak doğal hakkımızdır,

Kafama takılan bazı sorularım ve bazı beklentilerim var:
- Trabzon'a deplasmana gelen takımlar (Kayserispor maçından kadar) şehirde otomobilleriyle, otobüsleriyle, ellerinde bayraklarla hiç tur attılar mı? Kayserispor'un maç öncesi şehirde tur atmasına kim İzin verdi,

- Komşusu düşme potasındayken veya sadece Trabzonspor'un yenilmesiyle düşmesi gerçekleşecekken hangi deplasman takımının 4.000 seyircisine stadını açtı. Trabzonspor Paraya ihtiyacı olup ta stadı açtıysa kaybettiği maçın piriminin 1.400.000 TL olduğunu bilmiyormuydu?

- İşin teknik kısmından anlamam ama Trabzonspor'un hocası böyle bir maçta hiç kulübesinden çıkmaz mı? 90 dakikada tek bir futbolcu mu değiştirir? O da amatör bir genç mi? Galip gelmek için hiç atak yapmaz mı? Galip olduğu halde galibiyetini Beya beraberliğini korumak için hiç çaba sarfetmez mi?

- Yenmek, yenilmek, hata yapmak vs futbolun doğasında var. Ancak mücadele etmemek Trabzonspor'un doğasında yok. Yoksa bunu Ersun Yenal Hoca mı yeni icad etti. Hoca'nın Kayserispor'la, Bursaspor'la başka bir hesabı mı var?
- Bu arada Kayserispor'u, Bursaspor'u tebrik etmeden geçmeyelim,

- Artık her şey milletin önünde cereyan ediyor, bundan öncekileri herkesin gördüğü gibi bundan sonrakileri de hep birlikte görecek takip edeceğiz,

Aslında ben Trabzonspor Süper Lige çıktığından bu yana, yaşım gereği iyi bir sevdalısıydım. Trabzonspor için DOĞU KARADENİZLİNİN HIRSINI TESCİL ETTİREN TAKIM derdim, Trabzonspor'un şampiyon olmuş kadrolarını tek tek sayardım. O şampiyon olmuş takımdaki futbolcu kardeşlerimle HOCALIK dönemlerinde Kartalspor ve Rizespor'da birlikte çalıştıklarım oldu, çok yakın dostluklarım var,

İstanbul'da Kartal'da yaşayan birisi olarak en yakın dostlarım, hemşehrilerim, ortaklarım Trabzon'lulardır, öyle de olmaya devam edecek. O dostluklarımı, Trabzonspor yönetiminin ve özellikle hocasının yaptıklarına feda edemem,

İki gündür büyük üzüntü içerisindeyim, üzüntüm yıllardır kafamın içinde oluşturduğum Trabzonspor'a bakışımı birilerinin gelip yok edişinedir, Metin Kalkavan Başkanımın sözlerine aynen katılıyorum, 'bu olay 100 sene unutulmayacaktır'

Değerli Dostlarım,
Denizci olduğumuz için MÜCADELE ETMEK kanımıza işlemiş, unutmayacağız ama mücadelemize devam edeceğiz. Bekleyip görelim ama çalışarak..

Bu Mübarek Ramazan ayında hepinizi Allah'a emanet ediyorum

İŞTE O MEŞHUR 'İPİN UCU PUŞTUN ELİNE GEÇTİ' HİKAYESİ

Meşhur hikâyedir. Vakti zamanında genç bir adam, medrese eğitimini tamamlayarak bir camiye imam olarak atanır. Ne oldum demeye kalmadan da ilk Cuma namazı gelip çatar. Genç imam, heyecanlıdır; telâşlanır haliyle. Caminin yaşlı hatibinden yardım ister. Hatip, anasının gözü… Bir çare düşünür. Hatibe ayrılan mahâl ile mihrap arasına bir ip çekerler. İpin ucunu da halka şeklinde bağlarlar. Delikanlı, hutbe için mihraba çıktığında bu halkayı ayak başparmağına geçirecektir. Olur da bir hata filân yapacak olursa, yaşlı hatip ipi çekecektir. Neyse uzatmayalım salâydı, kâmetti derken bizim delikanlı, hutbe için mihraba çıkar. İpin halkasını, kaşla göz arasında ayak başparmağına geçirir ve merasime başlar:

   –Estağfurullah, estağfurullah!..

Hatip, hemen ipi çeker.

   –Estauzubillah, estauzubillah!..

İp, bu kez daha şiddetli çekilir. Genç imam, çaresizlik ve utanç içinde birkaç kelime daha sayıklasa da durum değişmez. Yaşlı hatiple, bir an göz göze gelirler. İşin içinde, bir puştluk olduğunu anlamıştır. Bir yandan sarığını-cüppesini çıkarırken, bir yandan da cemaate seslenir:

   –Ey cemaat-i müslimin hakkınızı helâl edin. Benden size imam olmaz, der. İpin ucu puştun eline geçti bir kere!..

Editör: HABER MERKEZİ