Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse, 31 Aralık 1961'de Hakka uğurladığımız Adnan Menderes'in Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'yi anlatan çarpıcı bir makale kaleme aldı. İşte o yazı:

“Dün milletimiz için hayırlı bir iş yapmamışız Vasfiye Hanım!”

Sabahleyin gazeteleri okurken, aleyhinde haber göremeyince eşi Vasfiye Hanım'a böyle seslenirmiş Tevfik İleri: “Demek ki, dün milletimiz için hayırlı bir iş yapmamışız Vasfiye Hanım!”Menderes'in Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'ydi o. 27 Mayıs sabahı darbecilere ilk meydan okuyan mebustu. Askerler Demokrat Partili mebusları Harp Okulu'na götürüp tıkmışlar. Burası bombalanacak diye de bir şayia çıkarmışlar. Herkes paniklemiş. Ama o bir köşeye çekilip namaza durmuş. Bir albay gelip bağırmaya başlamış “Tevfik İleri nerede?” diye. Namazda yakalamış onu. Hem kıyamda hem rükûda hem secdede tekmelemiş. Selam verince yakasına yapışıp “ben senin belalınım, seni öldüreceğim,” demiş. Ama aynı sertlikle cevabını almış: “Asıl bela, kendisini bela olarak gönderenin kim olduğunu bilmemektir.”   

Yüksek Mühendis Mektebi'nde başladı Tevfik İleri'nin siyasi hayatı. Aksiyon adamı olacağı daha o yıllarda belliydi. MTTB başkanlığı yaptı. 1930 yılında Razgrad'da Türk mezarlığını tahrip eden Bulgarları protesto mitingleri düzenledi.  Karayolları kontrol mühendisliğinden, Nâfia (Gelirler) Müdürlüğüne birçok görev ifa etti. Erzurum'dan Çanakkale'ye, Samsun'dan Ankara'ya birçok şehirde bulundu. 1938'de Erzurum'da ölen 32 günlük çocuğunu toprağa verirken şöyle demişti: “…ve nihayet her yurt köşesi gibi kalbimizle bağlı olduğumuz Erzurum'a şimdi canımızla da bağlanmış olduk…” Evladının defnini bile vatan sevgisine bağlayan, tevekkülü vatan toprağıyla buluşturan bir aşk bu.

Onun ve arkadaşlarının vatan aşkı 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'yle iktidara kavuştu. Samsun mebusu oldu. 10 yıl sürecek vekillik döneminde Ulaştırma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Devlet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı yaptı. Hep icracı görevler üstlendi. Ama en önemlisi o, Menderes'in Milli Eğitim Bakanı'ydı. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünün açılışında o vardı. Din derslerinin ilkokul müfredatına alınmasının, yirmi yıl aranın ardından imam-hatiplerin tekrar açılmasının altında hep onun imzası vardı. Köy Enstitüleri'ni Öğretmen Okullarıyla birleştiren cesur milli eğitimciydi. Hatipliği parmak ısırtacak cinstendi. İdealistti. Memleket aşkını hep hisseden hissettiren bir kişilikti. Milliyetçiği sözle değil, icraatla yaptı. Türk Sanat Tarihi Enstitüsü'nü kuran da, Türk Kültür eserlerinin yayınını başlatan da oydu. Ama hep endişe duydu bu vatan aşkının akamete uğratılmasından. İmam-Hatip okullarına kastı olanlardan hep saldırı bekledi. “Çok dikkatli olalım. Bu okulları doğmadan boğmak istiyorlar, mevcutları kapatmam için Türkiye'nin bütçesi kadar rüşvet teklif ediyorlar” deyip durdu.

Seçimle yenmişlerdi milletin makus talihini. Hem de üç kez. Ama şalvarlı, çarıklı köylülerin Kızılay'da, Meclis'te dolaşmalarına, oradan ülkeye hükmetmelerine tahammül edemedi darbeciler. Halkın iradesini hiçe saydılar. Diğer mebuslar gibi Tevfik Beyi de yolladılar zindana. Eşi Vasfiye Hanıma, kızları Ayşe ve Cahide'ye, oğlu Cahit'e de evlerini zindan ettiler. Evin önüne asker diktiler. 27 Mayıs'ı bayram yapanlar birkaç saat sonra kapıyı çaldılar “Neden bayrak asmıyorsunuz?” diyerek. Kahredici bir soruydu bu, vatanın görüp göreceği en vatansever ev için. Evlendiği gün eşi Vasfiye Hanım'a “Önce vatanımızı, milletimizi seveceğiz, sonra birbirimizi” diyen Hemşinli Tevfik'in eviydi burası. Yassıada'da cehennemî bir hayata mahkum edildiğinde bile milleti için dua eden Tevfik'in. 18 Martlarda öğrencileri toplayıp ilk defa Çanakkale'ye götüren Milli Eğitim Bakanı Tevfik'in.

27 Mayıs 1960 onun için de sonun başlangıcıydı. Darağacı listesinde o da vardı. Yassıada'da Menderes'in yoldaşıydı. Darbeyi kendine yediremedi. Kahrından kanser oldu. Darbecilerin insafı idamı müebbede dönüştürecek kadardı. Yassıada'dan Kayseri cezaevine gönderdiler onu. Hastalık ilerledi ve Ankara Hastanesi'ne taşıdılar. Ama keder büyüktü. Hemşin'de başlayan dünya sürgünü Ankara'da son buldu. Menderes'in idamına ancak 3 ay dayanabildi. 1961'in son günü yoldaşına kavuştu; “Menderessiz yeni bir yılı istemem” der gibi. 24 Eylül'de Kayseri cezaevinden eşi ve çocuklarına elveda satırları yazarak sona yaklaşıldığını haber vermişti sanki: “Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor… Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Ama şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.”

Kızı Cahide 27 Mayıs'ın hemen sonrasını ancak yıllar sonra anlatabildi:“Babamı tevkif ettikten sonra diğer Demokrat Parti mebuslarına olduğu gibi bizim eve de arama için bir ekip geldi. Birden içeri daldılar… Kütüphanede, raflarda, annemin yatak odasında, çekmecelerde arama yaptılar. Sonradan annemin mücevherlerini aradıkları anlaşıldı. Tabii hiçbir şey bulamadılar, çünkü annemin doğru dürüst bir mücevheri yoktu. İçlerinden biri, ‘benim karımın bile daha fazla mücevheri var. Sizin de hiçbir şeyiniz yokmuş' dedi ve çıkıp gittiler…”

Acılarla, zulümlerle dolu bir hayattı onunkisi. Ama acılarını şikayete dönüştürmedi hiç. Yaşanacak bir kaderi olduğuna inandı. Allah'a dayandı, sa'ye sarıldı, hikmete râm oldu. Mütevekkildi hep… Son mektuplarından birinde şöyle diyordu biricik Vasfiyesine: “… Günlerden Çarşamba diyorlar. 27 Temmuz. Saat beş. Dünya İblis cenneti, ahiret İsmail teslimiyetidir. Rahat uyudum. 4:30'da uyandım. Vasfiyem de ve belki kızlarım da bu saatte uyanıktır. Ve Allah'a niyaz etmektedirler. Hemen kalktım abdest aldım, namazımı kıldım. Ve Allahımızın lütfu olan bu güzel ve alacakaranlık sabahta muazzez memleketimiz, yuvalarımız, çocuklarımız ve kendimiz için dua ve niyazda bulundum…”

Eşi Vasfiye Hanım geri kalmadı ondan. Zindan hayatının birinci yıldönümünde darbecilerin edatlar ve bağlaçlar dahil 50 kelimeyle sınırlandırdığı mektup yazma hakkını şu sözlerle kullanmıştı: “Canım Tevfikciğim, bugün Kurban Bayramı'nın ikinci günü. Aynı zamanda seninle bedenlerimizin ayrılık yılı arifesi. Kocaman bir sene geçti aradan. Ve bu kocaman bir senenin hülasasını yaparsak kâr zarar diye, bence kâr tarafımız ağır basıyor. Gerçi, çok ıstıraplar çektik ve çekmekteyiz, işte bu çiledir bence bizi kârlı çıkaran.”

O da 50'şer kelimelik mektuplarla cevap veriyordu Vasfiyesine: “Dün ilk defa yıkandım… Ayın 6'sında komutanın müsaadesiyle Adnan Bey'le görüştüm… İyidir. Osmanlı Tarihi okuyor. Bir de Kur'an-ı Kerim. ‘Dört günde hatmedeceğim' dedi. O da huzur-ı kalp içinde…”

Ruhun şad olsun Tevfik İleri. Sen bakandan öte bir ağabeydin bu ülkeye. Vatan hizmetkârı bir derviştin. Bu vatan seni hep hissetti. Hatırlar mısın Tevfik Ağabey? Seni Kayseri cezaevinden alıp tedavi için Ankara Hastanesi'ne götürmüşlerdi darbeciler. Sen üşümüştün de bir hemşire sana  fazladan battaniye vermişti. Askerler azarlamıştı hemşireyi. Ne demişti o hemşire cevap olarak hatırladın değil mi?: “Ben size mesaimle bağlıyım, hislerimle değil.” Senin hayatını hissederek yazan Sadık Yalsızuçanlar, Harakâni'nin derviş tanımını hatırladı seni bize anlatmak için: “Derviş, yuvasından yavrularına yiyecek bulma umuduyla ayrılan, yiyecek bulamayan, yolunu yitiren ve bir daha yuvasına dönemeyen kuşa benzer…” Senin ağabeyin Menderes darağacı yolunda şöyle demişti onlara: “Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir…” Ağabeyin haklıydı. Şimdi onları hayırla anan yok. Ama siz hep hayırla anılıyorsunuz. Siz yiyecek aramaya çıkmıştınız fâni alemde. Onlarsa avlanmaya. Onlar sizi avladıklarını, sizin yuvaya dönmediğinizi zannediyorlar. Ama biz biliyoruz siz yuvadasınız Tevfik Ağabey… Hem de bâki olanda… Makbul bir kul olarak… Şahit ol Yâ Rab!..

Kaynak: haber7.com

Ahmet Tevfik İleri (1911, Hemşin, Rize - 31 Aralık 1961), Türk siyasetçi.

Babası Hafız Celal Efendi, annesi Fatma Hanım'dır. 'İmamoğulları' ismi ile bilinen bir aileye mensuptur. Ailesi, doğumdan birkaç yıl sonra İstanbul'a göçmüştü. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da Gelenbevi Ortaokulu'nda yaptıktan sonra 1933 yılında İTÜ Yüksek Mühendislik Okulu'nu bitirdi. Aynı yıl Vasfiye Hanım ile evlendi. Çiftin Cahide, Cahit, Ayşe adlarında üç çocukları oldu.

Öğrenciliğinin son yılında Milli Türk Talebe Birliği başkanlığını yaptı. Tevfik İleri, öğrencilik yıllarından itibaren hareketli bir hayat sürmüştü; öğrenciliğinde Bulgar gençleri tarafından Razgrad Türk mezarlığının tahribinin protestosu, Türkçenin daha yaygın bir şekilde kullanılması, yerli malına gerekli önemin verilmesi gibi amaçlarla miting ve gösterilerin yapılmasına öncülük etti. İstiklâl Marşıçalınırken ayağa kalkılması, 18 Mart günleri Çanakkale Şehitleri'nin anılması gibi gelenekler onun bu dönemdeki öncülüğünde başladı.

Mezuniyetten sonra 1933-1937 yılları arasında Erzurum'da karayolları mühendisliği, 1937- 1942 yıllarında Çanakkale'de, 1942- 1950yılları arasında Samsun'da bayındırlık müdürlüğü yaptı. Samsun Karayolları 7. Bölge'nin ilk müdürüdür. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti milletvekili olarak TBMM'ye girdi.

IX., X., XI. Dönem Samsun Milletvekilliği yapan İleri, meclise girişinin hemen ardından bakan olmuş ve uzun süre bakanlık yapmıştır. Ulaştırma (1950'de çok kısa bir süre), Milli Eğitim (1950-1953 ve 1957), Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı (1957-1958) ve Bayındırlık Bakanlığı (1958-1960) görevlerinde bulunmuştur; 1953-1955 yılları arasında TBMM başkanvekilliği yapmıştır.

Bakanlıkları döneminde gerçekleştirdiği icraatların bazıları şunlardır: Din derslerini ilkokul programlarına soktu; din derslerinin okutulup okutulmama kararını velilerin seçimine bıraktı; 1930 yılında kapatılan İmam Hatip Liseleri'nin yirmi yıl sonra yeniden açılmasına öncülük etti. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nü kurdu. Köy Enstitüleri'ni yeniden düzenleyerek öğretmen okullarıyla birleştirdi. Atatürk ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinin açılışını gerçekleştirdi. İlk Boğaz Köprüsü projesi onun zamanında ihale seviyesine kadar geldi, ancak 60 ihtilali nedeniyle proje 10 yıl sonra gerçekleşebildi.

27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Yassıada mahkemelerinde idama mahkûm edilmiş, cezası ömür boyu hapse çevrilmiştir. Yargılamanın ardından Kayseri bölge cezaevine yollanan İleri, hastalanması üzerine Ankara Hastanesine kaldırıldı ve 31 Aralık 1961günü vefat etti.

İsminin verildiği birçok okul ve cadde vardır.

Editör: HABER MERKEZİ