'Amerikalı dostlarımıza sormak isterim: Bizim var olma hakkımız var mıdır? Geleneklerimizi, mirasımızı, dillerimizi korumaya hakkımız var mıdır?...'[1]

Bu sözler bir Filistinli’ye bir Afgan’a ya da bir Iraklı’ya ait değil. Avrupa Ortak Pazarı Başkanı olduğu sırada Fransız devlet adamı Jacques Delors bu sözleri söylüyordu.

Jacques Delors

ABD, farklılığını önemseyen, kendi geleneklerine saygı duyan, kendi yaşam alanını korumaya çalışan her kültürü de 'fun­da­men­talizm/fanatizm' ile suçlamaktadır.


Amerikan medyası, fundemantalizm kavramının daha sonra yüklendiği tüm olumsuz içeriği –gericilik, çağdışılık, ırkçılık gibi– İslam’a mal edebilmek için neredeyse sadece Müslümanlardan fundamentalist olarak söz etmektedir.

Fanatizmin iki temel ölçütü vardır Amerikan cephesine göre:

  • Sömürgeciliğe direniş
  • Misyonerliğe direniş

CIA bağlantılı düşünce kuruluşlarından RAND'ın ünlü yazarlarından Graham E. Fuller, Ian O. Lesser'in belirttiğine göre 'Bir kültür olarak İslâm, sömürgeciliğin, içine nüfuz etmesine nispeten daha fazla direnmiş; sömürge döneminde, Hıristiyan misyonerler Müslüman topraklarında pek etkili olamamışlardı. Avrupalılar, bu direnişi hemen politik fanatizmin olduğu kadar dinsel fanatizmin de kanıt olarak kabul ettiler.'[2]

Buna göre fanatik ve fundamentalist sayılmak için sömürgeciliğe ve de haça boyun eğmemek yeterli sayılıyor. Öyleyse mana-i muhaliften yola çıkarsak, ılımlı sayılmanın ölçütü de sömürgecilikten ve de haça boyun eğmekten geçmektedir.

Ama artık fundemantalist yaftası da geride kaldı, 11 Eylülle birlikte İslam terörizmle, Müslüman da teröristle özdeşleştirildi Amerikan medyasında.


Oklahoma’da
Federal Murray Binası’na yerleştirdiği bomba ile 19’u çocuk 168 kişinin ölümüne yol açan Körfez Savaşı’nda görev yapan eski asker fanatik Hıristiyan Timothy Mc Veigh'in, 'Tanrı’nın Ordusu' adlı radikal Hıristiyan bir örgüt adına işlemiş olmasına rağmen Amerikan medyasında ve güdümlü yerli medya organlarında Hıristiyan radikalizminden ve radikal Hıristiyanlardan söz edilmez. Üstüne üstelik, olayın faili açığa çıkmadan önce Amerikan medyası olayı hemen 'İslamcı fundamentalistler'(!?) üzerine yıkmaya kalktı.

Mc Veigh'in saldırısı Time dergisine de kapak olmuştu.


odullu02007[1].jpg

( 2 Temmuz 2002 Deişe Mülteci Kamp’ında Filistinli terörist masum bir İsrail tankına saldırırken!?)

Hindular 400 yıllık Babür Şah Camii’ni yerle bir edebilirler, Bombay’daki Müslüman mahallelerin altını üstüne getirebilir. Amerika’da camilere arabayla sabotaj düzenlenir. Ama medya yalnızca kiliselere ve sinagoglara yönelik eylemleri yazar.


Fransa’dan ayrılmak uğruna Korsikalılar bir yılda (1994’te) 400 bomba patlatarak 40 kişiyi öldürmüş olabilirler. Basklılar, İspanya’da terör eylemleri düzenleyebilir. Ama medya yalnızca Filipinlerde direnişçi Ebu Sayyaf’ı gündem yapar.


IRA, mezhepsel farklılık nedeniyle Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için her türlü şiddet eylemi yapabilir. Ama bu dinsel bir terör sayılmaz.


Şintoist
Japon Aum Tarikatı’nın, 1995’te Hindu yok etme tanrısı Şiva adına Japonya’da metroya zehirli gaz salarak 12 kişinin ölümüne 5500 kişinin yaralanmasına yol açabilir. Ama bu Şintoist terör değildir. (!?)


Siz hangi örnekleri getirirseniz getirin fark etmez. Şiddete başvursa da Yahudi ve Hıristiyan, hatta Hindular ve Şintoistler dinsel fundamentalist ve dinsel terörist sayılmazlar. Ama eğer bir Müslüman şiddete başvurmuyorsa yine de potansiyel olarak fundamentalist ve dinsel terörist sayılmalıdır.

Artık her din İslamcı terörden bîzârdır. Yahudiler, Hıristiyanlar, Hindular, Konfüçyanistler… Amerika’da Hıristiyanlar, İsrail’de Yahudiler İslam terörünün mağduru değil mi? (!?) Keşmir’de Hindular İslamcı teröre kurban vermiyor mu? Sincan’da da Konfüçyanist Çinliler, Uygur Türklerinin teröründen usanmadı mı? (!?)

Amerikalılar Kızılderilileri yok ederken oldukça insancıl yöntemler kullanmışlardı, ayrıca asıl amaçları Kızılderililerin Müslüman teröristlerce vahşice öldürülmelerini engellemekti. (!?)

Biliyorum bir de köleleştirilen zencilerden söz edeceksiniz; bilmelisiniz ki Amerikalıların tek niyeti zencileri uygarlaştırmak idi. (!?)

Aslında efsanevi batık kıta Atlantis de İslam terörü gelecek diye korkudan okyanusun dibine gizlenmişti. (!?)

Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasını hiç telaffuz etmeyin; bakın bu sayede Şintoist fundemantalizmi yok ettik. Aslında Bağdat’a, İstanbul’a, Kabil’e, İslamabad’a, Kahire’ye... de atom bombası yok yetmez hidrojen bombası atsak bak kalır mı hiç İslamcı terörist. (!?)


Sebep mi? ABD düşmansız yaşayamaz ondan!

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda 20 yıl boyunca çalışmış, bu dönemde üç yıl İstanbul’da bulunmuş ve CIA’de Ortadoğu ile ilgili uzun vadeli öngörüler bölümünde ulusal istihbarat görevlisi olarak çalışmış RAND’ın[3] üst düzey siyaset bilimcilerinden Graham E. Fuller bu durumu şöyle teşhis etmektedir:

“Gerçekte Soğuk Savaş biteli beri, dünyada bir sonraki ideolojik mücadelenin İslam ile Batı arasında olacağı konusunda spekülasyona girişmek moda haline gelmiş bulunuyor. Bu spekülasyonun temelinde ise, ille de Batılı ülkelere meydan okuyacak yeni bir ‘izm’in ortaya çıkması gerektiği inancı yatıyor. Bu önerme tümüyle temelsiz de değil: Batı’nın -özellikle ABD’nin-kültürel, siyasi, ekonomik ve askeri arenada ortaya koyduğu simgesel ve reel güç, ürkütücü ve müdahaleci bir nitelik taşıyor. Batı’nın dünyadaki varlığı, neredeyse tanım gereği, bir tür karşılık (düşman) yaratmaya mahkum bulunuyor.”[4]

Bu arada Amerika’da devletin başında Tanrı ile görüştüğünü söyleyen Bush varmış, kimi generaller Bush’u Tanrı’nın başkan yaptığına inanıyormuş bunların fanatizm ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. (!?)


[1]
RAND Corporation’ın web sitesi için bkz., www.rand.org

[1] Graham E. Fuller, Ian O. Lesser, Kuşatılanlar İslam ve Batı’nın Jeopolitiği, s. 1.

18.10.2003 tarihli Hürriyet. Bir konuşmasında Boykin, 'George Bush'u ABD Başkanı olarak Tanrı seçti. Neden bu kişi şimdi Beyaz Saray'da? Amerikan seçmenlerin çoğunluğu ona oy vermedi. Ama o Beyaz Saray'da çünkü Tanrı onu belirli bir süre için oraya gönderdi'' diyor.

Bush’unTanrı ile irtibatı Amerika’da da alay konusu. Sağda Franklin Graham

Bush’un manevi önderi olarak kabul ettiği ünlü Protestan vaiz Billy Grahamın oğlu Papaz Franklin Graham ise, İslâmı ‘çok şerir ve günahkâr bir din’ olarak ilân etmişti. Güneyli Baptistlerin bu seneki kongresinde cemaatin eski başkanlarından Jerry Vines, Hz. Muhammed’e ‘çocuk istismarcısı’ hakaretinde bulunmuş ve Franklin Graham de bunu tasdik etmiş ne gam. (!?)




[1] Lester C. Thurow, Kapitalizmin Geleceği, Bugünün Ekonomik Güçleri Yarının Dünyasını Nasıl Şekillendiriyor?, İst.-1997, 2. bası, Sabah yay., s. 111

[2] Graham E. Fuller, Ian O. Lesser, Kuşatılanlar İslâm ve Batı'nın Jeopolitiği, çev., Ö. Arıkan, İst.-1996, Sabah yay., s. 20.

[3] RAND Corporation’ın web sitesi için bkz., www.rand.org

[4] Graham E. Fuller, Ian O. Lesser, Kuşatılanlar İslam ve Batı’nın Jeopolitiği, s. 1.

Editör: HABER MERKEZİ