12 Eylül'de yapılacak referanduma kilitlendi. Meydanlar cayır cayır! Liderler hergün alanlarda anayasa paketine neden 'evet' ve neden 'hayır' denmesi gerektiğini anlatıyor. Tam da bu sırada farklı bir ses, farklı bir duruş arıyorsanız Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu'na kulak vermek gerek. Zira 21. dönemde Refah Partisi'nden siyasete atılsa da söylemi ve projeleriyle sanki bir sosyalist partinin lideriyle konuşuyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Hamaset yok. İddialı sözler yok. Tümüyle insan ve değişim odaklı bir anlayış Bekaroğlu'nunki. Bir süre ara verdikten sonra yeniden Saadet Partisi'ne dönen ve 2009 yerel seçimlerinde İstabul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak 'saha'ya çıkan Bekaroğlu, aslında bir doktor, öğretim üyesi, 'Ruh bilimci.' Akademik kariyerini Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığı ile noktalayan Bekaroğlu, bu günlerde mesleğiyle haşır neşir olsa da aktif siyasete 'hayır' demiyor. Biz de kendisiyle Türkiye'deki dönüşümü, 'Milli Görüş' geleneğini üyesi olduğu SP'deki krizi ve çözüm yollarını konuştuk.

Milli Görüş geleneğinin önemli isimlerinden
Prof. Bekaroğlu, Erbakan'ın SP'deki değişime müdahale ettiğini belirterek, ekledi: Hocam niçin aile fertleriniz olmayınca sapsın bu hareket?

- Türkiye'deki siyasi fotoğafı nasıl okuyorsunuz?

Başbakan'ın, ana muhalefetin, Başbakan'ın ifadesiyle 'yavru muhalefet'in tavırlarına bakın. Türkiye'nin hangi sorunları üzerinde konuşuyorlar. Neredeyse 'Çocuklara izlettirmeyin, 18 yaş altındakilere zararlı' diye işaret koyduracak RTÜK. Mevcut siyasi partiler eski siyaset yapıyor. Üyesi olduğum Saadet Partisi'ni (SP) de koyuyorum işin içine. Genel başkanlar padişah. Sorunlar üzerinden değil kamplaşmalar, kimlikler üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu siyasetle Türkiye yoluna devam edemez.

- SP, zor günler geçiriyor. Neydi sıkıntı?

Eski siyaset, yeni siyaset meselesi. Açık söyleyeyim; AK Parti de 'yenilikçi' falan demiş ama asla yeni siyasete geçmemiştir. Yeni siyasette, parti üyeleri oturuyorlar istişare ediyorlar, aldıkları kararların gereklerini yerine getiriyorlar. Saadet, yeni bir parti olamadı, olamıyor da. Kongrede yaşanan sıkıntılar da bunlar. Yeni bir şey yapmaya çalışan Numan Kurtulmuş'a karşı eskilerin direnmeleriyle ilgili bir hadise. Kendileri yönetime giremedikleri için Numan Bey'i ve partiyi sıkıntı içine soktular. Görüntü bu. Bu sadece eskilerin listeye giremedikleri için kongre istemelerinden ibaret de değil. Saadet, gerçekten yeni parti olmaya çalışmıştır Numan Kurtulmuş'la beraber ama bir türlü zemin bulamıyor.

KONGRE SABOTE EDİLİYOR

- Peki liste kavgası ve Erbakan faktörü...

Hocaya, Sayın Erbakan'a çok üzülüyorum. Önemli şeyler yapmış bir insandır. Bir döneme damgasını vurmuştur. Şu an 84 yaşında ve o dönemin kavramlarıyla siyasette aktif olarak var olmaya çalışıyor. Böyle olunca tabanda hayal kırıklığı oluşturuyor. Saadet Partisi önemli, potansiyeli olan bir yapıdır. Ölüsü 2009 seçimlerinde 2 milyon 50 bin oy almıştır. Geçmişte de Türkiye'deki gidişe müdahil olmuş, önümüzdeki dönemde de müdahil olacak siyasi bir gelenektir. Bu siyasi hareketin kendi, normal mecrası içinde taşların yerine oturması ayrı bir şey, sabote edilmesi ayrı bir şey. Bana göre bu kongre süreci bir şekilde sabote ediliyor. Numan Kurtulmuş'un ayakta durmasına ve partiyi değiştirmesine izin verilmiyor.
Bu, partiye, Hoca ve ekibine zarar veriyor.

- Erbakan Hoca ve ekibi mi sabote eden?

Bir yönden öyle. Sabote ediyor derken özel bir sabotajdan bahsetmiyorum ama aktif olarak var olmak istemeleri, müdahil olmaları sabote etmektir.

Erbakan Hoca'ya yakın birisi olarak neye bağlıyorsunuz bu tavrını?

Hoca'yı iyi tanıyorum. Psikolojiyle uğraşıyorum ama Hoca'yı anlamak zor. Empati yapamıyorum. 'Milli Görüş Hareketi'nde düşünceyle insan, ideolojiyle onun taşıyıcıları bütünleşmiştir. 'Milli Görüş' bir ideoloji, bir siyasal dünya görüşüyse ki öyle, Hoca da onun vazgeçilmez parçası. Hoca olmayınca ideoloji de yok olacak gibi bir durum var. Bunu 1998'de parti kapatılınca net olarak gördüm. Bütün enerjimizi Hoca'nın kurtarılması için harcadık. Hoca'yı hapisten kurtarmak, yasaklardan, para cezasından kurtarmak için harcadığımız için enerjimizi, yol alamadık. Bütün siyasi atraksiyonlar, imkanlar, fırsatlar her şey Hoca için. Hoca kurtarılsa, tekrar başımıza geçse, tüm sorunlar ortadan kalkar diye bir tarz var. Bu eski siyasetle ilgili, sıkıntılı bir iştir. Bu sebepten Fazilet Partisi döneminde siyaset oluşturamadık. Bir sürü sıkıntılar yaşandı ve kaybedildi. Öyle olaylar vardı ki ciddi siyasetler ortaya koyabilirdik. Bizi yok etmeye çalışanlara direnebilirdik. Sahte bir yeniliğin ortaya çıkmasını da engelleyebilirdik. AK Parti'yi kastediyorum.
Numan Kurtulmuş, Mehmet Bekaroğlu, bu ekip kimdir? Ciddi bölünmeler yaşanmış, biz durmuşuz. Sahte yeniliğe direnmişiz. Şimdi zamanı gelmiş, Numan Kurtulmuş Genel Başkan olmuş. Bırak hocam. Bu adamlar 50 yaşında. Sizle de istişare ediyorlar. Niçin bu müdahale...

- Neden peki?

Niçin sizin aile ferteleriniz ve 7-8 tane ilk yola çıktığınız arkadaşlar olmayınca sapsın bu hareket. Onlar öyle bakıyorlar. Bırakılsa, deneme-yanılma yöntemiyle çok daha güzel şeyler yapılacak, Türkiye'de bir boşluk dolacak. 'Biz olmazsak olmaz' anlayışı, kuşak çatışması ve nefis... Eski abiler kızacak belki ama söylemek zorundayım. İki listenin yarıştığı kongrede, Hoca ve Numan Bey'in ortaya koyduğu liste. Çoğunluğu müşterekti. Birçok isim Hoca'nın listesinden istifa edip Numan Bey'in listesinde kaldı. Soruyorum; acaba Şevket Kazan da iki liste de olsaydı Hoca'nın listesinden istifa eder miydi? Hoca, ben olmazsam olmaz diye sıkıyor, boğuyor ve yazık oluyor.

BAGAJI ATIP DEVAM EDER

- Abdüllatif Şener ile görüşmesi ne kadar manidardı sizce?

Abdüllatif Şener'in siyasi bir karşılığı yok. Hoca'ya vurup gidenlerden biridir. AK Parti'nin 4 kurucusundan biridir. Bir müdahale olacak, Tayyip Erdoğan yasaklanacak, şu yasaklanacak, bu yasaklanacak ve bana kalacak diye ara dönem aktörü olmaya soyundu. En azından halk böyle algıladı. İki yokun bir araya gelmesinden siyasi bir şey çıkacağını sanmıyorum. Hoca ve
Şener'in yeni bir şey yapma güçleri yok. Ama yıkma güçleri var.

- Ayrışma olur mu?

Elbette ama ciddi bir şey yok ki yeniden ayrışma olsun. Numan Bey kongre talebini reddetti. Bu da doğru değil. Böyle bir kongre talebi varsa yapmalıydı. Alırdı da... Hoca bir parti kursa, Huzur Partisi falan dediler. Ne olacak yani. Numan Bey'e zarar vermez bu. Bagajı atmış ve rahatlamış olarak yoluna devam eder. Bagajı atmış derken hakaret etmiyorum. Hoca'nın yeri bilge insan konumudur.

CHP'deki değişim, dağ fare doğurdu

- Referanduma ilişkin öngörünüz...

Yüzde 55-60 civarında 'Evet' çıkacak. Aslında böyle bir referandumun Türkiye toplumunun siyasi sosyolojisi dikkate alınırsa yüzde 65 olması gerekiyor. Ama eksik ve yanlış yöntemlerle yapıldığı için bu oran 10 puan düşüyor. Sayın Erdoğan, bunu 12 Eylül'den başlayarak anlatmaya çalıştı. İnandırıcı olmadı. Daha iyi bir paket olabilirdi. Kürt meselesi ve açılımla bağlantılı maddeler koyabilirdi. Takdimini de yanlış yaptı. Ne Tayip Erdoğan 12 Eylül'le ilgili bir insandır. Ne bu millet 12 Eylül'e ciddi bir şekilde karşı çıkmıştır. 12 Eylül kötü bir şeydi elbette ama 13 Eylül'de insanlar 'oh' dedi... Şimdi de bir tuzağa doğru çekti, seçim havasına dönüştürdü. Yine kimlikler üzerinde yine değerler üzerinden polemiklerle siyaset yapmaya çalışıyor. Bu şekilde referandumu almaya çalışıyor. Alacak da. Sonra yine bir genel seçim var. Ardından cumhurbaşkanlığına uzanmak Tayyip Erdoğan'ın hedefi.

- Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'nin karşılığı nedir?

CHP'deki değişim dağ fare doğurdu. Baykal CHP'yi devletçi, statükocu, ulusalcı bir partiye dönüştürmüştü. Kılıçdaroğlu'yla beraber CHP'nin gerçekten sol parti olacağı beklentisine girdi toplum. Ancak hayal kırıklıkları oluştu. Meydanlarda çok karikatür durumlar ortaya çıktı. Yaptığı tartışmalarla Baykal döneminin düzeyinin bile altına düştü siyaset.

- Halkoylamasından sonra CHP'yi ne bekliyor sizce?

Kılıçdaroğlu, siyaseten hiçbir şey ortaya koymadı. Referandumdan sonraki seçim döneminde hakkında çok iyi şeyler beklemiyorum. Parti içinde itirazlar, problemler olacak. Baykal'ın müdahaleleri olacak. Ama bu Baykal'ı getirmez. Yeni kurultaylar olabilir. Kılıçdaroğlu gidebilir ama ilk seçime kadar gitmez bence. Oylar üç dört puan artar. Ne yapar bu, yüzde 25-26. Bazılarının kafasında ki MHP-CHP koalisyonuna bile gidecek kadar oy almaz.

Umarım Koşaner asker gibi davranır

- Asker-hükümet ilişkileri normalleşiyor mu?

Siyasi otoriteyle asker arasında öteden beri var olan problemler YAŞ'ta tekrar su yüzüne çıktı. İki şekilde bakılabilir burada, askerin hala kendisini 'otorite benim' diye görmesi. Demokrasilerde böyle bir şey yok. Türkiye'de ordu, konumu doğrultusunda normalleşmeye gidiyor. Gitmek zorunda. Öbür taraftan asker-siyaset ilişkisi üzerinden, kurumların kabul edilemez bir şekilde zayıflatılması rahatsız edici. YAŞ terfileri konuşulurken 102 subayla ilgili yakalama kararı verilmesi, YAŞ kararları bittikten sonra da bunun kaldırılması kabul edilebilir değil. Yargı zarar gördü, siyaset zarar gördü, asker zarar gördü. Asker, bu şekilde entrikalarla bulunduğu yere çekilemez. Demokrasilerde asker askerdir...

Başbuğ da kötü bir örnek oldu. Çıkıyor altını çiziyor, yargının, siyasetin işine karışıyor. Milleti tehdit ediyor. Öbür taraftan terörle mücadelede bir sürü problemler var. İşinizi yapın arkadaş. Işık Koşaner umarım tüm bunlardan ders alır. Büyükanıt'la ilgili bir sürü eleştiriler; Dolmabahçe süreci, anlaşmalar falan. Umarım Koşaner, ne Büyükanıt ne de Başbuğ gibi davranır. Asker gibi davranır. Savunma ve ordunun modernizasyonuyla uğraşır.

Herkesin kendini gördüğü ayna kırıldı

- 'Demokratik Açılım' provoke mi edildi sizce?

Bu coğrafyada Kürtler, Türkler ve diğerleri birlikte yaşayıp ortak şeyler yaptık. Buna devam edeceksek eşitlik zemininde olmalı. Hükümetin şöyle bir havası var, devletin de aynı; verdim... Ne verdin, TRT Şeş verdim. Sen kimsin de veriyorsun. Bir kere veren, kerem sahibi lütfeden bir şeysin, ben de alan... Bu psikolojiden çıkmak gerek. Bu hava açılımı provoke ediyor. Türkiye'de kim ne derse desin herkesin kendisini görebildiği bir ayna vardı, bu ayna kırıldı, dağıldı. Türkiye Cumhuriyeti eski değerleri yakıp yıkıp yok ederken, herkesin kendisini ifade edebileceği ortak değeler sistemi oluşturamadı. Bir de 30 seneye yakın devam eden savaş var, anılar var. Kalkıp TRT ŞEŞ'le yapıştıramazsınız. Öyle bir ayna olmalı ki orada hepimiz kendimizi görmeliyiz. Bu şu demektir; farklılıklarımızla var olacağımız bir hukuk sistemi, bir eşit yurttaşlık.

- Özerkliğin konuşulmasından yanasınız...

Türkiye'de özerkliğin de bölünmenin de silah kullanılmadan savunulması taraftarıyım. Yüzde 3'ü, 5'i geçmez bu taraftar. Yerel yönetimlere özerklik ayrı bir konudur. Ama siz etnik temelli bir özerklik sunarsanız, bu ülkeyi böler.

Büyüklenme Erdoğan kimler gelip geçti!

- Son dönemdeki polemikleri dikkate aldığınızda liderlerin ruh halini bir uzman olarak nasıl okuyorsunuz?

Özel değerlendirmeyi meslek etiği açısından uygun görmüyorum. Ama genel olarak liderleri izliyorum. Çelişkili bir şey yaşıyorlar. Bir yandan güvensiz bir durum var, diğer yandan abartılı bir güven. İki psikoloji de yanlış yaptırıyor. Kılıçdaroğlu'nun pamuk ipliğiyle bağlı olduğu görülüyor. O kadar sorun var ki Ankara'ya uğramıyor. Diğer yandan büyük laflar eden, yıllardır bu işi yapıyormuş gibi bir hava veriyor. Tayyip Erdoğan, hitabetine çok güveniyor. Ben en iyisiyim derken irticaen konuştuğunda uçuyor. Ne demek şimdi boy değil soy... İnsanlara hakaret. Bu işte aşırı güvenden 'ben biliyorum' demekten gelen bir şey. Sayın Erdoğan halkı, milletim diyerek yüceltiyor ama ben tanrının bir lütfuyum havası var. Büyüklenme var yani. Benim bakanım benim genel müdürüm... Önerim; ayaklarınızı yere basın arkadaşlar. Tarihe bakın. Tayyip Erdoğan'a şunu söyleyebilirim; boyum uzun falan diyorsun ama ayettir bu aynı zamanda. 'Dağları da aşamazsın ya, ayağını basıyorsun yerleri de delemezsin ya.' İnsansın sen. Büyüklenme Tayyip Erdoğan neler gelip geçti bu memleketten.

(Akşam)
Editör: HABER MERKEZİ