Roportaj: Dilek ASLAN

Sayın Gündoğan Kendinizi tanıtır mısınız?

“ Ben 1963 Balıkesir merkez Bayatlı köyü doğumluyum. İlk, orta, Liseyi Balıkesir Ayvalık’ta okudum. Birinci üniversite olarak 9 Eylül üniversitesi makine fakültesini, daha sonrada, İngiltere’de master çalışması yaptım. Türkiye’de Balıkesir Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinde çalışmalarımı yürüttüm. 1986 dan itibaren de iş hayatına Türkiye devlet Planlama teşkilatında çalıştım. F 16 Uçak fabrikalarında çalıştım. F 16 uçaklarının kalite teminat sistemleri başmühendis olarak çalıştım. Avrupa’da iken de fort fabrikalarında çalıştım. Daha sonrada mecliste Erbakan hocanın Milletvekili danışmanlığını yaptım. Hükümet kurulduğunda da başbakanın baş müşaviri olarak çalıştım. Hükümetten sonra tekrar üniversiteye döndüm ve akademik çalışmalarımı yürüttüm. 2003 yılından bu yana da Saadet partisi başkanlık divanı üyesi ve eğitim başkanlığı görevini yapmaktayım. Akademik olarak birkaç tane kitabım var.2002 ve 2007 seçimlerinde Balıkesir’den Milletvekili adayı olarak katıldım. O zamandan bu yana Saadet partisi eğitim başkanlığını sürdürüyorum”

Başörtüsünü Üniversitelerde serbest yapan kanun çıktı. Ama kamusal alanda yasaklanacak bu tezata siz ne dersiniz?

“Başörtüsünün serbest bırakılması tam net değil şu anda. Bir anayasa değişikliği yaptı hükümet.10. ve 42. maddede birkaç kelimelik ekleme yaptılar. Ama bu sorunu çözmüyor. Sorunun çözümünün adresi o maddeler değil. Biz Saadet partisi olarak çok söyledik. Anayasanın 24. maddesi din ve vicdan hürriyetini tanzim ediyor. Diyor ki, mealen insanlar dini ve vicdani inançlarından dolayı kınanamazlar. Bu maddeye şunu ekleyeceksiniz. Dini ve vicdani inançlarından dolayı, kılık kıyafetlerinden dolayı da kınanamazlar. İşi çözecek adam böyle çözer. Bu konuda pozitif tanım yapmak çok yanlış, bu ne demektir. Her yerde yasaktır. Önce böyle başlıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki, anayasada ama şurada serbesttir. Ama bilinçaltında her yerde yasak var. Tersini yapmak lazım. Güvenlik güçlerinde operasyon hizmeti yapanlara yasaktır diyebilirsin. Diyelim ki, polis merkezinde bir hanım başörtü takmasın diye bir tanımlama yapabilirsin. Bunların hepsi bir şeyi yapmamanın bahanesi. Bir insan başını takmayla takmama arasında operasyonel açıdan bir fark yok. Siz bir iki tanım yaparsınız şuralarda yasak dersiniz. Bu da geri kalan her yerde serbest demektir. Mesela bakın bu bizm inancımızda da uygundur. Kuran-ı kerimde Allah haramları tanımlar helalleri tanımlamaz. Bu mantıkla hareketle İmamı Şafi “ denizden babam çıksa yerim” demiş. Çünkü hiçbir deniz mahsulü haram diye tanımlanmamış. Biz arzu ediyoruz ki bu arkadaşlar bir yerden bir şeyi halletsinler. Şu anda yasa Cumhurbaşkanının önüne gitti. Ama giden nedir, oda beli değil”

Birde başörtüsü kullanan bayanlara bir şekil ortaya koydular, bu doğrumu sizce?

“Saçma bir şey. Yani tavşankulağı şeklinde bağlarsan olur gibi. Böyle mantık olur mu? Yani nereye toplu iğne sokacaksın, nasıl bağlayacaksın bunlar komik şeyler. Bir işi çözmemenin gerekçeleri. Tutarsınız 24. maddeye bir cümle eklersiniz. Bu iş çözülür. Önerdikleri çözüme bakın. Bir kız çocuğu 18 yaşına kadar başı açık olacak. 18 yaşında kapatacak. 24 yaşında okulu bitirdimi kamusal alanda çalışmak için yine açacak.55 yaşında emekli olunca tekrar kapanacak. Yani aç kapa, aç kapa böyle komik bir durum olur mu? Bu çözüm değil ama arzu ediyoruz ki, Bizm genel başkanımız Sayın Recai Kutan bir cümle sarf etti. “ şu meseleyi halledin. Siyasi rant varsa da hepsi sizin olsun” ben bugünkü konuşmamda da söyledim. Siz şu meseleyi halledin bizde diyelim ki, Allah razı olsun bu meseleyi AK parti halletti ve hepsini hayırla yâd edelim”

Sayın Gündoğar, kapatılan refah partisi yani sizin partiniz iktidardayken Türkiye 28 Şubat süreci yaşadı. Bu süreç neden yaşandı, sebepleri nelerdir?

Niçin 28 Şubat süreci yaşadık dersek, Ondan sonraki süreçte ne olduğunu biliyoruz zaten. Niçin sorusu bizim için çok önemli bir şey. Bu soruyu açtığımızda şunu görüyoruz. havuz sistemi kurulmuş, ozaman ki hükümet yani Refah-Yol hükümetinin bir semt bile dış borca ihtiyacı yok. Dolayısıyla rantiyecilere ihtiyaç yok. D–8 i kurmuş batıya, ABD’ye, İsrail’e yakın değil. Yepyeni bir ufuk açmış kendisine. Fas’tan Endonezya’ ya kadar bir milyarlık Pazar. Bir milyarlık pazara sakız satsanız ayda bir lira kazansanız sattığınız sakızdan bir milyar dolar yapar. Yılda 12 milyar dolar yapar. Bir kurşun atmadan bir milyarlık pazarı ele geçirmişsiniz. Bunlar buna müsaade edemezlerdi ve aynen öyle yaptılar. Önce toplumu hazırladılar. İrtica geldi geliyor diyerek. Ondan sonra özel seçilmiş provokatörleri buldular. Fadimeler, Müslimler nerede bunlar şimdi. Bu tiyatroya ateşe odun atıldı. Milli Güvenlik kurulunda sayın başbakana gazete kupürlerinden müteşekkil bir tablo konuldu.28 Şubat sürecini esas işleten bahçeli- Ecevit- Yılmaz hükümetiydi. Onlar o uygulamaları yaptılar. İmam hatipten çıkan bir başbakan demedi mi, siyasi hayatıma mal olsa da ilköğretimi 8 yıla çıkartacağım. Koydunda ne oldu. Bir sürü çocuk yollarda perişan oluyor. Hâlbuki daha önce oraya bir, iki öğretmen gönderiyordun. Bu öğretmenlere ayda bin lira versen yılda 12 bin lira ediyor. Bir küçük köye bu kadar para girmesi demektir. Onlarıda çekersen köyler boşalıyor. Dün kendirlideydim. Dediler ki iki hane ya da beş hane mi kaldı. 50 kişilik nüfus bitmiş yani. Hepsi göç ediyor. Ne olacak bu dengesizliğin sonu. Adil dönüşüm olmadan yaşanabilir Türkiye olmaz. Ne yeni bir Türkiye, nede yeni bir dünyayı kurmamız mümkün değildir. 28 şubat süreci global elitler Türkiye’nin yüzünü doğuya dönmesini, İslam dünyasıyla kucaklaşmasını, yeni pazarlar bulmasını kabullenemedi. Bir ikinci sebep de Türkiye’nin bir proje icat ederek, kendilerine finansman olarak mahkûmiyetten kurtulmasında kabul edemediler. O zaman tuttular bu senaryoyu uyguladılar. O sürece tepki olarak AK Parti 3 Kasım seçimlerinde yüzde 35 aldı. Milet dedi ki, dönerciye kadar beni fişlersin. Türk milleti böyle askerini sever, mukabelede bulunmaz yıpratmak istemez. Sen ister sivil müdahalede bulunursan o zaman oda müdahalede bulunur”

AK parti sizce başörtüsüyle prim mi yapıyor, bunu Türk halkına nasıl kabul ettiriyorlar?

“Bu tür kampanya taraftarı Amerikan stili kampanyadır. Bakıyorsunuz bir eyalette iki parti kapışılıyor. Gelinen noktaya bakıyorsunuz. Demokratlar kürtaja karşı. Cumhuriyetçiler kürtajın yanında. Yani her şeyi bitiriyorlar tek bir noktaya indiriyorlar. Sen taraftasın yada bu taraftasın oluyor. Siyasetin çok renkliliğinin fikir üretimine engel oluyorlar. Amerikan tarzı kampanya menajerleri var. İşi o noktaya getiriyorlar. Başı örtülü bir cumhurbaşkanı olsun mu, olmasını. Bütün halk olsun kardeşim ne zarar gelir der. Bu olsun diyorsan AK Partiye oy vereceksin. Olmasın diyorsan git diğer partiye oy ver. Noktasına getiriyorlar. Halkın kendisi bilinçlenecek. Halk bilinçlenmezse birçok şeyini kaybeder. Hem demokratik haklarını kaybeder. Hemde aşını, işini kaybeder. Çünkü gidiş o noktaya doğru gidiyor”

Köşe yazınızda da belirtmişsiniz.” Dünyada yeni bir sistem” bu sistemi biraz açar mısınız?

“Şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik sistem ikinci dünya savaşından sonra kurulmuş olan bir ekonomik sistemdir. Her büyük dünya savaşlarından sonra yeni ekonomik sistemler kurulmuştur. Mesela ikinci dünya savaşından sonra galip devletler bir araya gelip bir sistem kurdular. Soğuk savaş döneminde yani 1945 ten 1990 a kadar içinde bulunduğumuz sistemle idare ettiler dünyayı. Bu sistem içerisinde bir tane birleşik Miletler var. Dünya bankası var, dünya Ticaret örgütü var, uluslar arası ödemeler bankası var. Bunlarla işi götürdüler. 1990 lı yılardan sonra bu sistem çökünce tek kutuplu haline gelince ABD, İsrail, İngiltere bu global devletler ekonomik sistem öneriyorlar. 28 Ocak 2008 de İngiltere başbakanı 4 maddelik bir sistemden bahsetti. John sorost bir gün önce son 60 yıllık enstrümanlarla yaklaşmakta olan finans krizini çözemeyiz. Yeni bir sistem gerekir dedi. Bunu gözümüze bakarak söylüyor. Nedir bu sistem. Dünyayı tek bir Pazar haline getireceğiz. Tek para birimi olacak. Dünya bankası etkin hale gelecek. IMF’nin rolü değiştireceğiz. Küresel bir sistem kuracağız. Küresel deyince millet buna karşı çıkıyor. Bunu da anlatacağız. Yani Rize ‘deki adamın böyle tek para olunca ne kadar menfaati olacak. Buna para ayıracaklar. Bakacaksınız gazete köşesindeki bir yazıda ne kadar güzel bir sistem olacak diye ballandıra ballandıra yazacaklar. Ama Rize’li de, Türkiyeli de, Faslı’da, Çinli’de kaybedecek. Bu sisteme geçerken bize bir kötülük yapıyorlar. Nedir o? Osmanlıyı yıkarken uyguladıkları sürecin aynısını bize uyguluyorlar. Osmanlı yıkılırken geldi,ler. “ kardeşim biz sana para verdik, borç”. Diyelim ki dolar. Sonra adam araba üretti. “Bu arabadan almak ister misin, oda sordu nasıl alacağım onu. Sterlin veya dolar vermiştim ya sana onu verip alacaksın der. Böylece bu adamın iki tane borcu oldu. Bir, bu araba benim arabam. İ;kincisi verdiğim kâğıdı artı faizleri geri aldınız. Bunların neticesinde bu Osmanlıyı parçaladılar. Borç alan emir alıyor. Aynı sürecide Türkiye’yi soktular. Bu kadar ağır borçlanmanın altında emirler başladı gelmeye. telekomu satacaksın, çaykuru satacaksın. Sümerbankı satacaksın. Halk bankı satacaksın. Sat sat bitmedi. Döndüler yolları satmaya. Oda bitmedi toprakları satalım. Son bir şey yaşıyoruz. Milletin hiç dikkatini çekmiyor. Norveç’ten çalışma bakanı geldi. Dedi ki bana yüzbintane adam lazım. 6 ay içerisinde biz sana yüz bin adamı hazırlarız. Ne bu ya. Odunmu? Hızara sokup ta yüzbin adamı hazırlayacaksın. Millet Norveç’e gurbete gidecek. Orada doğru düzgün Türkleri adam kabul etmezler hiçbir zaman. Türkiye’de de Norveç’e gitmiş diye bakacaklar sana. Yani sen bir bakan olarak kendi vatandaşını başka bir devlete pazarlıyorsun. O adamın kimliğini yok ediyorsun. Senin 7 iklimi yaşadığın bir memleketin var. O adam ekonomiyi oradacanlandırmayı beceriyorda sen şurada memleketin önünü açsan da bu insanlar iş, aş bulasalr gitmeseler olmaz mı? Memleketi bu hale doğru getiriyorlar. Biz aslında çöküşe doğru sürükleniyoruz”

İktidar enflasyonu düşürdük diyorlar ama bu halka yansımıyor neden?

“Üç tane parametrenin birlikte hareket etmesi lazım. Bunlar enflasyon, kur, faiz. Enflasyon düştü deniyor. Bunlar birbirlerine yakın olması lazım. Yani sacayağını düşünürsek bunların üstüne ekonomik tepsiyi oturtmak lazım. Bunlardan bir tanesi düşerse ekonomik tepsisi çöker. Enflasyon düştü, kurlar düştü. Ama faizler kazık gibi duruyor. Enflasyon yüzde 9–10 lara düştü. Kurlar yüzde eksi beşte. Faizler yukarda burada ekonomi tepsisi durmaz ki. Dolayısıyla bu insanlara yansımıyor. Bundan bir avuç zengin istifade ediyor. Enflasyon düşünce düştü deniyor hâlbuki bunun halka yansıması için. Diğerler ininde düşmesi lazım. Yani üçüne birden bakmak lazım. Enflasyon, kur ve faiz. Düşecekse üçü birden düşecek. Çıkacaksa üçü birden çıkacak ki, halka yansısın. AK parti hükümeti rantiyeciyi takviye eden bir parti oldu. ”

Şu anda hükümette olan şahısların birçoğu geçmişte sizinle beraber aynı partinin içindeydiler. O dönemki rafahyol hükümetinde denk bütçe olayı çok konuşuldu. Ama şu anda aynı kişiler olduğu halde denk bütçenin peşinde değiller. Bunun sebebi nedir sizce?

“Çünkü denk bütçenin ne manaya geldiğinden haberleri yok. Bütçeyi yaparken bütçeyi yüzde otuzlara yakın açık yapıyor. Bu açığı da borç alarak kapatıyor. Bir avuç yamyam rantiyeci çıkıyor sana borç veriyor. Onlarda oradan geçiniyor. Bunlarıda kabul ettikten sonra denk bütçe anlamını yitiriyor. Denk bütçe yapman için senin terlemen lazım. Orman ürünlerinden bu sene bir iki miyar dolar para kazanacağım demen lazım. Madenlerden bir iki milyar dolar para kazanman lazım. O açığı böyle kazanarak kapatman lazım. Bunlar işin kolayını bulmuşlar. Para lazım. ne yapacağız, getirsin chorc, Tony bize para versin. Bunlar sıcak parayla geliyorlar. Bunların gelmesi için çok yüksek faiz ödemek lazım. Onlarda dolara ödenen faiz yüzde bir buçuk. Bizde dolara ödenen faiz yüzde 20. Yani 15 katı daha fazla. Dünyanın her hangi noktasına gitseler orada kazanacakları paranın 15 katını Türkiye’de kazanacaklardır. Hazır Türkiye’de böyle bir teslim olunmuşluk var. Bunlar belki bir temel tercih yaptı. Temel tercih şu. Biz mevcut rantiyeci sistemi takviye eden politikalar uygulayacağız. Bu politikalar, Derviş politikalarıdır. Aynen uyguladılar. Derviş’i rahmetli Ecevit getirdi. Geçmişte bunlar böyleydi. Olabilir. Bir insan iş değiştiremez mi. Bunlar gömlek değiştir gibi pozisyon değiştirdiler”

AK partinin yüzde 47 gibi bir oy oranını hangi sebeplere bağlayabilirsiniz, düşünceniz ne olabilir?

“ Ben bunu seçimden 2-4 ay öncesi başlatılan havaya yorumluyorum. Önce genelkurmay internet sitesinde bir muhtıra yayınlandı. Önce dağıldılar. Sonra derlenip toparlanır gibi yaptılar. YÖK’ün uygulamaları vardı. Kız çocuklarını üniversiteye başörtüsüyle sokmuyorlardı. Cumhurbaşkanının uygulamaları vardı, Anayasa mahkemesinin uygulamaları vardı. Halk böyle bir bunaldı. Hatta 28 Şubat gibi bir sıkıntıya mı gireceğiz dediler. Halk o sıkıntıya girmemek için bu bunalımda değişik mitingler belli bir partinin malı haline getirildi. Amerikan tarzı tek eksenli politikaya döndürdüler işi. Yani Baykal’ımı destekleyeceksiniz, Tayyib’imi destekleyeceksiniz. İki şık ortaya konuldu. Baykal gelirse daha kötü olur, dindarlar tayip beye oylarını verdiler. O esnada CHP-MHP koalisyonunu ortaya sürdüler, kaos ortamı olacaktı. Çiftçiler borçlu, sanayici borçlu, insanlar borçlu. Düzen değişirse faizler yüzde 15 ten yüzde 60 lara fırlar. O halde işimizi idare edinceye kadar bir dönem daha düzeni değiştirmeyelim dediler. Bu havanın neticesinde yüzde 47 oy aldılar. Ben kendi partimden biliyorum. 3 Kasım seçimlerinden sonra yaşadığımız sıkıntının belkide onda birini bile 22 Temmuzdan sonra yaşamadık. Millet adeta 22 Temmuzda ödünç verdi. Ama daha önce bilmeden verdi. Oyların hepsi AK partinin oyu değil”

Geçtiğimiz günlerde özelleştirme idaresi başkanı , “Türkiye’de Özelleştirilmemiş KİT kalmayacak” ifadesini kullandı. Hükümetin temsilcileri kesinlikle çaykur’un özelleşmeyeceğini söylüyorlar. Sizce çaykur özelleştirilebilir mi ve ya ne zaman özelleştirilir?

“Bizim politikamız özelleştirme taraftarıdır. Bizim bu konuda iki şartımız var. Birincisi Sosyal fayda sağlayan projeler ikincisi stratejik öneme sahip olan projeler özelleştirilemez. Bunun dışında hepsi özelleştirilir. Devlet maden suyu üretiyormuş. Özelleştir ne olacak. Devlet basma, pazen üretiyor bunlar özelleştirilebilir. Devlet meyve suyu üretiyor buda özelleştirilebilir. Ama devlet telekomu özelleştiremez. İşletmesi özelleştirilebilir. Sen telekomu özelleştiriyorsun, yerin altındaki kabloyu bile veriyorsun. Deniz kenarındaki tesislerini veriyorsun. Binaları veriyorsun. Bunlar özelleştirilmez. İşletmesini özelleştir. De ona ki kabloyu ben döşeyeceğim. Bu bana aittir ama sen bunu yönet. Çaykur’a baktığımızda çaykur sosyal bir projedir. Yani buradaki insanların çoğunun bağlı olduğu, çoğunun ekonomisini etkileyecek projedir. Çaykur’u oynattığın zaman Karadenizi sallarsın. Bunu özelleştirmezsin. Şöyle düşüneceksin. Sen onu özelleştirdiğinde kaç insan işsiz kalacak, kaç insan göç etmek zorunda kalacak. Sosyal maliyeti nedir, bunu hesap edeceksin. Çaykuru tutmakla ben böyle bir maliyeti göze almayacağım dediğin zaman elinde tutarsın, parasını da verirsin. Bu gün başbakan geliyor diyor ki, bizm çay tüketimimiz üretimimizden daha fazla. Demek istiyor ki, ithal etmemiz lazım. Hayır, çayı budattırma millete. Daha fazla üretsin. Ürettiğini daha fazla satsın. Böyle bir mantık çıkar mı? Şunu çıkartıyor. Ben çay ithal etmem lazım. Bazı bakanların çocukları, yeğenler, kuzenler çay ithal etmeye başladı. Bu düzen böyle deva mı edecek. Bu düzene çomak sokmak lazım. İşte Saadet partisi bu düzenin çomağıdır”

Geçen yıl dolar artmadı. Gübre dövizle alınıyordu. Döviz düştüğü halde gübre fiyatında yüzde 90 lara varan bir artış oldu. Bunun sebebi sizce nedir?

“ Bunun sebebi bir avuç insanın açgözlülüğüdür. Devlet bu konuda yatırım yapmıyor. Gübreyi her yerde kullanıyorsun. Gübre fabrikalarının hepsini özelleştirmişsin. Bu adamlarda diyor ki, ben üç liraya üreteceğime 2 liraya dışardan aldırırım. Bunlar hep tarih boyunca gariban milletin üzerinde oynanan oyunlardır. Bu Ali Cengiz oyunlarını oynamak için zemin oluşturursan bu oyunları oynayan insanlar çıkacaktır her zaman. Millet millet olarak gözünü açması gerekir. Kendi önceliğine bakması gerekir. Bunlara göre tercih yapacak. Millet AK patiyi tercih etti. AK Partinin ekonomik politiği neo liberal ekonomidir. Neo Liberal ekonomi demek, yabancı gelecek senin oturduğun eve kadar girecek. Arsana girecek, tesisine girecek. Bu politikalar çerçevesinde nehirlerimiz özelleştirme var. Bunu açıkça söylemiyorlar ama geçen ağızlarından kaçırdılar. Ben bunu seçimlerde de söylemiştim. Gidişat oraya doğru gidiyor. Biz gaibden haber alıyor değiliz. Dünyanın su savaşları yapacağı bir zamanda sen şimdiden nehirleri gideceksin yabancılara vereceksin. Manavgatı verdin. Hatta yalvara yalvara veriyorsun. Şu an yolları özelleştirecek. Ankara, İstanbul otobanı özelleştirecek. Oraya kasayı koymuş gelenden geçenden deli dumrul gibi parayı alıyor. Vatandaşın kendisinin gözünü açması lazım, bilinçlenmesi lazım. Bilinçlenmezse haklarını, işini kaybediyor. Bir müddet borç alacak, borcun karşılığın dada her şeyini kaybedecek. Neslini de kaybedecek. Memleketinide kaybedecek. Gidiş bu. Bu süreç Osmanlıyı parçaladı”

Önümüzde belediye seçimleri var. Şu anda Kendirli belediyesi Saadet partisinin. Partinizin Rize’de hedefi nedir?

“Biz Milli görüş olarak belediyeciliği Türkiye Cumhuriyetine öğreten biziz. Çünkü 1994 ve ondan önceki 1989 belediye seçimlerinde Saadet partisinin ele aldığı ve orada yapmış olduğu çalışmalar ondan sonra zaferini getirdi. O zamana kadar belediye başkanı sadece çöp kaldırmaktan, çamur temizlemekten, çukur doldurmaktan başka bir şey yapmazdı. Ama şimdi belediyeler sosyo ekonomik proje yapan hale geldiler. Biz bu konularda iddialı bir partiyiz. Bu zamana kadar milli görüş damgasını vurmuş olduğumuz bütün belediyeleri almış olacağız. Bizim hedefimiz budur. Ümit ediyorum ki, çok büyük sürpriz yaparak Rize merkezide alacağız.

Editör: HABER MERKEZİ