Dilek ASLAN

Rize’ye ziyaret için gelen Tek Gıda İş Genel Merkez Genel Sekreteri Macit Amaç ile sendikal olarak mücadeledeki yeni gelişmeleri konuştuk. Amaç, özellikle çay üst kurulu ile ilgili iddialı konuştu. İşte Amaçtan sitemize özel açıklamalar;“Çay üst kuruluna nasıl bakıyoruz demek için geçmişte bu tür kurulların nasıl işlendiğine bakmamız lazım” diyen amaç,”çay üst kuruluna karşıyız” derken insanlar diyecekler ki, bu bölge için iyi bir iş yapılıyor ama sendika buna karşı. Şeker üst kurulunun, tütün üst kurulunun nasıl işlediğini, enerji piyasası düzenleme kurulunun nasıl işlediğini biliyoruz”

İki sendika arasında 6 aydır mücadele var. Sizce ÖzGıda İş Rize’ye ne amaçla geldi ve özellikle neden ÇAYKUR?

“Çayın 55 yıllık geçmişinde var olan bir sendikayız. İyi günde kötü günde hep beraber olduk, birlikte olduk. Çaycının derdi olduğunda bu derde beraber çare olmaya çalıştık. Bu bölgenin geleceği ve tek geçim kaynağı olan çayın daha iyi bir yerde olması için çabalar sarf ettik. Ne zaman çayın özelleşmesi konusu olunca hükümetler üzerinde hep birlikte çay üreticileriyle burada toplumsal muhalefetle birlikte baskı oluşturduk. Bir şekilde çayın kamu elinde üretime devam noktasında büyük hassasiyetler gösterdik. Türkiye’de özelleştirme bir süreçtir ve yaşanıp gidiyor. Birçok kamu kuruluşu özelleşti ve özelleştirmelerde artık nihai sona doğru geliniyor. Artık çok fazla satılacak bir şeyde kalmadı. Bir gün buranında satılacağını hesaplayarak çay üzerinde hesap yapan belli firmalar ve şirketler var. Bunlarla ilgili Ülker grubu, Cocacola Company gibi büyük gruplar, bunun yanında irili ufaklı çok sayıda küçük gruplarında bu bölgenin çayı üzerinde hesapları olduğu biliniyor. Bu hesaplar yapılırken bu firmalardan, Cocacola Company ve Ülkerden destek alan buralarda örgütlü olan sendikalar Aralık ayında örgütümüze müdahale edildiğini biliyoruz. Aslında sendikalar arasında bir mutabakat anlaşması vardı. Sendikalar diğer sendikanın örgütlü olduğu yere girmezler. Çünkü Türkiye’de milyonlarca örgütsüz işçi var. İşçi sayısı 2 bin üç bini alan işletmeler var. Buralarda işçiler asgari ücretle, bazen asgari ücretin bile altında sefalet koşullarında çalıştırıyorlar. Bu çalışanlar böyle güvencesiz, sendikasızken o sendikaların bunlarla uğraşması gerekirken bir sendika durup dururken Çay İşletmelerindeki örgütlüğümüze Aralık ayında müdahale etti. Dolayısıyla bunu yaparken biz bu sendikayı uyardık. Geçmişte Orman İşte yaşanan bir olay var. Hala 6–7 yılı bulan bir süreçte toplu iş sözleşmesi yaşanmamıştır. Usulüne aykırı bir sendika kurulmuştur. Yargı o sendikayı kapattığından işçiler şu anda güvencesiz sahipsiz. Hiçbir sendikaya üye olmadan işçiler şu anda ortada kalmışlar. ÇAYKUR işçisinin ve çay üreticisinin de sıkıntıya girmesini önleme açısından da sendika olarak gerekli uyarıları yaptık. Bizim kendimize dair korkumuz yok. Kendi gücümüzle dinamizmimizle üyelerimize güveniyoruz. Belli sayıda üyelerin propaganda yaparak , “biz başbakandan, hükümetten emirler aldık” diyerek insanları kandırmaya çalışıyorlar. Sayın başbakanımızın bu konuda taraf olmadığını herkes biliyor. Tek Gıda İş’in buradaki çırpınmasını sanki bir korku, bir sendikal mücadele gibi görünüyor. Kendi gücümüze inanıyorum bu anlamda en ufak bir korkumuz endişemiz yok. Üyemize güveniyoruz. Üyemizin de sendikasına olan teveccühünü biliyoruz”

İşçilerin iddialarına göre Tek Gıda İş yöneticilerinin geçmişte bazı hataları vardı. Bu sendikalar arasındaki mücadele bu hataları onarmaya yani bir silkinişe sebep oldu diyebilir miyiz?

“Sendika olarak 2005 yılında yönetime geldiğimizde yeniden yapılanma, şeffaflaşma ve kitle ile sorunları tartışabilir ortam yaratmaya çalıştık. Sendikaların en handikap en bilinmez yanı mali yapılarıdır. Hiç kimse sendikalar ne iş yapar bunu açıklamıyor. Biz hemen yeminli mali müşavirle anlaştık. Yeminli mali müşavir her ay hesapları inceliyor. Bizim hesaplarımızda en ufak bir detay bile gözden kaçmıyor. Mevcut kanunlara aykırı yapılmış en ufak bir şeyde bile müşavir ikazda bulunuyor. O hemen düzeltiliyor. Böyle bir şeffaflaşma var. Bunların raporları şubelerimize, bölgelerimize gönderiliyor. Bunları internet sitelerinde de yayınladık. Yani vatandaşlar, üyelerimiz istediği zaman Tek Gıda İş sendikasının geliri nedir, gideri nedir, kaçı personele veriliyor, kaçı eğitime veriliyor, kaçı teşkilatlanmaya gidiyor. Bunu bilme imkânlarına sahipler. Yalnız burada o süreçte üyelerimizle temasımızda bir sıkıntı yaşandı. Yeniden yapılanma yapılırken biz küçüldük. Bölge şube yapılarımız değişti. 100 şubemiz varı bu 30 a indi. Şubelerimiz birleştirdik. Bu sadece Rize’ye mahsus olmadı. Türkiye’nin tüm yerlerinde bu oldu. Dinamik bir yapı oluşturmaya çalıştık. Bizim buradaki eski yöneticilerimiz amatör olarak bu işi yapıyorlardı. Bir toplumsal muhalefete önderlik edip, basınla irtibat kurmaktan yoksundu. Biz yeni şube yapılanmasında dedik ki, şubelerimiz ayaklarının üstünde duracak, dinamik olacak, işçinin hakkını her platformda savunacak yapılanma oluşturduk. Her yapılanmada olduğu gibi sancılıdır. Bu sancılı süreçte seçimlere girip te seçimleri kaybeden arkadaşlarımız küsmeye başladı. Seçimler son derce demokratik bir ortamda yapıldı. Şube yapılanmaları yapılırken her şubeden birileri alındı. Ondan sonraki 6 ay içerisinde seçimlere gidildi ve bu seçimler son derece demokratik bir şekilde yapıldı. Genel seçimlerde de belirttiğimiz listelerin önemli yerlerine gelmeyenler küsüyor başka partiye gidiyor. Bir partiye inançla bağlanmış bir siyasetçi bakıyorsunuz ki listenin her hangi bir yerinde ismini göremeyince küsüp başka bir partiye geçebiliyor ve orada aday olabiliyor. Buradaki arkadaşlarımızın bir kısmının bu anlamdaki bir kırgınlığı var. Bir kısım arkadaşlarımızın da biz bu yapılanma süreci içerisinde çok alanda çalıştık. Özel sektörde örgütlenme çalışmalarımız var. Yorsam da Danone de, halk gıdada onlarca yerde örgütleme çalışmalarımız var. İETT nin özelleştirilme süreci vardı. Tek Gıda İş sendikası Türkiye’nin her bölgesine dağılmış bir şekilde bir mücadele yürütüyordu. Bu mücadele kimi zaman örgütleme mücadelesi, kimi zaman özelleştirilmeye karşı yürütülen bir mücadele, kimi zamanda çalışanların haklarını koruma noktasında olan mücadeledir. O zamanlar burada belki iletişimde kopukluklar yaşanmış olabilir. Eylül ayında sendikamızın seçimini yaptık. Aralık ayında Türk-İş genel kurulu seçimini yaptık. Böyle bir çalışmalarımızın olduğu tarihlere denk geldi. Daha önce bize söylenmişti. Hak İş’in öyle bir müdahalesi var ama biz inanmamıştık. Biz sendika oalrak asla başka bir sendikanın örgütlü olduğu alana girmeyiz. Sonra gördük ki, bu gerçek çıktı. Paniklemeden kendimize, sendikamıza, üyemize güveniyoruz. Bu sendikal örgütleme olsaydı ya da olmasaydı 2007 deki genel kuruldaki raporlarda bu bölgeyle ilgili yeniden yapılanma projemiz vardı.”

Rize bölge başkanlığında bulunan Naci Bey ve yardımcıları atamayla geldi. Altta seçim oluyor peki üstte neden seçim değil de atamayla oluyor?

“Türkiye’deki sendikal yapılanma içerisinde şubeler var. Genel merkez ve Konfederasyon var. Yapılanma Türkiye’de böyle yapılır. Tek Gıda İş sendikası dışında seçimli bölge sistemi olduğu başka bir sendika yok. Bu ne Hak İşte var ne de DİSK te. O dönem çıkan 2821–22 anayasasıyla o günün koşullarında bu yasaklanıyor. Bizim böyle bir yapılanmamız olduğu için o günün koşullarında çalışma bakanı konsey yetkilileriyle görüşüyor ve diyor ki, sendikalar bölge şubeleri kurulabilir diye bir ek madde olarak geçer. Sendikanın o günkü yapılanmasıyla ilgili çıkmış madde. Zaman içerisinde bazı sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Bölgesel olarak yapılanma içinde şubeler kendini ifade edemedi. Ben Malatya’da sendikada bölge başkanıydım. Bana bağlı on, onbir şube vardı. Diyarbakır daki, Bitlis’teki, Muştaki bana bağlıydı. Aslında Diyarbakır’da diğer sendikaların şube başkanları o konuda daha rahat daha özgür çalışıyorlardı. Doğrudan genel merkezle muhataplardı. Bu bürokrasiyi ortadan kaldırmak amaçlı yeni bir teşkilat yapılanması meydana getirdik. Bölgeleri ortadan kaldırmadık. Seçim endeksli olmaktan kurtararak bölgelerimizin profesyonel olarak çalışmasını sağladık. Bölgeler örgütleme çalışmalarıyla diğer sosyalite aktiviteleriyle yani sendikanın vizyonu, geleceği, eğitimle, örgütlenmeyle yapılanmayla ilgili çalışma yürüteceklerdi. Böyle bir yapılanmaya ihtiyaç duyuldu. Şubeler artık kendi işyerindeki çalışanlarının sorunlarıyla uğraşacak ve bölgelerinde daha üst düzeyde çalışmalarını yürütecekti. Burada seçimsiz olmasının nedeni bu. Yani birini bir diğeri kendine rakip olarak görmesin. Herkesin faaliyet alanı farklı oldu. Ne bölgedeki arkadaş şubeye rakip, ne şubedeki arkadaş bölgeye rakip böyle bir uyumlu çalışma öngörüldü”

Karşı sendikanın gelip örgütlenmiş bir yerde örgütlenmeye çalışmasının altında sizce ÇAYKUR’u özelleştirmek mi yatıyor?

“Karşı sendika bilerek ÇAYKUR'u özelleştirmek için yola çıkmışsa bu ihanettir. Bunu söylemek istemiyorum ancak bilerek ve ya bilmeyerek buna taşeronluk ediyor. Ne zamanki üstte bahsettiğim firmalar bu bölgede çay üzerinde yatırım yapmaya kalktılarsa, bu sendikada faaliyet yapan arkadaş hayatında bir gün Ülkerde işçiliği olmayan bir insan. Bu arkadaş orada memurken atamayla işe geliyor ve sendika başkanı oluyor. Ben o arkadaşa söylüyorum. Binlerce örgütsüz işçilerin olduğu yerler var. Birazda oralara çaba sarf etse şimdiye kadar on bin tane işçiye güvence vermiş olurdu. Biz burada diyoruz ki o açıdan dikkatleri başka şeye çekmeye çalışıyorlar. Çayın özelleşme kapsamında kurumlar yavaş yavaş azalmaya başladı artık. Açıkça söylememekle birlikte “üst kurul oluşturacağız” diyorlar. Türkiye Elektrik Kurumu, TEAŞ, TİAŞ, TDAŞ gibi şirketlere ayrıldı. Bunlar parça parça satılmaya başlandı. Sigara sanayi Genel Müdürlüğü, pazarlama dağıtım genel müdürlüğü, alkollü içkiler genel Müdürlüğü gibi dört şirkete ayrıldıysa bu şirketler teker teker yok edilerek satılmaya başlandı. Dolayısıyla bu tekelde de böyle diğer kurumlar da da. Böyle bir tehlike var. Biz bu tehlike konusunda çay üreticisini, esnafı, yani herkesin lokmasında çay var. Bu sadece işçinin sorunu değil. Bu gün bu marketler açıksa, yeni yeni inşaatlar yapılıyorsa bunlar bir şekilde çay parasıyla oluyor. Çayın geleceğiyle ilgili herkesi bu konuda uyarıyoruz. Buralar özel sektöre devredilirse özel sektörün acımasız koşulları içerisinde çay yok olur”

Çay üst kurulunda sendika olarak sizler var mı sınız, çay üst kuruluna bakış açınız nasıl?

“Çay üst kuruluna nasıl bakıyoruz demek için geçmişte bu tür kurulların nasıl işlendiğine bakmamız lazım.”çay üst kuruluna karşıyız” derken insanlar diyecekler ki, bu bölge için iyi bir iş yapılıyor ama sendika buna karşı. Şeker üst kurulunun, tütün üst kurulunun nasıl işlediğini, enerji piyasası düzenleme kurulunun nasıl işlediğini biliyoruz. Tekel üst kurulu tütün üst kurulu oluştururken sendikaya hiç yer verilmedi. Bütün mücadeleye rağmen bir sendikacıya yer verilmedi. Sadece ziraat odalarına bir sus payı verildi. Sizden birini alacağız diyerek ziraat odalarının kökünün kazınmasına neden oldular. Bu üst kuruldan ozaman tekel genel müdür yardımcısını üst kurula almışlardı. Bu dönem onunda görev süresi bitti. Bürokrat olarak var ama tekelden üst kurulun başında kimse yok. Özeleştirme idaresinde başkan yardımcısı üst kurulun başına getirildi. BU üst kurullar kurulduktan sonra piyasa koşullarıyla çalışmaya başlıyorlar. Piyasa koşulları başındaki aktörlere boyun eğiyorlar. Örneğin sigarada marlboranın üreticisi olan Philp Motrisin, yine Japon ve amerikan tabak onun baskılarıyla tütün piyasası yok edildi. Piyasanın yüzde 68 i tekelin elindeydi. Üst kurul oluşturulduğu gün tekelin elindeki pay yüzde 25 e düştü. Çünkü onlar müthiş şekilde pazarlama ağı kuruyorlar. Marketlerde reyon açıyorlar ama tekelin reyon açmasına müsaade etmiyorlar. “siz iyi reklâm yapamazsınız” diyorlar. Ama o firmalar piyasaya iki karton parayla satıyor bir kartonda hediye veriyor. Markette reyon kuruyor diyor ki 50 karton sana bedava veriyorum. Reyona başka ürün koyma diyor. Anlaşma yapıyor. Bunu askeri kantinlere bile yabancı firmalar gidip anlaşmışlar, iki kez ben savunma bakanıyla görüşme yaptım. Genelkurmay başkanına yazılar yazdım. Düşünün ki her Türk genci asker doğuyor, asker ocağından geçiyor. Orada 15 ay askerlik yaparken malbora sigarası dışında sigara alamıyor. Çay içinde aynı şeyi iddia ediyorum. Eğer burada üst kurul kurulursa çay sektörünün ölümü üst kurulun eliyle olur diyorum”

Sizde Güneydoğulusunuz. Kaçak çayla ilgili sorunları yakından biliyorsunuzdur. Bunu önlemek için neler yapılabilir?

“Kaçak çay bir ızdırap. Güneydoğulu biri olarak o bölgede yoğun şekilde kaçak çayın tüketildiğini ve ne kadar kalitesiz olduğunu bilen bir insan olarak bunu söylüyorum. Orada bazen atölyelerde baskın yapıldığını ve bu baskınlara şahit olduğumu söylüyorum. Bu bir realite, hayvan kanı ile bile çayın harmanlandığına tanıklık etmişim. Bu devletin resmi kayıtlarında da vardır. Dolayısıyla kaçak çayın çok kalitesiz zirai ilaçlar kullanıldığı iklimlerde üretilmiş en kalitesiz çay kaçak bir şekilde ülkemize geliyor ve bu bir şekilde harmanlanıyor, ambalajlanıyor çok kaliteli çaymış gibi piyasaya sürülüyor. Belli güçlerde buna göz yumuyor. Zamanın içişleri bakanı kaçak sigara için “bu bir istihdam alanı, bunların tabelasını kaldırtsam bunlara nerden iş bulacağım” demişti. Çay dada eğer bu bir istihdam alanıdır denirse buna o gözle bakılırsa, bu bölge üreticisi yok olsun, Seylanın, Hindistan’ın üreticisi yaşasın. Birkaç tane patron yaşasın göbeklensin, paralar kazansın diye bizim üreticimiz yok edilecekse biz sendika oalrak buna göz yumamayız. Bunun önünde kim olursa olsun biz sendika olarak bu konudaki muhalefetimizi dile getireceğiz”

Editör: HABER MERKEZİ