Eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, bu yıl büyüme oranının yüzde 1,5’da kaldığını belirterek, “Bunu adeta dibe vurmuşluk diyebiliriz” dedi. Şener, kur desteğine rağmen enflasyondaki gerekli düşüşün olmadığını vurgulayarak tek rakamlı enflasyona da rekabet gücünün törpülenerek ulaşıldığını kaydetti.

Enerji sektörü ve büyük bankaların özelleştirilmesi konusuna değinen Şener, “Bunların hepsi ülkeye döviz kazancı getirmiyor. Döviz getirisi olmadan, dış piyasalara hitap etmeyen, sadece iç piyasadan kazanan ve bol kazanan fakat iç piyasada kazandığını dövize çevirerek dışarıya kar transfer eden türdendir” dedi.

Eski Başbakan Yardımcısı ve TOBB ETÜ öğretim üyesi Abdüllatif Şener, DÜNYA Gazetesi’ne Türkiye’nin makroekonomik göstergelerini değerlendirdi. 2007 yılı rakamlarda dikkat edilmesi gereken sinyaller bulunduğunu anlatan Şener, “Türkiye 2002-2006 arasında ortalama yüzde 7.4 büyüdü, 2007’nin rakamlarını henüz bilmiyoruz. Fakat 3’ncü çeyrek gayri safi yurt içi hasıla rakamlarının yüzde 1.5 çıkmış olması çok önemlidir. 2001 yılından bu yana büyüme bu kadar düşük düzeyde gerçekleşmemişti. Bunu adeta dibe vurmuşluk diyebiliriz. Yüzde 1.5-2 gibi bir büyüme oranı Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme potansiyeline uygun bir düzeyi göstermiyor” diye konuştu.

2007 büyümesi yüzde 5’in altında gerçekleşeceğini belirten Şener, yüzde 5’lik büyümenin psikolojik bir sınır olduğunu kaydederek, “İvmenin yüzde 5’in altına indiği taktirde psikolojik sınırın altında kalınmış olacaktır. Bu durum da algılamaları tamamen bozacak bir hadisedir” dedi.

BAZI SEKTÖRLER AYAKTA KALMA MÜCADELESİ VERİYOR

Seçim dönemi olması nedeniyle özellikle kamu kesimi harcamalarının artığını değinen Şener, özel sektörün taleplerini aşağıya çektiğini ve buna dikkat edilmesi gerektiği önerisinde bulundu. Şener, “2006 yılında yüzde 32 artan özel sektör sabit sermaye yatırımları, 2007’nin aynı döneminde yüzde 2.4’e gerilemiş. Diğer dönemlerde de aynı şey söz konusu. Neticede bu yapıyla da bağlantılı olarak ortaya çıkan tabloda; büyüme düşerken piyasada
rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Bazı sektörler özellikle ayakta kalmanın mücadelesini veriyor. Hangi yöntemi izlesek acaba diye” dedi.

İHRACATIN ARTIYOR OLMASI TEK BAŞINA BAŞARI ÖLÇÜSÜ DEĞİLDİR

Şener, büyümeyle bağlantılı olarak ekonominin gittikçe dışa açıldığına işaret ederken, bu nedenle ithalat ve ihracat rakamlarının arttığını anlattı.

Bu durumun küreselleşmenin geldiği aşamada bütün dünya ekonomileri için geçerli olduğunu kaydeden Şener, “Tüm ekonomilerde daha fazla ithalat ve ihracat var. Dolayısıyla ihracatın artıyor olması tek başına başarı ölçüsü değildir. Bu küresel ekonomideki gelişmelere bakarak nasıl gittiğimiz tespit etmek daha önemli diye düşünüyorum. Burada sürekli aramalı ithalatının artıyor olması önemlidir. 2007 yılı rakamlarına bakacak olursak ithalattaki en yüksek artış aramalı ithalatındadır. Ara malı ithalatı yüzde 24 artarken, yatırım ve tüketim mallarındaki artış yüzde 14 civarında. Rakamlara daha yakından baktığımızda artık aramalı ithalatından daha az ihracat yaptığımızı görüyoruz”
diye konuştu.

TEK RAKAMLI ENFLASYONA, ÜLKE EKONOMİSİNİN REKABET GÜCÜNÜN TÖRPÜLEYEREK
ULAŞMIŞTIR

Enflasyon konusunda gelinen noktayı değerlendiren Şener, Merkez enflasyon sorununun sadece Merkez Bankası politikalarıyla halledilecek bir sorun olmadığının altını çizdi. Enflasyonlarda en önemli etkenlerden birinin kur
düşüşü olduğunu söyleyen Şener şöyle konuştu:

“Dolayısıyla kur düşüşünün, Türk ekonomisinin dış dünyaya entegrasyonunun arttığı bir dönemde, aynı zamanda ekonominin rekabet gücünü olumsuz etkileyen bir unsur olduğunu düşünecek olursak, Türkiye bu tek rakamlı enflasyona ülke ekonomisinin rekabet gücünün törpüleyerek ulaşmıştır. Yani bir gelişmenin bir başka maliyeti var ama buna rağmen 22 Temmuz seçimlerinden sonra kurdaki düşüş yüzde 20 civarındadır. Bu doğrudan doğruya sizin enflasyon rakamlarını etkileyen bir hadise. Bu kadar büyük bir düşüş olmasına rağmen, kurdan enflasyona önemli bir destek gelmesine rağmen, bakıyoruz ki enflasyon rakamlarında olumlu bir nokta görmüyoruz.”

ENFLASYON YÜZDE 12,5

Gıda maddelerinin enflasyonunun TÜİK rakamlarına göre yüzde 12.5 olduğunun da altını çizen Şener, toplumun en düşük gelir grubunu ifade eden kesim için enflasyonun yüzde 12.5 olduğunu söyledi. Şener, ekonominin iyi olup olmadığını vatandaşın durumuna göre değerlendirdiğini ifade ederken, “Şu anda, aslına bakarsanız kimseden bir şikayet görmüyorum. Vatandaşın halinden iyi olduğunu görüyorum ve demek ki ekonomi iyiymiş diye yorum yapıyorum. Ama burada söylemek istediğim şey sadece bu günü yorumlayamayız biz bu ülkede yaşıyoruz, herkesin gidecek bir yeri olsa bile bizim gidecek bir yerimiz yok. Biz bu ülkede her şeyin bu gün için değil yarın için, hatta çocuklarımızın torunlarımızın yaşayacağı bir ülke olarak iyi olması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

HER ÖZELLEŞTİRMEDE DÖViZ KAZANCI GELMİYOR

Özelleştirmeler konusun da değinen Şener, Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin sabit telefon, cep telefonu, bankalar, iş merkezleri ve perakende ticaretine geldiğine dikkat çekti. Otoyolların ve Milli Piyango’nun yanı sıra enerji sektörü ve büyük bankaların özelleştirilmesi konularının gündemde olduğuna işaret eden Şener, “Bunların hepsi ülkeye döviz kazancı getirmiyor. Döviz getirisi olmadan, dış piyasalara hitap etmeyen, sadece iç piyasadan kazanan ve bol kazanan fakat iç piyasada kazandığını dövize çevirerek dışarıya kar transfer eden türdendir. Yani dışardan döviz getirmediği halde ülkenin cari işlemler dengesinde net açık kalemi oluşturan unsurlar. Dolayısıyla asıl
dikkat edilmesini nokta bu diyorum” diye konuuştu.

LEASİNG’DE YÜZDE 18 VERGİ ÇOK YÜKSEK BİR ORAN

Şener, Maliye Bakanlığı’nın leasing sektöründe KDV oranını yüzde 1’den yüzde 18’e yükseltmesi konusuna tepki gösterdi. Yatırımın özendirilmesi gerektiğini ve ülkelerin potansiyelinin yatırım gücüyle bağlantılı olduğunu söyleyen
Şener, “Yatırımı caydırıcı hale getirmek, yatırımın maliyetini devletten kaynaklanan nedenlerle pahalı hale getirmek sağlıklı bir politika değildir. Bence leasing olsun veya olmasın yatırımlar üzerindeki yüzde 18’lik KDV yüksek
bir orandır. Düşük olması lazım. Yatırımın mümkün olduğunca düşük vergilendirilmesi lazım” dedi.

ÇayTV

Editör: HABER MERKEZİ