Fatih Sultan Mehmed, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu aldıktan on üç yıl sonra Konya’yı fethetmiş, buradaki bazı grupları da Trabzon’a yerleştirmişti. Konya ile Trabzon’u aynı cümlede zikretmemize sebep olan tek vaka olarak bunu biliyorduk. Fakat işin aslı öyle değilmiş.

Ülkemizin tahıl ambarı Konya’da, birkaç yıldır bir Karadeniz ‘taka’sı varmış. Konyalılar da, “Bozkırın ortasında ‘taka’nın ne işi var?” dememiş, aksine çok sevmiş.

Karasal iklimin en bariz şeklide yaşandığı Konya’da, bundan on iki sene önce Karadeniz havası esmeye başlamış. Bu havanın nedeni ise Trabzon’dan Konya’ya yerleşen restoran işletmecisi Refik Bektaşoğlu. Trabzon’da lokantacılık yaparken, bir arkadaşı vasıtasıyla Konya’ya gelmiş Refik Bey. Önce Selçuk Üniversitesi kampüsünde bir büfe açmış; hamsi, Akçaabat köftesi, Karadeniz pidesi yapmaya başlamış. Öğrenciler bu tatlara yoğun ilgi göstermiş. İki sene sonunda durum değerlendirmesi yapan Refik Bey, bakmış ki, Konya’da deniz balığı sunan pek bir yer yok. ‘İş başa düştü’ demiş ve bir lokanta açmaya karar vermiş. ‘Tirabizon’linun Yeri’ böylece Konya’da faaliyete başlamış. Üç kardeşiyle birlikte lokantanın bütün bölümlerinde çalıştıktan sonra Trabzon mutfağını daha iyi şekilde temsil etmeyi ve bir marka oluşturmayı amaçlamış. Bu nedenle işi büyütüp Taka Restoran’ı açmış, kardeşleriyle birlikte Refik Bey. İlk başta Konyalıları deniz balığına alıştırmak zor olmuş tabii. Genelde tatlı su balığı yiyen Konyalılar, bir süre sonra deniz ürünlerine alışmış. “Şimdi Konya bizi çok sevdi, şükür.” diyor Bektaşoğlu. Lüks oteller bile çeşit balık isteyen müşterilerine Taka’dan yer ayırtıyormuş. Taka’da Karadeniz’in karalahana çorbası ve turşu kavurması bakır kaplarla servis ediliyor. Restoran sahibi eskiden de bu kapları kullandıklarını söylüyor. Nefis ‘Taka’ kuru fasulyesinin sırrını soruyoruz. “Ustası Trabzon’dan, kuru fasulye Gümüşhane’den, tereyağı da Zigana’dan gelince ortaya bu çıkıyor.” diye cevap veriyor Bektaşoğlu. Yemeklerin malzemelerini, en güzeli neredeyse oradan getirtiyormuş. Örneğin hamsi, çinekop, palamut, barbun, mezgit Trabzon, Sinop ve Giresun’dan; fındık yağı Ordu’dan; Akçaabat köftesi Akçaabat’tan; telli peynir, imansız peynir, karalahana, mısır unu Zigana’dan; çipura İzmir’den; çay da Rize’den temin ediliyormuş. Her sabah denizden çıkan balık doğru Taka müşterisinin tabağına konuluyor, dondurucu yüzü görmeden. Akçaabat köftesi de aynı her sabah Akçaabat’tan geliyor Taka’ya. Her şeyi yerinden alınca ve bu malzemeler usta ellerde yoğrulunca Taka gibi bir restoran çıkıyormuş ortaya. Taka, Selçuklu’dan miras iki kümbetin ortasında bulunuyor. Bektaşoğlu kardeşler denizden bu kadar uzak kalmayı kabullenememiş olacaklar ki, ‘Bari bir su sesi duyalım ve duyuralım’ diye bir havuz yaptırmışlar bahçeye. Yaz aylarında müşterilerine havuz başı keyfi imkânı sunuyorlar. Birbirinden leziz çorbaların, pidelerin, balıkların ve köftelerin ardından, bu ziyafeti tatlıya bağlamak istiyoruz. Şef bize Hamsiköy sütlacını ve Laz böreğini öneriyor. Sütlacı anladık da Laz böreğini merak ediyoruz. İsmi pek tatlıyı çağrıştırmasa da tadı muhteşem. Konya’da gidilecek yerler listesine mutlaka eklenmeli.

Sayı:91
Bölüm:Aktuel

zaman/cumartesi

Editör: HABER MERKEZİ