TBMM nin Anayasada yaptığı değişiklikle Yükseköğretim Kurumlarında Başörtüsü Yasağını kaldıran düzenlemesine karşı üniversite Rektörlerin tepkisi sert oldu.28 Şubat 2008 de toplanan Üniversitelerarası Kurul adına Akdeniz üniversitesi rektörü Mustafa Akaydın bir açıklama yaptı. Özetle 'anayasalar soyut hükümler içerir. Onların hükümleri kanunlarla somut olur. Bu yeni anayasa değişikliğini de 'türbana serbesti' olarak yorumlamak vahim bir hatadır. Çıkarılan anayasada da belirtildiği gibi ayrıca bir kanun düzenlemesi gerekmektedir. YÖK 17. maddenin düzenlemesine ihtiyaç vardır' dedi.
 

Bu haberi yaslandığı koltuktan bıkkın bakışlarla izleyen bu satırların yazarı onların laikliği koruma adına şecaat arz eden görüntülerini defalarca ekranda görünce ürpermekten kendini alamadı. Din ve inanç özgürlüğü önündeki engeli kaldıran böylesi hayırlı bir düzenlemeye karşı adeta Çanakkale geçilmezi oynayan bu kişilerin onu engellemeye çalışan can siperane gayreti adı Atatürkçüye çıkmış herkese parmak ısıracak cinstendi. Böylesi rektörler düşman başına.

Onları daha iyi anlayabilmek için kanaldan kanala geçerken onlardan birinin katılmış olduğu bir program gözüne ilişti. Rektör, kalın gözlüklerinin arkasından ateş saçan bakışlarla diğer konuklara laiklik, cumhuriyet, Atatürkçülük, özgürlükler ve insan hakları konularında adeta ders veriyordu. Onu bir süre dinledikten sonra yorulduğunu hissetti. Ve oturduğu koltuğa kendini iyice bıraktığında uykusunun geldiğini anladı.

Televizyondan “Türkiye’ye bir gün yurt dışından bir uçak gelip içinden biri indiği zaman çok geç olacak” sözlerini güç bela işitti fakat bir türlü gözlerinin kapanmasına engel olamıyordu. Bir süre sonra gözlerini açtığında kendini o yasakçı rektörün karşısında buldu. Ancak izlediği programın stüdyosunda değil bir siyasi partinin genel başkan odasındaydılar.

Rektör rahat bir şekilde koltuğuna kurulmuş bir yandan önündeki dosyayı incelemekle diğer yandan da ondan kısa notlar çıkarmakla meşguldü.”Bu partinin genel başkanı bu adam değildi, bu rektörün burada ne işi var, bu partinin başkanı kimdi” diye düşünürken aklına aniden bir şey gelmiş gibi ona doğru yöneldi. Ona cevaplarını merak ettiği fakat hiçbir zaman samimi cevaplar alamayacağını bildiği soruları soracaktı.

Yanına geldiğinde Rektör başını kaldırdı, koltuğundan doğruldu rahatça arkasına yaslandı. Onun elindeki dosyayı kapatıp bir kenara bırakmasına bakılacak olursa “soracağın sorulara cevap vermeye hazırım, sor bakalım” demek istiyordu. Bunun verdiği cesaretle bütün gücünü topladı ve aklına takılanları sıraladı:

Soru: Sizin Üniversitelerarası Kurul olarak son günlerde kopardığınız yaygaranın sebebi nedir? Neden başörtüsü yasağının kaldırılmasından bu denli rahatsızsınız? Gerçekten bazı odaklar ülkemizde üniversiteleri ortaçağ karanlığına mı sürüklemek istiyorlar ya da laik düzeni iddia ettiğiniz gibi tehdit mi ediyorlar?
 

Cevap: Şimdi efendim bu son düzenleme her ne kadar yasal süreçler sonunda yapılmış olsa da meşru değildir. Yasaya uygun olsa bile hukuka uygun değildir. Yasa devleti hukuk devleti demek değildir. Bu son düzenleme yasa ve Anayasa değişikliği adı altında ülkemizi adım adım şeriat karanlığına sürüklemek isteyen sinsi bir iradenin ürünüdür. Üniversiteler laik düşüncenin kaleleridir. Bu kaleleri savaşmadan kimseye teslim etmeyeceğiz. Başörtüsü konusunda bu takunyalı siyasilere taviz verirsek bunun arkası gelmeye devam eder. Laik cumhuriyetin zinde güçlerini yeniden sahnede görmekten çok mutluyum.

Soru: İyi ama Anayasada yapılan son düzenlemenin sizin için hiç mi kıymeti Harbiyeci yok? Biliyorsunuz TBMM rekor bir çoğunlukla başörtüsü yasağını kaldırdı.

Cevap: Yok. Bunun bizim için hiçbir değeri yok. Çünkü bu karar uzlaşma sonucu alınmadığından yoklukla maluldür. Böyle olmasaydı bile daha önce bu konuda başörtüsü yasağını onaylayan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan hakları mahkemesi kararı olduğundan yine de bir değeri olmazdı. Türkiye laiktir bundan sonra da laik kalacaktır.

Soru: Nasıl uzlaşma sonucu alınmadı? Yasağın kalkması için meclisteki 411 kabul oyunun toplumun yüzde seksene tekabül ettiğini azıcık matematik bilgisi olan herkes biliyor. Yapılan kamuoyu anketleri de halkımızın ezici bir çoğunlukla bu yasağın kalkmasını istediğini göstermedi mi?

Cevap: Olabilir ama önemli olan keyfiyet değil kemmiyettir. Çoğunluk her şey demek değildir. Nitelik nicelikten önce gelir. Halkımızı kandırmak kolaydır. Halkımız cahildir, neyin kendisi için iyi neyin kötü olduğunu bilemez. Verirsin birkaç kilo bulgur, dağıtırsın birkaç ton kömür, edersin birkaç kez ziyaret, ondan sonra âşık olup sana her seçimde oy verirler. Hatta içlerinden bazıları ülkeye şeriatı getireceğini bile bile gider o malum partiye oy verir. Ama yok öyle yağma, biz buradayız, daha ölmedik, Türkiye İran olmayacaktır. Hem sonra bu değişiklikten önce kimse bizimle uzlaşmak için kapımızı çalmadı.

Soru: Uzlaşma diyorsunuz ama siz sanki bulunduğunuz koltuğa uzlaşma sonucu mu geldiniz? Doksan altı oya karşı dört oy alarak bu göreve atandınız. Bu oyun biri sizin biri eşinizin biri üniversitenize hülleyle atmasını yaptırdığınız yeğeninizin biri de doktorluğunu size borçlu olan asistanınızın idi.

Cevap: Olabilir ama biz burada cumhuriyetimizin kazanımlarını korumaya çalışıyoruz. Karşınızda bostan korkuluğu yok. Aslanlar gibi mürtecilere, bidon kafalılara ve okuma yazması olmayan cahillere karşı laik cumhuriyeti koruyoruz. Söz konusu olan laiklik ise gerisi teferruattır.

Soru: O zaman Anayasa, TBMM, Hükümet, Cumhurbaşkanı, Başbakan da hepsi de boşuna. Onları kapatalım da en iyisi bu ülkeyi siz yönetin. Biz de rahat edelim siz de. Ne bu gerginlik böyle.

Cevap: Olabilir, böyle bir sorumluluk düşerse vatan, cumhuriyet ve laiklik adına seve seve gereğini yapmaya hazırız.

Soru: Anlamıyorum sizin bu ülkede nasıl bir ayrıcalığınız var ki bu kadar pervasız konuşabiliyorsunuz? Ne yaptınız ki böylesine dokunulmazsınız, neye sahipsiniz ki Hukuk size karşı bu kadar çaresiz kalabiliyor?

Cevap: Açıklayayım efendim, biz bu ülkenin gerçek sahipleriyiz. Bu ülkede bize rağmen değil bir şey yapmak bir yaprak dahi kımıldamaz. Türkiye’de bu işleri en iyi biz biliriz. İnsan hakları, demokrasi, laiklik, batılılaşma, modernleşme, küreselleşme hepsi de bizden sorulur. Biz var ya biz Sakarya’da düşmanı yenmiş, İzmir’de Yunanı denize dökmüşüz. Düşmana karşı yeni bir Sakarya savaşı kazacağımız günler yakındır. Hukuku tamamen kenara iteceğimiz günler yaklaştı bile. Bu Sarosçu liberaller, Kürtçü hainler, işbirlikçi siyasetçiler, ülkesi özelleştirme adı altında karış karış satılırken gaflet içinde uyuyan yöneticiler bir gün halkımıza karşı hesap verecekler. Onlara karşı gidişimiz de dönüşümüz de muhteşem olacak. Ya istiklal ya ölüm!

Soru: Yani son başörtüsü düzenlemesinin sizi bağlamayacağını mı söylemek istiyorsunuz?

Cevap: Aslında tam olarak değil. Yani YÖK yasasının ek 17 Maddesi yeniden yazılıp bu düzenleme Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinde ya da manda söğüt dalına yuva yaptığında o zaman bunu uygulayabiliriz. Sonra bu Cumhurbaşkanı benim Cumhurbaşkanım değil ki onun elinden çıkan bir yasayı uygulayayım. Ülke işgal atındayken, mürteci ve bölücüler bir yılan gibi devlete çöreklenmişken bu işbirlikçi hükümetin yasasına nasıl uymamız beklenir? Mustafa Kemal Osmanlı yasalarına bağlı kalsaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi?

Soru: Bu kadar pervasızlığa da pes doğrusu, sizin bu deli saçması iddialarınızdan bıktık artık. Hep korku hep önyargı hep tehdit. Dişe dokunur hiçbir somut projeniz yok. Varsa yoksa rejim tartışmaları. Size değil de bu hastalıklı düşünce yapınızla sizi buraya rektör yapana kızmak lazım. Ancak sizin gerçek derdinizi biliyoruz biz. Yeniden rektör seçilememekten, üniversitelere liyakat, yetenek ve emeğin egemen olduğu özgürlükçü bir anlayıştan, eski ayrıcalıklı konumunuzu yitirmekten korkuyorsunuz siz. Bu açıklamalarla hem hükümet üzerinde baskı oluşturup üniversitelere özgürlükçü bir anlayışın yerleşmesini önlemeye çalışıyorsunuz hem de bu şekilde durgun suları bulandırarak kendi döneminizdeki usulsüzlüklerin üzerini örtüyorsunuz diğer taraftan da ikbal endişesiyle bazı parti ve kuruluşlara göz kırpıyorsunuz. Aklınızca kendinizi laikliğin yılmaz savunucuları olarak kabul ettireceksiniz. Ama nafile artık ipliğiniz pazara çıktı, son yaşananlarla maskeniz düştü artık herkes sizin gerçek yüzünüzü gördü.

Cevap: Bu görüşme artık bitmiştir. Şimdi müsaade ederseniz ülkeyi kurtarmak gibi daha mühim işlerim var. Laik cumhuriyetin temel kazanımları her geçen gün elimizden kayıp giderken sizin gibi cahillere zaman ayırmam hataydı zaten. Hepiniz bir gün ülkemize bir uçak indiğinde içinden cübbe ve sarığıyla Humeyni’ye benzer birisi çıktığında gerçekleri anlayacaksınız. Ama iş işten geçmiş olacak. Ama yatıp kalkıp bize yani Cumhuriyetin uyanık bekçilerine dua edin. Yoksa şimdiye kadar bu şeriatçıların hepsi sizi Cezayir’deki gibi kıtır kıtır kesmişlerdi. Türkiye laiktir laik kalacaktır, şimdi güle güle…

Editör: HABER MERKEZİ