Sevilen Avrupa Yakası dizisinde Osman karakterini canlandıran Rizeli oyuncu Hakan Yılmaz kendisine ait bilinmeyenleri anlattı. Televizyondan çok tiyatroyu seven Hakan Yılmaz dizideki gibi aşırı mini etekten, dekolteden rahatsız oluyor.


Milliyet'e verdiği özel röportajda Hakan Yılmaz kendisine, diziye ait bilinmeyenleri anlattı. 'Avrupa Yakası'nda canlandırdığı sert, kıskanç, dediğim dedik playboy Osman Koçarslan için “Bence birçok kadının hayalinde olan bir adam. Kadınlar böyle bir adamın yanında güvende hissediyor. Kısacası bir kadının sırtını yaslayabileceği bir adam Osman ve bunu seven birçok kadın var” diyor.

‘Avrupa Yakası’nda canlandırdığı maço işadamı Osman Koçarslanlı karakteriyle, özellikle kadınların epey bir ilgisini çeken Hakan Yılmaz oyunculuğa, ilkokul birinci sınıfta ‘Cimri ve Manav’ adlı piyesle başladı. Folklor, dans kursları, dans hocalığı, çocuk tiyatrosu derken, on sekiz yaşında TRT’deki Pazar 88 ile ilk kez ekrana çıktı ve askerde de tiyatro yaptıktan sonra, Tevfik Gelenbe’nin kurslarına devam etti.

Şafak Sezer’le birlikte yer aldığı “İner misin?, Çıkar mısın?’da kendini gösteren Yılmaz, ardından ‘Yangın Ayşe’, ‘Uy Başıma Gelenler’, ‘Erkeksen Seyret’ adlı yapımlarda rol aldı. Bu sezon, ‘Yalancı Romantik’ dizisinde de başrolde oynayarak her hafta iki kez evlerimize konuk olan Hakan Yılmaz’dan oyunculuk serüvenini, aşka, işe, kadına, Osman abi ve karısını bir türlü ikna edemeyen Hakan’a bakışını dinledik.

“AYRILSAK DA BERABERİZ”
Benim için çok ayrı bir yeri var. 650’ye yakın bölüm çektik. ABD’deki gibi 25 dakika sürüyordu ve günlük çekiyorduk. Hem benim oyuculuğum çok gelişti, bana okul oldu hem de beni seyirciye çok tanıttı.

‘Avrupa Yakası’na nasıl dahil oldunuz?
İki yıl içerisinde birkaç kere beni konuk oyuncu olarak çağırmışlardı ama işlerimden gidememiştim. Sonra bir gün Ara Cafe’de Hasibe Eren (Makbule) ile karşılaştık. Çok güzel bir rol olduğunu ve beni istediklerini söyledi. Yani orada olmamın en önemli etkenlerinden biridir Hasibe Eren. Bir bölüm için girmiştim.

Bıyıklarınızı dizi için mi bıraktınız?
Yok, dizi için bırakmadım. Çok sevdiğim bir arkadaşım ‘Bıyık bıraksana, sana çok yakışıyor’ dedi. Madem yakışıyor, bırakayım dedim ve bıyık varken bu iş geldi. Dolayısıyla artık kesemiyorum. Bıyıksız Osman Koçarslanlı olmaz gibi geliyor.

Osman hakkında ne düşünüyorsunuz? Nasıl biri o?
Osman, sevdiğine çok sahip çıkan ailenin çok otoriter bir adamı. Aile kökeni olarak Anadolu kaplanı gibi. Osman, makine mühendisi, elinde tabancası ama tabancayı hiçbir zaman kötü kullanmayan biri. Acayip kıskanç, Aslı’yı çok kıskanıyor. Bence birçok kadının hayalinde olan bir adam...

Kadınlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ben, elektronik-postalara da, bana gelen eleştirilere de bakıyorum. Kadınlar, çok enteresan, Osman Koçarslanlı’yı çok beğeniyorlar. Aslında Osman, maço tipli bir adam ve kadınlar maço konseptine ‘Ay maço!’ falan derler! Bu yalan bence, kadınlar sahiplenici, sert, dediğim dedik adamlardan çok hoşlanıyorlar.

’Osman playboy ama Laila playboyu değil!’ demişsiniz. Ne demek istediniz?
Onu bir röportajda söyledim ama o tarzda, Laila’ya takılan herkes için söylemedim. Ben de çok gece hayatı olan bir adam değilim. Bazı playboylar vardır ya, yanına kendinden uzun kadınları alıp dolaşır. Mesela yirmi iki, yirmi üç yaşındadır ama baba parasıyla altında Ferrari vardır. Osman, o tarz bir adam değil. Kendi aurasının içinde bir playboy, ağır, okumuş, çalışkan bir adam.

Aslı bir bölümde “Osman’ın yanında kendimi çok güvende hissediyorum” dedi.
İşte kadınlar böyle bir adamın yanında güvende hissediyor. Osman, bir bölümde, Aslı’nın yiyeceği yemeğe kadar karıştı. ‘Onu yeme, bunu ye! Onda çok yağ var, bunu al.’ dedi. Aslı salaklaştı. ‘Taksi mi çağırıcağım, nasıl çağıracağım?’ oldu, sonrasında
toparladı. Kısacası bir kadının sırtını yaslayabileceği bir adam Osman ve bunu seven birçok kadın var.

'Ben silahtan hiç hazetmem. Silah, elime bir tek askerdeyken geçti. Koruma olayı ise, bana da çok saçma geliyor. Gerçekten çok büyük bir star olursunuz, insanların hayranlığı size çok acı verir, o zaman yanınızda bir koruma olabilir. Seni kimden koruyor bu koruma? Bana sadece hava gibi geliyor. Zaten yaptığımız iş, kızgın tavada su damlası gibi. Televizyon şöhreti, yalan bir şöhret!'

Dizide Aslı’nın eski kocası ile sürekli aynı ortamdasınız. Gerçek hayatta böyle bir şeyi nasıl karşılarsınız?
Gülse, dizide bazı duvarları yıkmış gibi görünüyor. Gerçek hayatta kalabalık arkadaş gruplarında, biri biriyle çıkar; sonra ötekiyle de çıkar. Dizilerde ise yapamazsınız, seyirci kabul etmez, ama Gülse, bunu yıktı.

Siz gerçek hayatta böyle bir şey olsa ne yapardınız?
Belki medeni karşılardım. Aşk bu, olabilir derdim.

Bir de, Aslı’nın kıyafetlerine sürekli karışıyorsunuz.
Normalde de karışırım. Mini etek, dekolte falan dozajı kaçınca rahatsız eder beni.

’Yalancı Romantik’ nasıl ortaya çıktı?
Bir yıldır gündemde olan bir projeydi. Kaynağı, Birol Güven’in “Yatak Odası Hikâyeleri” adlı kitabıdır. Birol, önce tiyatro, sonra dizi yapalım dedi. Derken başladık.

Canlandırdığınız Ahmet, eşiyle beraber olabilmek için savaş veriyor. Erkeklerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Orada yaptığım bir göz kırpıp öpücük atma hareketi var. Beni görünce onu yapıyorlar. Ben de ‘Bana değil, karınıza yapacaksınız!’ diyorum.

Ahmet, karısını elde edene kadar bir erkeğin yapması gereken ne varsa yapmış ama köprüyü geçince balayı bitiyor.
Erkek çok sahipleniyor da, Türk kadını da evlendikten, sonra çok mu konuşmaya başlıyor, nedir!

Gerçekten mi?
O güne kadar konuşmayan kadın, bir anda çok konuşmaya ve her şeyden hesap sormaya başlıyor. Bir de salıyor kendisini. Kadın öyle olmalı ki, adam eve koşarak gitmeli. Evlilik bir sahiplenme olmamalı. O imzada ne varsa! Bir de iki kişi, ailelerle oluyor 62 kişi! Yürütenlere bıravo!

Ya aşk?
Aşk dediğin şey bitiyor, gidiyor. Aşk, yeni araba gibi. İlk aldığında, içinde sigara içmem dersin ama içersin ve o koku hep kalır. Aileydi, oydu, buydu, sorunlar girince ilişki etkileniyor. Bu sefer başka birisi sana iyi davrandığında, âşık olduğunu düşünüyorsun ama aslında ona da âşık olmuyorsun.

Hayatınızda aşk uğruna ne yaptınız?
On beş günlüğüne gittiğim yerde, iki sene kaldım.

Çok tatlı bir kızınız var: Deniz.
Birçok arkadaşım çocuğu olduğunda ağladığını anlatır. Ben hiç ağlamadım ama hastaneden ayrılırken topuğundan kan alıyorlar ya... O ağlayınca, benim matkap sokup ciğerimi söküyorlar gibi geldi. Hüngür hüngür ağlamışım. Sarışın, mavi gözlü, çok güzel bir kız Deniz. Allah şansını bol etsin! Güzelliğine güvenen biri olmasını hiç istemem. Akıllı, dürüst, yalan söylemeyen, çalışkan birisi olsun, yeter.

Kızınız Deniz ile, Kardelenler için çekimlere katıldınız. Kadınların okutulmaması konusunda ne diyorsunuz?
Ne yazık ki, özellikle doğuya gittikçe, kız çocuğunun, ahırdaki büyük baş hayvan kadar kıymeti olmayabiliyor. Başlık parası denen şey, mal gibi alınıp satılması... Bu bence dünyanın en çirkin şeyi. Bütün kız çocuklarının okuması lazım. Ülkenin gelişmesine en büyük katkı kızlarımızı okutarak olabilir. Satacaksın arabanı, onu bunu okutacaksın.

Siz tiyatro da yaptınız. Televizyonla tiyatronun farkı ne?
Çok fark var.Televizyonda yaptığın iş, iş değil. Sahnede geri dönüş yok. Televizyonda olmadı bir daha, olmadı bir daha çekebiliyorsun. Artık ayılarla bile film çeviriyorlar. Ayıların bundan haberi yok bir de, biliyorsun! Bir de ödül alıyorlar, törene gelemi-yorlar tabii, haberleri olmadığı için. Televiz-yon, otomatik vites; tiyatro ise manuel. Tiyatro, aşk işi.
(habertürk)

Editör: HABER MERKEZİ