Kelime anlamıyla ‘anti-aging’, yani ‘yaşlanmayı durdurmak’ imkânsız. Son 10 yılda tıp literatürüne yerleşen kavram, en doğru ve kabul gören yaklaşımla ‘sağlıklı yaşlanma’ diye tanımlanıyor. Peki, sağlıklı yaşlanmak ne demek? Dünya ölçeğinde milyarlarca doların döndüğü kozmetik sektörü ve estetik uygulamalarla, ciltteki kırışık ve buruşukları yok ederek yaşlılığın izlerini silmek, anti-aging mi? Günümüzün moda ürünleri, mineral ve vitamin yüklü ‘doğal besin kapsüller’ini yutarak, direnci kırılan bağışıklık sistemi ne kadar canlandırılabilir? Bozulan hormon dengesi hangi ölçüde yeniden düzene sokulabilir? Dağılan metabolizmayı belirli yaştan sonra toparlamak mümkün mü?

Bu ürünler doktor kontrolü ve tavsiyesinde kullanılmadığında ortaya çıkacak yan ve olumsuz etkilerin sorumluluğu kimlere ait? Ürün fiyatları hangi kriterlere göre belirleniyor? İlacın bile sahtesi piyasaya sürülürken, doğal ürünlerdeki sahtecilik nasıl önlenecek? Ve son soru, acaba doğal ürünler hakikaten doğal mı?

Yaşlandıkça nemi azalarak incelen ve çöken cilde genç görünüm kazandırma amacına yoğunlaşmış ya da halk arasında ‘kemik erimesi’ denen ‘osteoporoz’ gibi hastalıkların yıkıcı sonuçlarını en aza indirmeyi hedeflemiş görünse de anti-aging bir yaşam biçimi aslında. Özellikle modern dünyanın her türlü teknolojik ve çevresel etkileriyle sarsılan bünyelerin çok erken yaşlarda tanışmaları ve hayata geçirmeleri gereken bir süreç bu.

ANTİ-AGİNG TIBBIN GENELİNİ İLGİLENDİRİYOR

Sağlıklı yaşlanmada insandaki bütün sistemleri hırpalayan stresle mücadele de son derece önemli. Sigaranın zararları konusunda toplum hemfikir. Kapalı yerlerde sigara içenler, her an birileri tarafından aşağılanmayı göze almak zorunda artık. ABD’deki ölümlerin yüzde 18,1’i sigara kaynaklı. Ancak kötü beslenme ve hareketsizliğin yüzde 16,6’lık ölüme sebebiyet verme oranıyla, hiç de sigaradan geri kalır bir yanı yok. Herkesin kolaylıkla gerçekleştirebileceği fizikî egzersizler ihmal edilmediğinde, kemiklerdeki güç korunuyor. Adaleler pörsümüyor. Kilo artışı engelleniyor. Stres kontrol altında tutuluyor. Kalp krizi ve yüksek tansiyon riski azalıyor.

Anti-aging, iç hastalıklardan jinekolojiye, psikiyatriden dermatolojiye tıbbın hemen hemen bütün branşlarını yakından ilgilendiriyor. Vücutta yaşlanmaya bağlı tahribat oluşmadan tedbiri öngörüyor. Anti-Aging Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Ertüngealp, derneğin 4 yıl önce bu felsefeyle kurulduğunu söylüyor. Dernek, Avrupa Anti-Aging Tıp Derneği’ne (ESAAM) üye. Türkiye’de isminde anti-aging geçen başka dernekler de var. Ama çoğu işin kozmetik ve cilt boyutuyla uğraşıyor. ESAAM üyesi değil. Kavramın yerine genellikle ‘koruyucu-önleyici tıp’ tabirini kullanan Ertüngealp, kasım ayında 2007 Avrupa Anti-Aging Kongresi’ne ev sahipliği yapacaklarını da belirtiyor.

ABD Anti-Aging Akademisi ve ESAAM kurucu üyesi Dr. Moshe Avramov’un 2004’te Türkiye’de söyledikleri anti-agingin açıkça suiistimal edildiğini ortaya koyuyor: “Türkiye’de anti-aging kliniği adı altında bu işi yapanlar, ya estetik cerrahi ya kozmetik ağırlıklı çalışıyor, ya da size sadece nasıl egzersiz yapacağınızı, ne yiyeceğinizi söylüyorlar. Biz ilk önce bir kan testi yapıyoruz. Ayrıca pek çok ölçüm yapıyoruz. Vücuttaki antioksidan, hormon seviyesini ölçüyoruz, gerektiğinde takviye yapıyoruz. Hastayı muayene ediyor, ondan pek çok soru içeren bir form doldurmasını istiyoruz. Aile durumuna, genetik hastalıklara bakıyoruz. Bu form sayesinde hastanın kendisiyle ilgili neyi değiştirmek istediğini öğreniyoruz. Pek çok şey de değiştirilebilir, özellikle de kanda, hormon seviyesi, antioksidan seviyesi, mineraller, kanser riski, kalp hastalıkları riski gibi bilgiler ortaya çıkıyor.” Dr. Avramov da, anti-aging yerine ‘koruyucu tıp’ denilmesini tavsiye ediyor.

ÖMÜR UZUYOR, YA SAĞLIK!

Avramov’a göre sağlıklı yaşlanmayla ortalama insan ömrü rahatlıkla 120 yıla çıkabilir. Kızıldeniz’de Napoleon adlı küçük bir balık 400 yıl yaşıyor. 300 yıl yaşayan balıklar da var. “Bir balık 400 yıl yaşıyorsa insanlar neden yaşamasın? Hemen aynı genlere sahibiz.” diye soruyor Avramov. Ortalama yaşam süresi giderek uzuyor. 20’nci yüzyılın ilk yıllarında 40 idi. Sonlarında 80’e yükseldi. Böyle devam ederse 160 sınırına dayanacak. Şu anda gelişmiş ülkelerde 90’larda seyrediyor. Türkiye’de ise 75’lerde. Ancak giderek 80’i zorluyor. Türk kadınlarının ömrü erkeklerden 7 yıl fazla. 20’nci yüzyılda insan ömrünün teknolojinin ve çevresel faktörlerin olumsuzluklarına rağmen 100 sınırına dayanması, ilk bakışta biraz çelişkili gibi. Ama çelişki söz konusu değil. Uzun yıllar süren savaşlar, kıtlık ve salgın hastalıklar demografik yapıyı kökünden etkiledi geçtiğimiz yüzyılın başlarında. Zamanla hastalıklar tedavi edilir oldu; öte yandan koruyucu aşılar geliştirildi. ESAAM Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hasan İnsel, 2005 Kasım’daki 1’inci Uluslararası Anti-Aging Kongresi ve Fuarı’nda ifade ettiği “Artık hepimizin bildiği gibi, biz hastalıkları olmadan önce yakalamaya çalışıyoruz. Yani çok kullandığımız ‘en iyi tedavi erken teşhistir’ lafının da ötesine geçtik ve artık ‘en iyi tedavi hiç hasta olmamaktır.’ diyoruz” sözleriyle, anti-agingin vardığı noktayı özetliyor.

Koruyucu tıbba yönelmenin odağında, ortalama ömrün artması var. Ömürle birlikte hasta sayısı da artıyor. Bu, sosyal güvenlik sistemlerine, dolayısıyla ülke ekonomilerine büyük yük getiriyor. Alzheimer hastalığını örnek veriyor Ertüngealp. 50’li yaşlarda belirti veren hastalık 60’larda kendini hissettiriyor. 70’ten sonra iyice açığa çıkıyor. Hafıza ve bireysel yeteneklerde çocuklaşan kişi tamamen bakıma muhtaç hale geliyor. İleri yaşlarda gözler bozuluyor, kulaklar az işitiyor. Menopoz sonrası kadındaki ani çökme durumu başlı başına bir problem. Metabolik sendrom da Türkiye’deki ciddi hastalıklardan.

ESTETİK MÜDAHALELERİN ETKİSİ GEÇİCİ

Estetik müdahalelerin hepsi, sonuçlarıyla bireyleri kısa süre mutlu etse de, geçici. Lipoşaksın metodu da öyle. Metotla vücudun herhangi bir yerinden yağ vakumlanabiliyor. “Ona gidenlere diyorum ki, önce yemek yeme alışkanlığınızı değiştirin, sonra gidin. Yaptır, yemeye devam et, sonra kilo al. Bunun sonu yok.” diye konuşuyor Ertüngealp. Türkiye’deki anti-aging anlayışı da dünyadaki esaslarla paralelleşme eğiliminde. Anti-Aging Eğitim ve Araştırma Derneği’nin temel amaçlarından biri de bu anlayışı yerleştirmek. Genetik testlerle kişinin sağlıktaki yol haritası çıkarılıyor.

Estetik müdahalelerin haricinde anti-aging amaçlı (vitamin ve mineral ağırlıklı) doğal besin takviyeleri de moda artık. Her yıl yeni bir ürün Türkiye piyasasına giriyor. Ertüngealp, derneğin bu ürünleri incelediğini ve uygun bulduklarını tavsiye ettiğini belirtiyor. Inversion F, şimdilik dernek onayından geçen tek ürün. Sebze ve meyveler mevsimlere göre değişiyor. Her gerektiğinde alıp tüketmenin imkânı yok. Takviye ürünler bir yerde bu açığı kapatıyor. Doğal besin takviyesinde hastanın kendi hikâyesi belirleyici tabii ki. Doktor tavsiyesi ve kontrolü mutlaka şart. Ertüngealp’e, takviye besin sektöründe dengenin kaçırılıp kaçırılmadığını, ticarî amaçla tüketimin körüklendiğine dair endişelerini soruyoruz: “Bunu yapanlar var, gazete ve televizyonlarda. Bütün dünyada anti-aging için savaşıyor diye bir sürü ilaç var. Zararlı olanlarını söylüyorum. Bunlar endüstriyel kavga. Doğruyu bulmak için kongrelerde anlatıyoruz. Şunlar olmalı diye. Beslenmenin en büyük üstadını getirip konuşturuyoruz.”

KOMŞUNA TEBESSÜM DE ANTİ-AGİNG

Ertüngealp, alternatif tıbbı inkâr etmiyor. Hormon alamayan menopozlu hastalara verilen, şikâyetleri geçirici alternatif tıp ürünlerinden söz ediyor. Estetik olayına ise anti-aging boyutunda biraz mesafeli duruyor. ‘Gerekli ise yaptırılmasından’ yana. “Adam burnunun şeklini beğenmiyor, düzeltiyor, bu estetiğe girmiyor. En fazla burun ameliyatı yapılıyor.” Kırışıklıkların estetikle düzeltilebildiğini hatırlatan Ertüngealp, “Ama bu da neden yaşlandığımızı çözmüyor. Bir daha yaptırıyorsunuz. İki sene sonra bir daha yaptırıyorsunuz. Sonra...”

Genetik yatkınlıklar, kişinin yakalandığı hastalıklarda bir hayli rol oynuyor. Ertüngealp’e göre tıpta seçilmiş insanlar var. Türkiye’de ortalama ömür 73-74 civarında. Kişi sigara tükettiği halde 75’ini aşmış ve sağlıklıysa artık o insana onu yeme, bunu içme demek manasız. O kişinin ne kadar yaşayacağı kestirilemez. Ertüngealp, anti-aging’te müspet insanî ilişkilerin psikolojik ve psikiyatrik durumu pozitif etkilediğine de değiniyor. Olayları büyütmemek, rahat uyumak, sabahları tebessümle kalkabilmek… “Karın aç olabilir. Cepte para bulunmayabilir. Ama tanımadığınız birine günaydın demenin kaybettireceği bir şey yok.” diyerek selamlaşmanın faydasına işaret ediyor açıkça.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çimen Karasu da, anti-aging konusunda halkın yeterince ve doğru bilgilendirilmediğinden yakınıyor. Günümüzde bazı anti-aging uygulamalarının popülerleştiğini anlatan Prof. Karasu, “Estetik cerrahi anti-aging kavramı altında öne itilen uygulamalardan en popüler olanı. Burada çoğunlukla, yaşlanmanın başlıca deri ve deri altı yağ dokusunda meydana getirdiği olumsuzlukların giderilmesi hedefleniyor. İleri yaşlarda eksik hormon seviyelerini düzenlemeyi amaçlayan tedavi biçimi ise, endokrinoloji ya da endokrin-farmakoloji uygulamalarını kapsıyor. Kondisyon artırmaya yardımcı olan fiziksel egzersiz programları, diyet formülleri, anti-obezite yaklaşımları ile dermatolojik anti-aging uygulamaları da diğer popüler yaklaşımlar.” diye konuşuyor. Anti-aging kavramının “doğumla ölüm arasında doğal ve enerjik hayat sürmeye imkân sağlayan her türlü ihtiyacın birleşmesinden oluştuğunun altını çiziyor.

OSTEOPOROZ İLE ANTİ-AGİNG İLİŞKİSİ

Osteoporoz, bir yaşlılık hastalığı. Halk arasındaki yaygın adı ise ‘kemik erimesi’. Hastalığın en önemli sebebi, kalsiyum minareli eksikliği. Mineralin azaldığı kemikler güçsüzleşerek, çimentosuz ve korozyona uğrayan beton gibi dağılıveriyor. Menopoz sonrası kadınları tehdit eden hastalık gerçekte erkeklerin de problemi. Kalsiyum en kolay süt ve süt ürünlerinden alınıyor. Ama bu menopoz öncesine ertelenmemeli. Sonrası ise artık çok geç doğrusu. Genç yaşlardan, hatta çocukluktan itibaren süt içilmeli. Sağlık Bakanlığı ile Tetra Pak, “Sağlık İçin Sağlıklı Süt İçin” kampanyasının ardından “Osteoporozdan Korunmak İçin, Sağlık İçin, Sağlıklı Süt İçin” kampanyası düzenledi şimdi de. Osteoporozdan Korunma ve Osteoporozlular Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Miyase Bayraktar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ilk defa 1995’te tanımladığı hastalığın önlenebilirliğine dikkati çekiyor. Hastalık kaynaklı kalça, omur ve bilek kırıklarının yüzde 34,8’i Avrupa’da gerçekleşiyor. En fazla kırık vakıası ise İsviçre’de.

Hastalıkta kalsiyum eksikliği kadar sigara da etkili. Düşük vücut ağırlığı da, yabana atılamayacak başka bir etken. Kortizon, osteoporoz adayları için en tehlikeli ilaç. Riskli kişilerde 3 ayı aşan kortizon kullanımı kesinlikle tavsiye edilmiyor. Omurga kırıkları bazen zamanında teşhis edilemeyebiliyor. Yaşlılıkla kamburlaşma dolayısıyla bir miktar boy kısalması normal karşılanıyor. Ancak anormal kısalmalarda mutlaka omurgada kırık şüphesi gündeme getirilmeli. Hasta ve ailesini büyük sıkıntıya sokan osteoporoz kaynaklı kalça kırığı, maddi açıdan da büyük yük. Sadece hastane masrafı Almanya’da 20 bin, Danimarka’da 28 bin 250 Avro. Türkiye’de ise 26 bin YTL. Prof. Bayraktar, hiçbir ilacın kaybolan kemik kalitesi ve yoğunluğunu ikame edemediğini, yalnızca yıkımı azalttığını belirtiyor. Teşhis ve tedavi sürecindeki test ve ölçüm savurganlığı osteoporozda da görülüyor. Kemik yoğunluğu ölçümünün tekrarlanma periyodu ortalama 2 yıl. Ama kimi hekimler 6 ayda bir ölçüm talep edebiliyor.

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tansu Besler, beslenmenin önlenebilir hastalıklarda en önemli faktörlerden biri olduğunu ifade ediyor. Yeterli ve dengeli beslenmede, besin çeşitliliğine azami özen gösterilmesi de gerekiyor. Süt, zengin içeriğiyle vücuda tek başına besin çeşitliliği imkânı tanıyor. Bir bardak süt 6 yaşındaki çocuğun günlük protein, mineral ve vitamin ihtiyacını karşılıyor. Kemikteki külte yoğunluğu 25-35 yaş arası zirve noktaya ulaşıyor. Çocuk yaşlarda kemik yoğunluğundaki yüzde 4,6’lık bir fazlalık, yaşlandığında o kişideki osteoporoz sebepli kırık riskini yüzde 50 azaltıyor.

AVRUPALI 85, TÜRKİYELİ 24 LİTRE SÜT TÜKETİYOR

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Uzman Doktor Turan Buzgan, Türkiye’de çocukların sadece yüzde 44’ünün anne sütüyle beslendiği bilgisini veriyor. Bir yetişkinin günlük kalsiyum ihtiyacı 1200 miligram. Bunun için bir litre süt kâfi. Elmada da kalsiyum var. Ama günlük ihtiyaç 17 kilogram elma yenerek karşılanabilir. Ya da 3 kilogram çavdar ekmeğiyle. Buzgan, Türkiye’de yetişkinlerin yüzde 29,8’inin süt içemediğinden dem vurduğunu da kaydediyor. Kişi başına yıllık süt tüketiminde Türkiye (24 litre) Avrupa’nın (85 litre) çok gerisinde. Türkiye’de egzersiz de ihmal ediliyor. Toplumun yüzde 96,5’i fiziksel aktiviteden uzak yaşıyor. Buzgan’ın aktardığı bir bilgi gerçekten ürpertici. 50 yaşındaki bir kadının kalça kırığı riski yüzde 17. Bu kişilerin dörtte biri yeniden ayağa kalkamıyor.

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Derneği Osteoporoz Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Tümay Sözen, osteoporozun Türkiye’deki her 3 kadından ve 5 erkekten birinin sağlığını riske ettiğini belirterek, “Kırıklara yol açan, bazen ölümle sonuçlanabilen hastalık çocuklukta kalsiyum alımı artırılarak önlenebilir. Süt kalsiyum kaynağıdır. Sağlıklı kemiklerin temelleri çocuklukta atılmalıdır. Egzersiz ve sigarasız yaşam da kemikler için çok önemlidir.” diyor. Türkiye’de tüketilen bütün içecekler arasında sütün payı yüzde 9. Süt; çay, su ve gazlı içeceklerin ardından geliyor.

Aynı zamanda Türkiye Menopoz-Osteoporoz Derneği başkanlığını da yürüten Prof. Dr. Ertüngealp, Temmuz-Ekim 2004 tarihleri arasında yapılan Metabolik Sendrom araştırmasında (METSAR) ortaya çıkan sonuçların unutulmaması gerektiğini vurguluyor. Araştırmada, nüfusun yüzde 35’inin metabolik sendrom problemiyle karşı karşıya olduğu ortaya çıkmıştı. Sendrom, kalp ve damar hastalıklarının baş sebebi. Bel çevresi, tansiyon, kan şekeri, iyi kolesterol ve kötü kolesterol sınırlarından üçünün aşılmasına metabolik sendrom deniyor.

Bir kişinin elinde içi süt dolu bardak görmek, kampanyanın sözcüsü sanatçı Derya Baykal’ın yüzünde güller açtırıyor. Sanatçı eylül ayından itibaren televizyon programında masasına süt koyacak. Anne ve babalardan çocukların süt içmelerini çok iyi takip etmelerini isteyen sanatçı, takibin yetmediğini, rol-modellik yapmaları gerektiğini dile getiriyor.

ANTİ-AGİNG ÜRÜNLERİ

Dünyada tecrübe edilen anti-aging ürünleri Türkiye piyasasındaki yerini vakit geçirmeden alıyor. Bunlardan biri de Inversion F. Ürün antioksidan etkiye sahip. Serbest radikallerin cilde, saça ve tırnaklara yapacağı zararlı etkilerden koruyor. Yağ yakıcı etkisiyle vücudun kullandığı enerjiyi artırıyor. Besin takviyesi de temin ediyor. Ayrıca vücuda dinamizm kazandırıyor. Orijinalliği, az önce sıralanan dört etkiyi bir arada sağlayan bir formül içermesi. Gümüş ve kırmızı kapsülleri var. Kırmızı kapsül Omega 6, yeşil çay özleri, C vitamini, çinko, selenyum, krom ve doğal bettakaroten içeriyor. Kahvaltı akabinde iki draje alınıyor. Akşam yemeklerinden sonra içilen 1 draje gümüş kapsül ise köpek balığı kıkırdağı, Omega 3 balık yağı, üzüm özleri, B2, B5, B6, B8 vitaminleri, bakır, demir ihtiva ediyor. Inversion F, Nisan ayından bu yana Türkiye’de. Sadece eczanelerde tüketiciye arz ediliyor. 4’ü bir arada sloganıyla sunulan gıda takviyesi, 2004’te Fransa’daki klinik çalışmalarda kanıtlanmış. Ürünü Türkiye’de piyasaya arz eden Er-Kim İlaç Sanayi ve Ticaret AŞ’nin proje müdürü Arzu Karaağaç’ın verdiği bilgilere göre Fransa’daki çalışma iki ay sürüyor. Bu zaman zarfında, ürün, cilt kırışıklığında yüzde 27 azalma, deri nemliliğinde yüzde 13 artış, saç dökülmesinde yüzde 50 gerileme ve tırnak kırılmasında yüzde 70 iyileşme sağlamış. 1,2 kg kilo kaybına sebep olmuş. Beli 1,9 cm, kalçayı ise 1,3 inceltmiş. Ürün, Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) onaylı. Fikir açısından fiyatını belirtmekte de fayda var: 109 lira. 30 yaş üstü kadınlara tavsiye ediliyor. Karaağaç, şirket prensibi gereği ciroya dair bilgi aktarmıyor.

Imedeen, Etsime, Evelle, Inneov isimli anti-aging amaçlı gıda takviyesi yapan ürünler de Türkiye piyasasında. Imedeen ve Etsime cilt üzerinde etkili. Evelle cilt, saç ve tırnağa faydalı. Inneov’un üç farklı ürünü var. Inneov fermete cilt sıkılığında, Inneov densite saçta, Inneov este de selülitte etkin. Imedeen, 2003 Türkiye cirosunu, distribütör firma Sanfarma yetkisi 1,7 milyon dolar olarak açıklamıştı. 2004 sonunda 3 milyon dolarlık ciro bekliyordu. 1991’den beri pek çok ülkede satışa sunulan kozmesötik ürün Imedeen, Türkiye pazarına Haziran 2003’te girebiliyor. Ruhsatlandırma çalışmaları 5 yıl sürüyor. Ürün, Danimarka’nın Kopenhag şehrindeki tesislerinde imal ediliyor. Imedeen İhracat Müdürü Poul A. Bertelsen, 2004’teki ortalama üretimlerinin 100 milyon tablet olduğunu açıklamıştı. Firma 70’i aşkın ülkede faaliyet gösterdikleri 2003’te 118 milyon Avro ciro elde etmiş. 2004 hedefleri 165 milyon Avro. Bertelsen, Türkiye pazarının en hızlı büyüyen pazarlardan biri olduğunu kayda geçirmişti. Nitekim ürünün cirosu Türkiye’de bir yılda yüzde 80 artış gösterdi. 35 yaş üstündekilere önerilen Imedeen’in en az dört beş ay kullanılması tavsiye ediyor. Bir kutuda 60 draje bulunuyor. Günde iki tane alınıyor. 12 ay boyunca tüketilebiliyor. Imedeen son ciro bilgilerini öğrenemedik. Çünkü, Sanfarma adına kayıtlı telefona çıkan kişiler şirketin tasfiye aşamasında olduğunu, bilgi veremeyeceklerini söyledi. Ürün halen piyasada.

‘Tohumdan Kalbe’ sloganıyla pazarlanan İskandinav markası New Nordic de dört çeşit besin desteği ürünüyle 25 Haziran 2007 tarihi itibariyle Türkiye sağlık piyasasında. Tamamen organik sebze, meyve ve bitkilerden üretildiği ifade ediliyor. Apple Cider 600, kilo vermeye yönelik. Elma şırası sirkesi, karahindiba ve enginar özlerinden oluşuyor. Sabah kahvaltısını takiben günde 1 ya da 3 tablet öneriliyor. Dida, sindirim ve mantar problemlerine doğal çözüm vaat ediyor. Bağırsak ve idrar yolu zar tabakasında bulunan Candida adlı mantar, ileri derecede çoğaldığında sağlığı tehdit ediyor. Mantar 15-50 yaş aralığındaki bayanlarda etkili. Bu gruptakiler ömürlerinde en az bir defa Candida dengesizliğiyle karşılaşıyor. Dengesizlik anlarında kişi aşırı oranda tatlıya istek duyuyor. Şişkinlik ve kabızlık şikâyeti çekiyor. Kronik yorgunluk ve konsantrasyon bozukluğu içine giriyor. Candidayı yeniden dengeleyen Dida’nın özünde tarçın, rezene ve kekik var. Önerilen miktar yemek aralarında günde iki tablet.

Blue Berry, gözde etkili. Retinanın ortasındaki maküler bölgenin bozulmasıyla meydana gelen hastalığı iyileştiriyor. Bunda da yaban mersini, lutein ve üzüm çekirdeği ekstresinden faydalanılıyor. Bu da yemeklerle günde iki tablet tüketiliyor. Multivitamin’in bileşiminde 13 vitamin ile başta kalsiyum 10 mineral bulunuyor. Vücut kalsiyum eksikliğini kemiklerden gideriyor. Bu da osteoporoza davetiye çıkarıyor. Ürün stres yükü çeken, düzensiz beslenme sebebiyle gerekli vitamin ve minarelerden mahrum kalan kişilere salık veriliyor. New Nordic 1991’de kurulmuş. 23 ülkede ürünleri satılıyor. Bu ülkelerden bazıları İngiltere, Almanya, İsveç, Norveç, Danimarka ve Kanada. Ürünlerle ilgili bilgiler firmalardan sağlandı. Ancak son söz hekimlerin. Vücuttaki bir dengesizliği düzelteyim derken, diğer sistemde onulmaz yaralar açılması ihtimal dâhilinde. Derneklerin tavsiyesi de haliyle yönetim kurullarını bağlıyor.

KOZMETİK, KOZMESÖTİK FARKI

Kozmetik kremler 0,1 milimetre kalınlığındaki derinin üst tabakasında (epidermis) etkili. 3-3,5 milimetre kalındığındaki alt tabakanın (dermis) dışarıdan beslenmesi mümkün değil. Bu tabaka yaşlanmayla beraber 1 milimetreye kadar incelebiliyor. Kozmesötik ürünler dermisi besleyerek nem tutma yeteneğini destekliyor. Zamanla üst deride de etkisi gözleniyor. Kırışıklıkların derinliği, yaşlılık lekeleri ve kılcal damarları gösteren saydamlık azalıyor. Olumlu etkinin devamı için ürünün bırakılmaması gerekiyor. Bu ürünler, dünyanın ve ülkenin meşhur oyuncu, manken ve şarkıcılarının referanslarıyla pazarlanıyor. Cilde esneklik sağlayan kolajen ve elastin lifleri ile cildi nemli tutan polisakkaridler derinin ikinci tabakası dermiste oluşuyor. Normalde yüzdeki ilk çizgiler 50-55’li yaşlarda belirmeliydi. Ancak güneşin ultraviyole ışınları 30’lardan itibaren kırışıklıklara yol açıyor. Klima (air condition) ve sigara dumanı da kırışıklığın diğer sebepleri.

İnsan bünyesindeki kimyasal reaksiyonların düzenliliği vitamin ve minerallere bağlı. Çok sayıda hastalığın arka planında oksidasyon ve serbest radikallerin hücrelerde yaptığı tahribatlar var. Anti-aging’teki esas unsurlar; periyodik sağlık kontrolleri, kişiye uygun beslenme ve egzersiz programları ile serbest radikallerle mücadele diye sıralanıyor. Serbest radikallerle mücadele ise vitamin, mineral ve antioksidan desteğiyle oluyor. Oksijen hayatın kaynağı. Ama aynı zamanda hücre için moleküler düzeyde ‘serbest radikal’ denilen elektronlarını kaybetmiş zararlı maddelerin ortaya çıkmasına da sebep oluyor. Bu zararlı maddeler, hücreleri fonksiyonlarını yerine getirmekten alıkoyuyor. 30’lu yaşlarda başlayan bu olumsuz durum, 40’lı yaşlarda artıyor. 50’li yaşlarda iyice kendini fark ettiriyor. Tetiklediği pek çok hastalığa zemin hazırlıyor adeta. Oksijen endeksli hayatta, güçlü bir anti-oksidan sistem gerekiyor. Tek hücreli organizmalar da serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştirdikleri için hayatta kalabiliyor. Vücut; enzim sistemleri, biyomoleküller ve besinler sayesinde serbest radikallerle savaşabiliyor. Savaşta enzimlerin görevi, hücre içi serbest radikal seviyesini düşürmek. Biyomoleküller kendi elektronlarını vererek serbest radikallerdeki elektron açığını giderirler.

Anti-aging tıbbında hormonların apayrı bir yeri var. Hormonlar arasında çok hassas ve komplike bir ilişki söz konusu. Kontrolsüz hormon takviyesi pasif, başka bir tabirle uyur haldeki hastalık yapıcı bir etkiyi harekete geçirebilir. Anti-aging uygulamalarında azalan hormonların eski seviyelerine ulaşmaları esas. Örneğin bağışıklık sisteminin korunmasında yardımcı rolü bulunan büyüme hormonu Growth, 30’lu yaşlarda azalıyor. Bu hormonda seviye korunduğunda kadında ve erkekte yaşlanma belirtileri yavaşlıyor. Başka bir örnek; kadınlar da menopoza girince östrojen hormonu üretemiyor. Ancak hormonların vücuttaki normal seviyeleriyle oynamak sağlık açısından istenmeyen durumlar doğurabiliyor. Bazen ani ölümlere bile sebep olabiliyor.

Genetik testlerle kişinin hangi hastalığa meyilli olduğu belirlenebiliyor. Anti-aging koruyucu tıp kategorisinde değerlendirildiğinde, bu testin önemi bir kat daha önemli hale geliyor. Kalp-damar, beyin-sinir-omurilik, kanser, diyabet, metabolik sendrom gibi hastalıklara yakalanabileceğini öngörmek, kişinin nasıl bir sağlıklı ömür sürebileceğinde hayatî şifrelerin çözülmesi demek. Gen teknolojine dayalı tedavi metotlarının neredeyse tümü henüz hayvan ve klinik insan deneyi aşamasında olsa da kimilerinin rutin tıp uygulamaları arasına girme yolunda yavaş yavaş ilerlemesi sevindirici bir gelişme.





METABOLİK SENDROM SINIRLARI

Bel çevresi erkekte 102, kadında 88 santimetreyi aşması.

Kötü kolesterolün (trigliserid) 150 mg/dL’nin üstüne çıkması.

İyi kolesterolün (HDL) erkekte 40, kadında 50 mg/dL’nin altına düşmesi.

Kan basıncının (tansiyon) 130/85 mmHg’nin üstünde seyretmesi.

Açlık kan şekerinin 100 mg/dL değerini aşması.

Bir kişide bu belirtilerden en az üçünün aynı anda görülmesine metabolik sendrom deniyor.



ESTETİKTE BOTOX AÇIK ARA ÖNDE

Amerikan Estetik Plastik Cerrahi Derneği’ne (ASAPS) göre, ABD’de 2006’da 11,5 milyon estetik müdahale gerçekleşti. Bunun malî karşılığı 12,2 milyar dolar. En revaçtaki işlem botox. 2006’da ABD’de 3 milyon 181 bin 592 botox yapılmış. Cerrahi estetik müdahaleler azalma eğilimindeyken, cerrahi harici işlemler çoğalıyor. Estetik yaptıranların yüzde 92’si kadın. Türkiye’de estetik alanında sağlıklı veri yok. 25 doktordan alınan bilgilere göre Türk erkekleri, Amerikan erkeklerinden daha fazla estetik amaçlı bıçak altına yatıyor. Bu farkın sebebi, Türkiye’deki burun operasyonları. ABD’de yağ aldırma yöntemi lipoşaksın bir hayli yaygın. Sadece 2006’da 403 bin 684 kişi bu yöntemle yağını vakumlattı.



BESLENMEDE ANTİ-AGİNG TAVSİYELER

Hücreleri serbest radikallerin zararlı etkilerinden korumak için her gün birkaç porsiyon meyve ve sebze tüketilmeli.

Besinlerin taze ve donmuşları, konservelerine tercih edilmeli.

Fazla pişirme antioksidan özelliği yok ettiği için sebzeler mümkün mertebe çiğ ya da az pişirerek yenilmeli.

Hayvanî yağlardan ziyade zeytin, ayçiçeği, kanola ve soya türündün sıvı yağlar kullanılmalı.

Bol bol kuru baklagil pişirilmeli. Kuru fasulye, nohut, bakla, bezelye, mercimek, yeşil fasulye, soya ve yulaftaki saponinler, antioksidan etki gösteriyor. Bu da hücrelerdeki DNA mutasyonlarını, yani kanseri önlüyor.

Yağlar içinde en antioksidan özellik zeytinyağında mevcut. Ayrıca bol miktarda E vitamini içeriyor. Kötü kolesterolün (LDL) okside olmasını ve damar duvarına girmesini önlerken; iyi kolesterolü (HDL) artırıyor. Böylelikle damar sertliği, kalp-damar hastalıkları, kalp krizi ve felçten koruyor.

Eksikliğinde kansızlık ve bağışıklık sisteminde bozukluğa sebep olan demir en çok ciğer, yumurta sarısı, kırmızı et, nohut, mercimek, balık ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Ancak demir fazlalığı, tıpkı paslanma benzeri oksitlenmeye yol açarak damar sertliği oluşturuyor. Vücudu erken yaşlandırıyor ve yağlandırıyor.

Yüksek ısıda pişen, kızartılan etlerin kanserojen etkisi var.

Beyaz undan üretilen besinlerde, beyaz pirinçte, şeker katkılı gıdalarda ve patateste glisemik indeks yüksek. Bunların yerine posa zengini esmer pirinç, bulgur, tam buğday tercih edilmeli.

Editör: HABER MERKEZİ