Dilek ASLAN

Rize eski Milletvekili Ahmet Kabil; “Başörtüsü laikliği yok etmez, Türkiye Cumhuriyetinin rejimine hiçbir zarar vermez ama böyle yetki kargaşası ve sorumlu sorumsuz herkesin ahkâm kesmesi zarar verir

İki sendika arsındaki rekabeti, Rize’nin olmazsa olmazı çayı, geçim kaynağı olan çaya alternatif olarak Rize’de turizm harekâtını ve Türkiye gündemini meşgul eden başörtüsü meselesini konuştuk. Kabil, gazetemize Başörtüsü ile ilgili ilginç açıklamalar ve tespitler söyledi.

Kabil, Başörtüsünün laikliği yok etmeyeceğini, Bir tabakanın kendisi gibi düşünmeyenleri adeta cumhuriyet düşmanı ilan etmenin en büyük haksızlık olduğunu söyleyerek, “başörtüsü Türkiye Cumhuriyetinin rejimine hiçbir zarar vermez ama böyle yetki kargaşası ve sorumlu sorumsuz herkesin ahkâm kesmesi cumhuriyete zarar veriri. T.C’ nin demokrasisi ile bağdaşamaz. Başörtüsü Türk toplumunun bir gerçeğidir. % 80 Türk kadınının başı örtülüdür. Kadın ve ya kızlarımızın başı açık olan kadınlarımızla hiçbir uyum problemleri olmadığı gibi rejimle problemleri de yoktur. Cumhuriyetin temel niteliklerini 84 yıldır her şartta birlikte korumayı bilmişlerdir. Bunların hepsinin irticacı laik düşmanı ilan etmek Türk toplumuna saygısızlıktır. Cumhuriyetin kuruluşunda cepheye mermi taşıyan Fatma ninelerin, Ayşe bacıların başı örtülü değil mi idi. O günden bu güne halen vatan için, rejim için şehit olanların %80 inin annelerinin ve bacılarının başı örtülü değil mi idi. Atatürkçülük, Milliyetçilik, laiklik kimsenin tekelinde değil. Bütün bu değerlerin bekçisi ve teminatı başı açık veya kapalı yüce Türk milletidir” dedi.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rize’nin gündemini kaç aydır meşgul eden iki sendika arsındaki psikolojik mücadeleye nasıl bakıyorsunuz, düşünceleriniz nelerdir?

“55 yıldır Tek Gıda İş sendikası Rize’ye hizmet verdi. Tek Gıda İş sendikası Rize’nin her probleminin hallinde katkıda bulunmuş bir sendika bu kadar yıl sonra ne şikâyet olundu da ikinci bir sendikaya ihtiyaç duyuldu. Tek Gıda İş 55 yılda hangi yanlışı yaptı üyelerine hangi ihaneti gerçekleştirdi. Bunları değerlendirmek lazım yöneticiler yanlış yapmışsa yöneticileri değiştirmek üyelerin elinde. Yöneticileri değiştirmek yerine sendikayı değiştirmek kimin aklına geldi. Tabi ben bu sendikalar arasındaki olan yarışa bu güne kadar hiç karışmadım ve şuandaki yöneticilerin hiç birini tanımam. Ama benim kendi kişisel düşüncem bu kadar uzun yıllar çay işçisinin sorununa ve her türlü problemine çözüm arayan ayrıca işçi hakları yanında her yıl Rize’nin çay fiyatı ile yakınan ilgilenen tek gıda iş sendikası olmuştur. Yöneticileri çay sektörü’nden gelen Rizeli ile bütünleşen bir sendikayı terk etmenin ne kadar doğru olduğunu anlayamıyorum.

Rize’nin olmazsa olmazı çaydır. 2007 yılı çay fiyatından memnun musunuz ve 2008 yılı çay fiyatı nasıl olmalı?

“1979’lardan sonra çaya verilen yaş çay taban fiyatları genelde enflasyonun altında kaldığı için artık çay geliri Rize’ye istihdam sağlayamadığından Rize’den göç hep devam etti. Bu düşük fiyat politikası 1980 tarihinden sonra 6 veya 7 kampanya dışında hep devam etti. Ayrıca çoğu zaman devletin ilan ettiği enflasyon oranı ile Rizeli’nin zorunlu tüketim maddeleri esas alınarak tespit edilen enflasyon farkı büyük olmaktadır.Bu hususta çay fiyatının yıldan yıla gerilemesindeki sebeplerden bir tanesidir.Enflasyon nispetinde dahi verilen fiyat gerilemeyi durduramıyor. 2007 de enflasyon % 9 seviyesinde olmasına rağmen zorunlu tüketim maddelerinde artışlara bir göz atacak olursak, ilaç %18, ekmek % 16,1,domates % 50, kömür %28, fasulye % 30, ayakkabı %32 seviyesinde, meyvelerin ortalaması % 35 civarında, kirada %25 artış olduğu piyasa araştırmacıları tarafından yazılmaktadır. Çay müstahsili için en önemli tüketim maddesi gübre 2006 da tonu 450 YTL olmasına rağmen 2007 yılsonunda tonu 820 YTL olmuştu. Yani ortalama % 90 artış oldu. % 9 enflasyon oranına karşı , % 90 artış arasında 10 kat fark var. Bu yetmiyormuş gibi kaçak çaylıklarda her dönüm için 400 YTL ceza uygulanacak. Bu şartlarda Rize’de değil istihdamı sağlamak, nüfus kalmayacak diye düşünüyorum. Bu günkü çay şartları ile ortalama 4–5 dönüm çaylık tarlası olan bir müstahsilin eline yılda 3.600YTL, ayda 300 YTL geçmektedir ve bu miktar para ile geçinmek zorundadır. Bütün aile fertleri, çalışarak aylık elde ettiği geliri 694 YTL, açlık sınırının yarısından da az 2261 YTl yoksulluk sınırının yedide birinden az ,yani dört nüfuslu bir ailenin bütün fertleri iki defa aç, 7 defa yoksul durumdadır. Yeni çay fiyatı verilirken bu hususların hiçbir zaman dikkate alınacağı kanatinde’yim”.

Rize’de Çaya alternatif olarak Turizmi söyleyebilir miyiz?

Yılar itibari ile Rize’nin esas geçim kaynağı çayın alım gücü yukarıda belirttiğimiz gibi azalmış, Rize Türkiye nin en çok göç veren 3 ilden biri durumuna düşmüştür. Rize’nin nüfusu her sayımda büyük oranda azalarak devam etmiştir. Rize’nin ekonomisini ve istihdamını sağlayıp kalkınmasına en büyük katkıyı turizmin sağlayacağı kanaatindeyim. Sahil yolunun bitirilmesi Rize’nin ulaşımına ve tanınmasına yaptığı katkı dolayisiyle, turizmin eskiye göre bir patlama yapacağı muhakkaktır.Rize Doğu Karadeniz’in şirin bir ili,, binbir çeşit çiçekleri ile yaylaları, Kaçkar dağlarından çıkan gür ve berrak akan ırmakları ,tarihi kesme köprüleri ve konakları en önemlisi dört mevsim yeşilin çeşitli tonları ile Türkiye’nin ender doğal güzelliklerine sahiptir. Her türlü romatizmal hastalıklara şifa olan ayder ve cimil kükürtlü sıcak su termalleri andon içme suları Rize’nin farklı turizm kaynaklarıdır. Ama bizim eksiğimiz turizm alt yapısı ve Rize’nin bu eşsiz özelliklerini tanıtamamış olmamızdır. Dünya turizmi özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. 2005 yılında Türkiye’de turist sayısı 21 milyon turizm geliri ise 18 milyar $ dır. Direk ve dolaylı turizmin sağladığı istihdam Türkiye için 2 milyon insandır. Mevcut büyüme trendinin korunması halinde bile 2020 yılında bu rakamların ikiye katlanması beklenmektedir. Yani Türkiye’nin 2020 yılındaki hedefi 42 milyon turist 36 milyar $ geliri ve 4 milyon istihdam hedefidir.2020 yılında dünyadaki küresel ısınmada dikkate alındığında Türkiye’nin Akdeniz bölgesi olacağına inandığım Karadeniz bölgesine 10 milyon turist, 9 milyon $ turizm geliri girmesi halinde Rize ‘ye yılda 2,5 3 milyon turist, 1,5 2 milyar turizm geliri ile 150 bin kişiye iş sahası sağlanabilir. Ama bunun için şimdiden turizmin alt yapısını hazırlamamız kaçınılmazdır.Alt yapı olarak çok kötü olan yayla yollarımızın ıslahı Rize merkezde beş yıldızlı oteller ve turizm merkezlerinde konaklama tesisleri yapımına hemen başlamalıyız”.

Şu an Türkiye’nin gündeminde olan konu başörtüsü sorunu. Sizin bu olaya bakış açınız nasıl, neler söyleyebilir siniz?

“Yüksek öğretimde başörtüsünün serbest bırakılması için anayasada gerekli değişiklik yapıldı diyebilirim. Cumartesi günü yine 367 üzerindeki bir oyla TBMM den geçti. Yani referandum zorunluluğu hududunu aşar. Ancak Cumhurbaşkanı referanduma gider mi bilmiyoruz. CHP’nin kanunu anayasa mahkemesine getireceği kesin.1988’de ve 1990 da Özal hükümetinin aynı mahiyette çıkardığı kanunları SHP Genel başkanı İnönü ve Cumhurbaşkanı Evren anayasa mahkemesine getirmiş, mahkeme her iki kanunu da aynı gerekçelerle iptal etmiştir. Bu yeni kanunda eski kanunların iptal gerekçeleri de dikkate alarak bir düzenleme yapılmıştır. Tahminim ve temennim iptal olmayacağı doğrultusundadır. Başörtüsü konusu 1980 lerden sonra hep gündemde olmasına rağmen üniversitelerimizde değişik uygulamalar yapılarak bazı rektörlerce müsamaha edilebiliyordu.1990 larda bir kısım parti liderlerimizin bu hassas konuyu istismar etmeleri sonucu YÖK ve üniversite rektörleri başörtüsüne karşı kesin tavır aldılar. Bu duruşun neticesinde birçok öğrenci üniversite kapılarında mağdur oldu. Birçoğu üniversiteyi bırakma aşamasına geldi. Bir kısım kızımızın peruk takmak suretiyle tahsillerini sürdürme imkânı bulabildi. Dolayısıyla demokratik, laik-sosyal hukuk devletine bu öğrenciler anayasamızın 42. maddesinin verdiği Okuma özgürlüğünden mahrum oldular. Üniversitelerimiz özgürlüklerin korunması ve yasakların kalkması için en önce mücadele vermesi gerekirken kurumlardır. Başörtüsü veya diğer sebeplerden üniversiteden uzaklaştırılanlara TBMM’ce 1984 ten sonra 8 defa sınav hakkı verilmişse de derslere giremedikleri içinde başarılı olanları çok azdı. Bana göre üniversitelerimizde bu problem geniş bir uzlaşma ile halledilmesi gerekirdi. Yakın bir zamanda bir anayasa paketi hazırlığı olduğuna göre; bu değişiklikte bu paketin içerisinde daha kapsamlı bir şekilde halledilebilirdi. Ayrıca orta öğretimde seçmeli din derslerinin de durumunu da açıklığa kavuşturulabilir, yine lise son sınıfta başı açık olan kız öğrenciye, üniversiteye “ sen başını örtebilirsin” demek problemi halletmeyeceği kanaatindeyim”

Başörtüsü kanunu sadece üniversitelerde uygulanacak, orta öğretim ve liselerdeki öğrencilerde hak talep ederse ne olacak, sizin düşünceleriniz nelerdir?

“Üniversitelerde olması gereken bu hak verilince orta öğretimden emsal özgürlük talepleri artabilir. Bu hususun bilinmesinde fayda vardır. Esas düşünülmesi gereken husus; başörtüsü yılardır problem ediliyor. Yeni bir gelişme ve ilave bir müdahale olmadığı halde bu gün bu düzenleme için acele edildiği kanaatindeyim. Günümüzde terör ve ekonomik sıkıntı baş göstermişken bu problemlerin halledilmesine öncelik verilmeli idi. Merkez bankası başkanının ve sivil toplum örgütlerinin bir ekonomik krizin kapıda olduğunu esnafın siftah yapmadan kepenklerini kapadığı ortamda bana göre; hükümetin başörtüsünü gündeme getirmenin esas sebebi. MHP ve AK Partinin kendilerince de ifade ettikleri gibi mahalli seçimlerde hasat toplama peşinde olmalarıdır. Tek başına görüşülmesinde muhtemel engelleri de göze alarak, “ biz yaptık” olmadı sözüne de ortam aranmıştı. Diğer taraftan özgürlüklerin kısılması, yasakların devam etmesini isteyen bir grup, normal sayılamayacak tepkiler göstermektedir. T.C anayasasının 7. maddesi yasama yetkisini yani T. C yönetimi için kanun yapma yetkisini Türk milleti adına TBMM’ye vermiştir. Bu yetkiye “devredilemez” notunu da koymuştur. Adeta bu yetki kendilerine aitmiş gibi davranan kişiler ve kurumlar ortaya çıkmıştır. Yine anayasamızın 6. maddesine göre hiçbir kimse veya kuruluş” kaynağını anayasadan almayan yetki kullanamaz” denildiği halde TBMM’ye adeta talimat verir gibi davranmaktadır.

Başörtüsü laikliği yok edecek endişesi var, sizce bu endişe doğru mu?

“Başörtüsü laikliğe ve Türkiye Cumhuriyetinin rejimine hiçbir zarar vermez ama böyle yetki kargaşası ve sorumlu sorumsuz herkesin ahkâm kesmesi demokrasiye zarar verir. Başörtüsü Türk toplumunun bir gereğidir. % 80 Türk kadınının başı örtülüdür. Kadın ve ya kızlarımızın başı açık olan kadınlarımızla hiçbir problemleri olmadığı gibi rejimle de problemleri yoktur. Cumhuriyetin temel niteliklerini 84 yıldır hiçbir zaman ihlal etmeden sadakatle birlikte yaşamışlardır. Bunların hepsini irticacı laik düşmanı ilan etmek Türk kadınına ve toplumuna saygısızlıktır. Cumhuriyetin kuruluşunda cepheye mermi taşıyan Fatma ninelerin, Ayşe bacıların başı örtülü değil mi idi. O günden bu güne halen vatan için, rejim için şehit olanların %80 inin annelerinin ve bacılarının başı örtülü değil mi idi. Atatürkçülük, Milliyetçilik, laiklik kimsenin tekelinde değil. Bütün bu değerlerin bekçisi ve teminatı yüce Türk milletidir. Bir tabakanın kendisi gibi düşünmeyenleri adeta cumhuriyet düşmanı ilan etmek en büyük haksızlıktır, Sonuç olarak T.B.M.M genel kurulunda anayasanın 10 ve 42.maddesi yüksek öğretimde türban yasağının kaldırılması yönünde değişmiştir. YÖK yasasından yapılacak değişiklikten sonra Cumhurbaşkanının onaylanmasına mutakıp bu kanunlar yürürlüğe girecektir. Her zaman olduğu gibi Türkiye’de problem üretmeye gayret eden dış güçlerin tahriki ile Üniversiteli gençlerimiz arasında gerginlik yaratılabilir. Başta üniversite rektörlerimiz ve hocalarımız olmak üzere herkes sorumluluğunun bilincinde Anayasaya kanunlara ve TBMM sine dolayısıyla milli iradeye daha saygılı olası gerektiğini yürekten inanıyorum” dedi.

Editör: HABER MERKEZİ