CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, düğün telaşı içinde gazeteci Fehmi Koru’ya rastlamış ve kaygılı bir yüz ifadesiyle şu soruyu sormuş:

'Fazla şatafatlı olmadı değil mi?'

Fehmi Koru
ise Cumhurbaşkanı Gül’ü, mutlu gününde rahatlatmış...

Demiş ki:

'Bu düğün sadelik açısından da yılın düğünü olmayı hak ediyor.'

* * *

Ahmet Necdet Sezer’den hiç hoşlanmazdım.

Onun takıntılarından, aşırı ciddiyetinden, içe kapanıklığından, çatık kaşlılığından, denge unsuru olma maksatlı abartılı tarafgirliğinden zerre kadar hazzetmezdim.

Ancak...

Bu durum, Sezer’in tevazusuna gıpta etmeme engel değildi.

Nasıl gıpta etmeyeyim?

Oğlu Levent’in düğününü Çankaya Köşkü’nde yapmayı tercih eden Sezer, Köşk’te o gün tüketilen elektriğin parasını bile cebinden ödeyecek kadar titizlenmemiş miydi?

Tam anlamıyla 'İşte bir Ömer tavrı!' diye nitelendirilebilecek türden bir titizlenmeydi bu...

Devlete ait mumu bile, kişisel işlerde kullanmamaya olağanüstü özen gösteren Halife Ömer’in hikayeleriyle büyümüş biri olarak...

Köşk’te o gün tüketilen elektriğin parasının cepten ödenmesi karşısında gıpta etmem normal değil midir?

Ayrıca şunu da fark etmiştim:

Demek ki bir cumhurbaşkanı, oğlunu ya da kızını, takı torbalarının dolaştırılmasına izin verilmeyen, yolların kesilmediği, beş bin polisin görev almadığı, gelin hanımın gelinliği üzerine ahkam kesilmesine imkan tanınmayan bir düğün töreniyle de evlendirebilirmiş.

Yani...

Sadenin de sadesi olurmuş!

* * *

Farkındayım:

Nereden bakıldığına bağlı olarak...

Abdullah Gül’ün kızının düğün töreni için 'Yılın en sade düğünü' de denilebilir.

'Ne şatafatı kardeşim... İşte sade bir düğün... Daha ne istiyorsun?' diye çıkışmak da mümkündür...

Ancak...

Ben 'içinden geldiği kültürel çevre' açısından Abdullah Gül’e, biraz abartılı kaçacak bir 'Ömer tavrı'nın acayip yakışacağını düşünenlerdenim.

Sadece dostların değil, düşmanların da 'Hakikaten yılın en sade düğünü oldu' diyebilecekleri, istismarcıların ellerini boşa çıkaracak türden bir düğün töreni beklentim bu yüzden...

'İnsan bu kadar da titizlenir mi canım' türünden tepkilere yol açacak bir düğün töreni düşlüyordum açıkçası...

Takı torbalarının dolaştırılmadığı, 'Gelen paranın yarısı şehit ailelerine' türünden ucuz popülizme kaçılmamış, beş bin polisin görevlendirilmesine gerek duyulmayan, düğün sahiplerinin ve gelin hanımın kıyafetleri üzerine ahkam kesilmesine olanak tanımayan, tevazuda aşırı kaçılmış bir düğün töreni...

Ama olmadı...

Zaten hep böyle olmuyor mu?

İçine doğdukları kültürel çevre itibariyle kendilerinden 'Tevazu... Daha çok tevazu' beklediklerimiz bizi hayal kırıklığına uğratırken...

Kendilerinden bir şey beklemediklerimizden etkili tevazu dersleri almıyor muyuz?

Sahi Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan da kızını Çırağan Sarayı’nda dillere destan bir törenle evlendirmemiş miydi?

hurriyet 

Editör: HABER MERKEZİ