Saadet Partisi Rize İl Divan toplantısı il binasında yapıldı. Toplantıya Kendirli Belde Belediye Başkanı Salih uzun, SP Rize eski il Başkanı Hasan Uzun, İl başkanı Cemil Çolak, ilçe başkanları ve partililer konuştu. Toplantıda bir konuşma yapan SP Rize il Başkanı Cemil Çolak, 2007 yılının ülkemiz ve İslam coğrafyası adına kayıp bir yıl olduğunu. 2007 yılı barış adına, demokrasi adına, huzur adına, hepsinden önemlisi insanlık adına tarihin en karanlık yıllarından biri olarak hatırlanacağını ifade ederek, “ Çünkü kendi menfaatleri için İslam coğrafyasını kana bulamaktan çekinmeyenler sinsi emellerini, hain planlarını en acımasız şekilde uygulamaya devam etmektedir. Afganistan işgal altında, Irak işgal altında, Filistin işgal altındadır.  Her gün bir başka İslam ülkesi karanlık planların hedefi olmaktadır. Bunun en son örneği dost ve kardeş ülke Pakistan’da sahnelenmiştir. İslam Aleminin içler acısı bu durumu Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıdır. Çünkü bu proje Endonezya’dan (Türkiye dahil ) Fasa kadar bütün bir İslam coğrafyasını kapsamaktadır” dedi.

Çolak, 2007 yılında yürekleri parçalayan bir başka gelişme de teröre verdiğimiz şehitler olduğunu belirterek, “ Sevr arzusundan hiçbir zaman vazgeçmemiş karanlık eller, hain planlarını 2007 yılında arttırarak uygulamaya koymuştur. Cudi’  en, Gabar dağlarından gelen şehit haberleri, bayramlarımıza gölge, sevinçlerimize hüzün düşürmüştür. Nitekim en son Diyarbakır’da patlayan ve masum çocuklarımızı hedef alan bomba bir kere daha Terörün iğrenç yüzünü göstermiştir. Bu hain ellerin ülkemiz üzerinde  oynamakta olduğu en alçakça oyunlardan biri Türk- Kürt kardeşliğini bozmaya yöneliktir. ABD ile stratejik müttefik olma sevdası devam ettikçe bu mücadeleden sonuç alınamaz. AB’ye girme uğruna milli çıkarlarımızı bir kenara bıraktıkça başarıya ulaşılamaz. Çünkü PKK taşeron bir örgüttür. PKK sözde stratejik müttefiklerimizin kucağında büyüyen ve onlara hizmet eden Doğu ve Güney doğuyu İslam’dan uzaklaştırmak isteyen ateist  bir terör örgütüdür” dedi.

Çolak, “2007 yılı dış politika açısından tam bir facia ile geçerken, maalesef ekonomik açıdan da durum pek farklı değildir. Çünkü “Borç yiğidin kamçısıdır” diye diye, Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını gerçekleştirdiler. AKP iktidarında Türkiye’nin iç ve dış borç toplamı 450 milyar dolara ulaştı. Öyle ki, bu miktar Cumhuriyet tarihindeki bütün hükümetlerin toplam borçlanmasından daha fazladır. AKP iktidarında, 2002–2007 arasında faizcilere 184 milyar dolar ödendi. Bunu anlamak için AKP iktidarının hazırladığı 2008 yılı bütçesine bakmak yeterli.2008 bütçesine baktığımızda ne görüyoruz? 222,5 milyon YTL’lik bütçenin 56 milyon YTL’ si faiz için ayrılmış. Bu bütçenin dörtte biri demektir. 2008 yılında faize her hafta tam 1 milyar dolar ödenecek demektir. Bu cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödemesidir. Bu para faizci rantiye için değil halkımızın refahı için kullanılsa, aç açık bir tek vatandaşımız kalmazdı. Her hafta faizciye 1 milyar dolar ödeyecek olan AKP iktidarı  işçiye, memura, emekliye gelince yüzde 2’lik maaş artışını bile bir lütuf gibi görmektedir. Asgari ücret birinci 6 ay için 419 YTL’ den, 435 YTL’ye çıkarıldı. Aylık 15 YTL arttırıldı. Bu miktar günde takriben 50 kuruşa denk gelmektedir. İşte Milli Görüş gömleğinin farkı bu. Hatırlayalım Milli görüş iktidara geldiğinde ne yapmıştı? Asgari ücreti yüzde 4 değil yüzde 100  arttırmıştı. Aklınıza gelebilir. Yahu bu AKP iktidarında hiç mi kazanan, hiç mi keyfi yerinde olan yok? Olmaz mı, elbette var, kimler? Rantiyeciler, faizciler, paradan para kazananlar… Onların keyfine diyecek yok. Faizci sistem sayesinde gece uyurken bile paralarına para katıyorlar” dedi.

Çolak, Başörtüsü zulmü konusunda milletimizin sabrı kalmadığını belirterek, “ İnsan hak ve özgürlükleriyle bağdaşmayan ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan böylesine anlamsız ve zorba bir yasağın yıllardır uygulanıyor olması en başta demokrasimiz adına utanç vericidir. Başbakanlık, söz söyleme değil, icraat yapma makamıdır. AKP’nin 5 yıllık iktidarı boyunca görülmüştür ki, halktan aldıkları büyük desteğe rağmen bu konuda milletin vicdanını rahatlatacak bir adım atma cesaretini gösterememişlerdir. Bunun yerine toplumsal mutabakat gibi suni gerekçelere sığınarak sorunun daha da derinleşmesine neden olmuşlardır. Hatta bazı hükümet üyeleri sorunu çözmek bir yana, “başörtüsü yüzde 1,5’un sorunudur” gibi milletimizi derinden yaralayan açıklamalarda bulunabilmiştir.

Daha önce bu konuda; bedel ödemeye hazır olmadıklarını söyleyen Tayyıp Erdoğan’ın, “Çözüm kolay yeni anayasayı beklemeye dahi gerek yok”, “başörtüsü siyasi simge olsa bile yasaklanamaz” açıklamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Ancak tereddüdümüz şudur ki; benzer sözler, benzer açıklamalar, benzer taahhütler daha önce de verilmişti. Fakat bu sözlerin sonu gelmedi. Eğer samimi olarak çözüm isteniyorsa, Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan Bey’in ifade ettiği gibi Anayasa’nın, ‘din ve vicdan hürriyeti’ başlıklı 24. maddesi yeniden düzenlenmeli, buraya, ‘Hiç kimse dini inancından veya dini inancına uygun kılık ve kıyafetinden dolayı, anayasa’nın belirlediği haller dışında, anayasa’nın teminatı altında bulunan bir haktan hiçbir sebep ve amaçla mahrum edilemez’ hükmü eklenmelidir” dedi.

Haber : Dilek Aslan 

Editör: HABER MERKEZİ